Abdullah Üzülmez: Biz mesleği de, meslek ahlâkını da ustalarımızdan öğrendik!
1937 Konya doğumlu Abdullah Üzülmez, Konya’nın eski ayakkabı ustalarından birisi. Bu mesleğe 1952 yılından itibaren yani çıraklıktan başlamış. Konya siyasetinin dürüstlüğü ve beyefendi kişiliği ile yakından tanıdığı, bir siyasi partinin İl Başkanlığını da yapan Üzülmez, 24. Dönem Konya Ak Parti Milletvekillerinden Hüseyin Üzülmez’inde ağabeyi. (EROL SUNAT)
YAŞAYAN EN ESKİ AYAKKABI USTALARINDAN BİRİSİ OLARAK, BU MESLEĞE NASIL BAŞLADIĞINIZI, ÇIRAKLIĞINIZI, ESKİ AYAKKABICILIK GÜNLERİNİZİ ANLATIR MISINIZ?
Şimdi efendim ben Abdullah Üzülmez olarak Konya doğumluyum. Konya'nın merkezinden Şükran mahallesindenim. Yani şimdi şu andaki benim işyerimin de mahalle olarak geçtiği isim Şükran mahallesi. 1952 senesinde babam getirdi kunduracılığa beni verdi.
Benim ilk ustam Mehmet Ali Arısoy. Allah rahmet eylesin, mahallede komşumuzdu. Dükkanı Şükran mahallesinde ve şu sokağın içindeydi.
Onun yanında bir süre çalıştıktan sonra başka bir ustanın yanına gitmem icap etti ve aşağı yukarı 2 sene falan da o ustanın yanında çalıştım.
Yani bizim çıraklık süremiz iki buçuk sene falan sürdü.
Ondan sonra kalfalık dönemimiz başladı. Askere gidinceye kadar da kalfalık yaptım.
Ustalığa 1960 senesinde başladım. Askerlikten önce sanatı öğrendik.
1957 senesinde askere gittim. Sınıfım jandarmaydı bizim zamanımızda o devirde piyade 24 ay, jandarma 30 ay, bahriye de denizcilik de 36 ay idi.
Tabi bu askerlik sırasından sonra ustalığa başladık. Ustalığa başlamamız 1960 senesinde birinci ayında başladı ve aynı yine bu sokağın içerisinde bir arkadaşla beraber Allah rahmet eylesin ortak olarak çalışmaya başladık.
3 buçuk sene falan da bir ortaklık yaptık kendisiyle. Ondan sonra Allah kısmet etti biz kendi başımıza bir iş yeri açtık aynı sokağın içerisinde.
1974'e kadar da burada devam ettik.1974'te yeni sanayi çarşısı yapılınca kunduracılar sanayi çarşısı. Artık şimdi eski diyeceğiz ama o zaman yeni yapılmıştı, oraya taşındık 74'te.
Aşağı yukarı 2004'e kadar da orada devam ettik.2004'te tabi Aykent'e taşındı kunduracılar.
Orası biraz uzak oldu, biraz da yaşın verdiği rehavetle biz dedik şurada Kapı Camii'nin yanında günümüzü geçirelim.
Allah nasip ederse ömrümüzü burada sonlayalım dedik, buraya geldik
BİR AYAKKABININ NASIL YAPILDIĞINI ŞÖYLE DETAYLARIYLA BİRLİKTE ANLATIR MISINIZ?
Eskiden ayakkabıcılık el mesleğiydi, el işçiliği sanatı, makine diye bir olay yoktu ancak saya tabir ettiğimiz ayakkabının yüz kısmı var. Buralar elde kesildikten sonra burada onlar dikilirdi.
Onun dışında makine olayı yoktu artı belli bir süre sonra bu fora makineleri, kazıma makineleri, yani taban dikme makineleri fora kazıma dediğimiz. Bunlar Konya'mıza geldi. Kazıma makineleri yokken elde yapılıyordu bunlar, elde dikiliyordu.
Patma dediğimiz ayakkabının yüzüyle tabanının dikiş şekli var bir.Patma olarak elde dikilirdi. Kazıma olarak da onun kenarında bir vardolası var, o vardolası dikiliyordu o da kazıma makinesinde dikiliyordu, kazıma makinelerinden önce elde dikiliyordu bunlar.
Ayakkabı ilkin, ayakkabının yapılışı bir vakite tabir ettiğimiz yüz kısmı vardı. Bu vakite yağlı olur, aynı deride olmasına rağmen yani sığır derisinden olur bu vakiteler, yağlı işlendiği zaman vakite olur, yağsız işlendiği zaman gılese olur.
Vakitenin oluşumu içine su almaz yağlı olduğu için. Yani suyun içinde de kalsanız içine suyu almaz. Vakitenin özelliği yağlıydı, yağlı deriydi. Ondan sonra da yumuşak olarak işlenmeye başlandı deriler gılese olarak, gılese deriler vardı. Bir de keçi derisinden sahtiyan yapılırdı. O da keçi derisinden yapılır, o sahtiyanden mest yapılırdı. Eskiden çaprazlı mestler vardı o mestlerden yapılırdı, dışına da önce kundura giyilirdi lastik icat olduktan sonra lastik giyilmeye başlandı. Lastiğin yerine giyilen ayakkabı kundura oluyor, kunduranın içine giyilen ayakkabıya da mest deniliyor. Kundura bir çorapla giyilir, mestle de giyilir. Bu şekilde giyilir. Yani şimdi altında kösele de olur kunduranın, içi taban astarı da köseledir.
Lastik yokken kundurayı giyiyorlardı. Lastik işte yıllardan sonra geldi. Çünkü nereden biliyorsunuz derseniz Gıslavet lastiğin altında ismi vardı marka olarak, kuruluşu da 1932di.Yani 30'lu yıllar derken ona istinaden söylüyorum, çünkü ben 1937 doğumluyum, 30'lu yılları bilemem. Bilmemizin de esprisi oradan kaynaklanıyor.
Önce marka şurada olduğu gibi. Şimdi burada marka, bu markanın altında kuruluş tarihi 1932.Gerçi bu lastik derby de. Benim söylediğim gıslavet artık yapılmıyor.
Tabi ayakkabı önce 3 kalem malzemeden meydana gelirdi.1; altının köselesi, 2; üstünün vakitesi, 3; içindeki taban astarı.
Yani bundan meydana gelirdi artı tabi bu kundura imalattan kalktıktan sonra, mes devreye girdikten sonra bu yemeni tabir ettiğimiz, dışarda giyilen bir tür ayakkabılar vardı, yüzleri gılese, altları kösele, bazı su almasın diyenler olursa o şekilde, köyde tarlada giyenler olursa onlar vakite istiyorlardı, yüzleri vakiteden oluyordu, tabanları da kösele oluyordu bunların.
Ama tabi şimdi ayakkabı çeşidi çoğaldı. Aşağı yukarı 50 yıllarına kadar devam etti bunlar.
Hatta 60 yıllarına kadar devam etti bunlar.
Ondan sonra artık kundura olayı devreden çıktı, ayakkabı. Kunduranın arkasında kösele olur, biz ayakkabının şu kısmına fort kısmı deriz, bu arkasında kösele olur bunun. Yüzü deri olur, bu deriye burada çivilerle bunlar tutturulur bu sayası meydana gelir, altı da kösele olur.
Kundura genelde çivili olur.
Tabi bu kundura devreden çıktıktan sonra yemeni devri başladı, ayakkabı dönemi başladı.
Bu tabir ettiklerimizin hepsi ayakkabı. bir de iskarpin vardı ayakkabı olarak.
Bir de yemeni vardı yani sade vatandaşların giydiği ayakkabı.
Sade vatandaşlar yemeni giyerdi, memur kesimi iskarpin giyerdi veyahut makosen giyerdi.
Makosene bağsız ayakkabı, bağlı ayakkabı iskarpin oluyordu. 40'lı yılların ortasında başlar, artık günümüze kadar süregelen bir şey yani.
AYAKKABI İLE İLGİLİ BİR HATIRANIZ VAR MI? YANİ USTANIZIN DAVRANIŞI OLARAK, KONUŞMASI OLARAK.NASIL ÖĞRENDİNİZ BU MESLEĞİ? USTANIZ GÖSTERDİ Mİ?BAZI USTALARIN YAPTIĞI GİBİ GÖZ HIRSIZLIĞI YAPSIN DA ÖYLE ÖĞRENSİN GİBİ Mİ?
Göz hırsızlığı da şart. Bir insanda bir defa isterse tahsil yapsın, isterse sanat öğrensin, sanat öğrenme aşkı, hırsı olması lazım. Yani o iş üzerinde biraz hırslı olması lazım, istekli olması lazım çabuk öğrenmesi için, iyi öğrenmesi için. Acaba bunu nasıl çabuk öğrenirim? Bunu ben nasıl daha güzel yapabilirim diye bir insanda hırs olması lazım. Tabi ustalık şart bir defa yani usta olmazsa olmaz, usta tabi her şeyin başıdır. Biz şimdi ticareti ustamızdan öğrendik. Ticari ahlakı onlardan öğrendik. Mesleği de onlardan öğrendik, biz onları şimdi hayırla yad ediyoruz Allah razı olsun. Bir de tabi bizim bu kunduracılar mesleği mazbut bir meslektir. Yani kunduracı dediğin zaman ahlak bakımından ahlaklı yetişen, ahlaklı insanlar yetiştiren bir noktada okuldu yani burası. Hatta diyebilirim üniversiteydi. Niye? İnsan dini, dinini bu meslekte öğreniyordu. Dinini diyanetini bunda öğreniyordu. Ahlak anlayışını burada güzel ahlak sahibi oluyordu, ticareti burada öğreniyordu. Dürüst ticaret yapmayı burada öğreniyordu. İnsanlarla beşeri münasebetlerin nasıl olması gerektiğini bu meslekte öğreniyordu.
Haftalığımız o zamanlar bir öğle üzeri yemek yemek Allah ne verdiyse yemek yemek, işte bir de verirlerse 5 lira falan harçlık veriyorlardı bize. Haftalık 5 lira bir harçlık veriyorlardı ama tabi bu çıraklık dönemimiz. Kalfalık dönemine geçtiğimiz zaman bizde iki tür çalışma sistemi var.1; akort sistemi dediğimiz iş başı üretim var, bir de haftalık ücretli çalışma var. Genelde bizim meslekte bu akort sistemi uygulaması oluyordu hala devam ediyor iş başı olarak, o işi üretmek iş başı yani bir çift ayakkabı yapmak için farz edelim örneğin şimdi 5 liraya yapıyorsunuz. Eğer günde 10 çift ayakkabı üretirseniz 50 lira alırsınız. Yani akort sistemi bu, yani iş başı diye tabir edilir.
SAYA AYAKKABICILIĞIN HER ŞEYİ Mİ?
Şimdi bizim meslekte o zaman iki sınıf vardı ayakkabı imalatında. Bir ince işçilik, bir de kaba işçilik. O kundura üretimi çiviyle yapıldığı için ona kaba işçilik tabir edilir.
İnce iş olursa, domuz kılıyla ayakkabıyı dikiyorsa o da ince işçilik oluyor. Tabi şimdi bizim ayakkabı iki türden şey olur. Esas ana bir saya kısmı, bir taban kısmı. Taban kısmını üreticiye ayakkabıcı derler kunduracı derler, üst kısmını saya kısmını yapana da sayacı derler. Yani bunlar birbirini tamamlayıcı, bir meslekte yani iki sınıfa ayrılır, bunlar birbirini tamamlar. Saya olmasa ayakkabı olmaz, ayakkabı olmasa saya olmaz. Şu anda hala günümüzde devam ediyor.
Evet, her şeyi tabi modeli, sayası. Yüz kısmı oluyor saya, taban kısmı da ayakkabı oluyor. Ayakkabı kısmı oluyor. Tabanı daha önce elde yapılıyordu bunlar. Ama şimdi aşağı yukarı %80, %90 fabrikasyona döndü.
Saya mutlaka el işçiliği olması lazım, bugün için de geçerli ve aynı zamanda kıymetli diyelim. Eskisinden çok çok kıymetli.
Niye? Çırak gelmiyor sanata, yani gelmediği için yetişmiyor, yetişmediği için de gün be gün azalıyor, azaldığı için de kıymetleniyor. Ama ayakkabıcının olabilmesi için sayacının mutlaka olması lazım, sayacının olması lazım. Fabrikasyon dahi olsa sayacının mutlaka olması lazım, saya olmazsa olmaz. İsterseniz elde yapın, ayakkabıyı, sayacı mutlaka olması lazım.
KONYA'DA BU SİZİN SÖYLEDİĞİNİZ 1950'Lİ YILLARDAKİ KUNDURACILAR ÇARŞISI BURASI, ŞU ANDAKİ İSMİ NE GEÇİYOR?
Hayır burası eski kunduracılar, Arasta dediğimiz yer, böyle toplu olan yerlere arasta derler. Mesela manifaturacılarda da olduğu gibi. Aşağı yukarı 200 seneye yakın mazisi vardır. İlk kunduracıların olduğu yer burası. Arasta deniliyor, kunduracılar içi, Kapı Camii civarı, çıkrıkçılar içi mesela bizim burası çıkrıkçılar içi diye geçer. Matbaacılar da arkadaşlar var onların burada 4 tane 5 tane çıkrıkçı dükkanı var. Eskiden yün eğirdikleri şeyler vardı onlar yapılırdı. Burası çıkrıkçılar caddesi olarak geçiyor. Ama maalesef onlardan da bir kişi kaldı.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.