Bir Yellenme Hikayesi
Koronavirüs eksenli yazıların okuyucuları sıktığını düşünüyorum. Onun için yarı şaka yarı ciddi konulara da yazılarda yer verilmelidir.
Geçen hafta sokağa çıkma yasağı, bakanın istifası, istifanın kabul edilmemesi gibi gündemimizi meşgul eden olayların yanında internet medyasında trajikomik bir “yellenme” olayı yer aldı.
Olay, Habertürk Televizyonunda Veyis Ateş'in sunduğu koronavirüs ile ilgili programa evlerinden katılan konuklardan birinin yellendiğinin duyulması.
Olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini bilmediğim gibi araştırma ihtiyacı da duymadım; çünkü, gerçekleşmesi beni hiç ilgilendirmiyor ve gerçekleşse bile normal karşılıyorum. Yazıma konu etmemin nedeni de gündemde yer almasına tepkimdendir.
Maalesef, yellenme gündemi meşgul edecek bir olay olmamakla birlikte yine de gündemde bir şekilde yer buldu. Bazen gülünecek hale ağladığımız, ağlanacak hale güldüğümüz gibi.
Elbette ki, bile isteye sesli olarak yellenilmesi birçok toplumda ayıp karşılandığı gibi bizim toplumumuzda da ayıptır. Ancak, her insanın başına gelmesinin muhtemel olduğu sesli yel kaçırmanın edebe aykırı hiç bir tarafı yoktur. Esas edepsizlik bunu açığa çıkarıp alay konusu yapmaktır.
Çünkü, bizim kültürümüzde insanların ayıbını örtmenin çok önemli bir yeri var. Ayıpların ortaya dökülmesi hele hele gülünmesi en hafifiyle densizlik olur.
Ayrıca, uzmanlara göre yellenmek ayıp değil, sağlık işaretidir. Gaz çıkarmanın tıpkı hapşırmak, hıçkırmak, geğirmek gibi fizyolojik ve kaçınılmaz bir olay olduğunu; bağırsak gazlarında bulunan hidrojen sülfit hücrelerimizin enerji santralleri olan mitokondrilerin DNA'sını koruyarak hücrelerin yaşamalarını sağladığı açıklanmaktadır.
Yine uzmanlara göre sağlıklı bir insanın günde 10-15 kez gaz çıkarması normal görülmektedir. Yellenilemiyorsa bir sorun olup hiç gecikmeden doktora gidilmelidir. Çünkü, bu durum çok tehlikeli hastalıkların habercisi de olabilir.
İstemeden sesli yel kaçıranlara gülmek bir tarafa yellenebilmenin bir nimet olduğunu herkes bilmeli ve rahatlıkla yellenebildiğimiz için Allah(cc)’a şükretmeliyiz. Yemek içmek ne kadar nimet ise insanın yediklerini rahatlıkla çıkarması da o derece büyük nimettir. İdrar zorluğu hatta gaz çıkaramamanın zorluğunu en iyi bu sıkıntıyı yaşayanlara sormak gerekir.
Bir çoğumuzun bildiği bir hikaye anlatılır. Hikayelerin çoğu gerçek olmasa da bize düşen anlatılanlardan hisse alabilmektir.
Padişahın biri beldesinde yaşayan bir Allah(cc) dostunu ziyaret eder. Padişah ziyaretten ayrılırken üstat bana bir dua buyur, der. Zat:
-Padişahım rahatlıkla yellenesin inşallah, der.
Padişah bu duaya içerler böyle saygısızca dua edilir mi, diye sitem eder ve huzurdan ayrılır.
Bir müddet sonra padişahın karnı şişmeye başlar ne yapsa yellenemez. Büyük ızdırap çeken padişah en iyi hekimleri çağırtıp derdine çare bulmalarını ister. Bütün hekimler padişahın yellenebilmesi için uğraşsalar da derdine derman olamazlar.
Padişah çaresizlik içinde kıvranırken Allah(cc) dostuna yaptığı saygısızlık aklına gelir ve doğru Allah(cc) dostuna giderek huzuruna çıkar.
-Üstat, ben sizin duanızı küçümsedim ve bu davranışım Allah(cc)’ın hoşuna gitmedi ve bana bu cezayı verdi, ızdıraplar içindeyim, Allah(cc)’a bir dua etseniz de bu dertten şifa bulsam diye yalvarır.
Allah(cc) dostu:
-Tahtını bana verirsen dua ederim, der.
Padişah çaresizlik içinde bu teklifi kabul etmek zorunda kalır; ya değilse yellenememekten çatlayıp ölecek.
Allah(cc) dostu dua eder ve Allah(cc) şifa verir. Vesileler olsa da şifayı veren Allah(cc)’tır.
Allah(cc) dostu padişahın içine düştüğü acıklı duruma ibretli gözlerle bakar ve “Padişahım tahtının bir yel kadar bile kıymeti yok, tahtın senin olsun,” der ve tahta dünya gözüyle bakmaz.
Gündemin bir tarafında dünya makamları da olunca bu ibretlik hikayeyi anlatmak istedim.
Tabii ki, anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.