Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Haksızlıklar karşısında susan, dilsiz şeytandır

Haksızlıklar karşısında susan, dilsiz şeytandır

Geçen hafta ilk “Haftalık”ı yayınlarken güzel ve kalıcı şeylerden bahsetmeye çalışacağımı söylemiştim. Bunun için her türden görüşe ait yayını okumamak, Twitter’ı takip etmemek gerek sanırım. Bu da maalesef ol(a)mayacak bir iş. Çünkü; hakikate ulaşmak/farkına varmak ve hakikate ikna edebilmek için yanlışı da iyi bilmek, yanlış içinde debelenenlere doğru noktalardan hitap edebilmek zaruri.

Bu durumlardan birini perşembe günleri yaşamak zorunda kalırım. Tekzip şampiyonu Cumhuriyet gazetesini, kitap eki için ellerim titreye titreye alırım.

Cumhuriyet’te bu perşembe yayınlanan bir haber üzerinden asıl konuya/sadede geleyim. Haberin başlığı; “Laik eğitime karşı adrese teslim kadro!” Haber metninde Abant İzzet Baysal Üniversitesi Psikoloji Bölümünün bir profesörlük kadrosu ilânı merkeze alınmış. İlânın açıklama kısmında ‘doçentliğini din psikolojisi alanında yapmış olmak, psikolojik danışmada maneviyat ve inanç gelişimi üzerine çalışmaları olmak’ şartı varmış, vay efendim, nasıl olurmuş böyle bir şey, bu lâikliğe aykırıymış.

Psikolojik desteğe ihtiyacı olanların hepsi sanki duygusuz, maneviyatsız/ruhsuz, seküler, ateist; hiç kimse ruhi çıkmazlarda ve boşlukta değil, manevi yardıma ihtiyacı yokmuş gibi saçma ötesi, insanı kahreden bir yaklaşım. “Cumhuriyet”in vasıflarını, benzer yaklaşımlarını uzun uzun anlatmaya, onlarca örnek vermeye lüzum yok sanırım.

whatsapp-image-2023-08-04-at-12-09-40.jpeg

Geçen hafta boyunca Disney’in yayınlamaktan vazgeçtiği bir Atatürk dizisi konuşuldu durdu. Atatürkçü geçinen, orman ve ağaç sevdalısı(!) barışsever sanatçılar(!) nasıl olur da hermen her şeye ses çıkarırlarken bu duruma tepki göstermezlermiş. Daha çok konuşan ve kafaya takanlar da kendi kitleleri değil ha, mütediyyin kesim.

Bir taraf hiç tereddütsüz, korkusuz, kafasına göre davranırken, iktidarda olan kesim ise tedirgin, alttan alan, korkan ve çekingen tavırlarda. Bir taraf karşı tarafı hiç ama hiç görmezken, öbür tarafta karşıya yaranmaya çalışan yahut özeleştiride kantarın topuzunu kaçırma halleri.

Dini bir argümanı utana sıkıla dile getirirken, bunun karşılığında ne kadar dar düşünüyorsun, geri kafalısın ithamlarından korkarken ve dini hassasiyet odaklı konuşmanız bırakın karşı tarafı, kendi kesiminizce bile ağzınıza tıkılırken, öbür taraf ise ‘İslâm’ diyemediği için din tabiri/kisvesi altında İslâm düşmanlığı, dinin emir ve yasaklarına karşı nefret suçları işlemekten imtina etmiyorlar. Çünkü biliyorlar ki başlarına bir şey gelmeyecek, gelirse de bir iki gün hapse girip çıkacaklar, kahraman olacaklar, en kral devrimci(!) cakaları satacaklar.

Lâmı cimi yok; kimsenin kimseye bir şey/ler dayatmaya hakkı yoktur. Mustafa Kemal konusunda da, lâiklik konusunda da, giyim kuşam ve inançlar konusunda da. Ama saygı duymak zorundasınız. Diyorsunuz ki, din ve devlet işlerinin ayrılması. Sen inan, saygı duy kardeşim, ama inanmayan da, kafasına yatmayan da var; çünkü onlara göre İslâm insan hayatının her anındadır, hayatının/varlığının bir parçasıdır. Sen diyorsun ki, Mustafa Kemal çok büyük adamdı, önderdi, Osmanlıya son verip cumhuriyeti ilân ederek bizi geri kalmaktan kurtardı, uygar ve evrensel bir yaşam(!) kazandırdı hepimize. Birileri de der ki, tek önderimiz Hz. Peygamberdir, Osmanlı yıkılmadan da devam edebilirdi, küçülebilirdi, yoluna devam edebilirdi, tıpkı bir İngiltere vd. gibi ama Osmanlı’nın bir memuru koca Osmanlı’yı yıktı. Herkes inandığında serbesttir, ifade de edebilir; saygı çerçevesinde ve dayatmadan. Saygı duymak istiyorsan sen de saygı duyacaksın.

İyi ya da kötü Abdülhamid pek çok yenilikler yapmış, okullar açmış, Mustafa Kemal bir şeyler yapmış, iyi ya da kötü Kadir Mısıroğlu düzinelerce kitap yazmış. Peki sen önyargılı ve saplantılı şaşkın! Sen ne yaptın? Ne/ler başardın, hangi başladığın işi/okulunu bitirebildin, kimseye dert olmadan ailene ve devletine hizmet ettin/ediyorsun? Küçük bir dükkânı, elli altmış öğrenciyi, çekirdek bir aileyi, kredi kartı ekstrelerini, borçlarını hale yola koyabiliyor musun, hiç olmazsa yılda bir, evet sadece bir kitap, yazmayı bırak okuyor musun, ya gazete? Ders vermek, talebe yetiştirmek için aldığın maaş karşılığında okula sırtını dönüp küsmece/körebe mi oynuyorsun yoksa? Ya da daha babandan harçlık alırken, harçlığını dayandırmaya çalışmadan devleti esaretten kurtarmaya, devrim yapmaya mı soyunuyorsun; ha!

Diyor ki vatan kurtaran Hasanlar; Mustafa Kemal şöyleydi, Abdülhamid böyle, Kadir Mısroğlu fesli deliydi, Reis birilerinin adamı, şu adam proje, bu belediye başkanı çalıyor, şu okul müdürünün liyakatı var mı?

Ya sen güzel kardeşim, kendini, büyük fikirlerini(!), içinde bulunduğun ruh halini hiç düşündün mü? Kurtarmaya kendinden başlasana!..

Sonuca bağlayalım… Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır, tarafsızlıkta sınırı ve yerini bilmemek de suça ortak olmaktır. Birileri nasıl korkmadan ve yüksek telden ses çıkarıyorsa, o çok naif halleri, o sevgi pıtırcığı pozları hoşlarına gitmeyen bir konuşmada nasıl patlayacak bombaya dönüşüyorsa ey Türk, ey Müslüman kardeşim, sen de cesur olacaksın, anladıkları dilden konuşacaksın, korkmayacaksın. Müslüman aynı delikten iki kere ısırılmaz. Nokta…

AH KAPİTALİZM, SEN VAR YA SEN?

Belki bir tiyatro bileti alarak, belki internetteki videolar marifetiyle pek çok oyunun sihirli dünyasına konuk olmak istersiniz diye benzer konular minvalinde ilerleyen iki oyuna değinmek istiyorum.

Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden Güngör Dilmen’in ‘Canlı Maymun Lokantası’ adlı oyunu, bazı Doğu ülkelerinde maymun kafasının eti yendiği, bunun çok faydalı olduğu düşüncesine odaklanarak Doğu-Batı, sınırsız haz, sömürgecilik, kapitalizm gibi konulara nokta atışı dokunuşlar yapıyor. Dilmen’in kurgusundaki özgünlüğe şahit olun: Jonathan ailesi balayı için Hong Kong’a gelir ve burada maymun beyni yemeye karar verirler. Kritik diyalog cümlesi şu; “Biz Batılıların usundan bile geçmez böyle bir lokanta açmak. Gel gör ki en iyi müşterileri yine bizleriz.” Sınırsız ve sonsuza sahip olma hırsı, ah batı!

whatsapp-image-2023-08-04-at-12-09-40-1.jpeg

Uzatmayayım, sonra ne/ler olur? Lokantanın ekmek kapısı, velinimeti, her şeyi maymun kaçar, yakalayamazlar da onu. Lokantanın sahibi ve batıya karşı (Jonathan ailesi) Doğuyu temsil eden Wong çaresizdir, ailesine para göndermek zorundadır. Tam yirmi yedi birey onun eline bakmaktadır. Bu yüzden masadaki maymunun yerine geçmek zorunda kalır. Düşündüklerini gerçekleştirdikten sonra bir bakım yapar kendine, lokantaya döner ve beynini yemek masasında bulur.

Aynı minvalde bir de Nazım Hikmet’in Kafatası’nı hatırlayalım mı? Oyun, Dolaryan adlı hayali kapitalist bir ülkede geçmektedir. Doktor Dalbanezzo, verem serumunu bulan bir bilim adamıdır. Yaptığı araştırmalarla varını yoğunu tüketmiştir. Nihayet verem aşısını bulmasıyla, verem sanatoryumları tröstü (Tröst; bir ekonomide serbest ticareti sınırlamak veya ortadan kaldırmak gayesiyle piyasaya hakim olmak düşüncesiyle meydana getirilen işletmeler arası birleşmeler) bu durumdan rahatsızlık duyar ve Profesör Dalbanezzo’ya bir teklifte bulunurlar; aşının geliştirilmesi için gereken para ve laboratuvarı sağlanacaklardır fakat bir şartları vardır. O şart da aşıyı yalnızca kendilerine ait inekleri tedavi etmek için kullanmasıdır.

whatsapp-image-2023-08-04-at-12-09-40-2.jpeg

Profesörün aşı üzerine çalışmasının arka plânında bambaşka bir gerçek vardır. Kızı ağır bir verem hastasıdır ve kızının iyileşmesi aşısına bağlıdır.

Profesör, verem hastası kızını da alıp, belirli bir süreliğine inekleri tedavi etmek için sanatoryumun laboratuvarında çalışmaya başlar. Bu zaman dilimi içerisinde hastalığı gitgide ağırlaşan kızı için gizliden gizliye aşıyı geliştirir ve kızına tam bu aşıyı enjekte edecekken tröste yakalanır. Anlaşmayı bozduğu ve gerekli tazminatı veremediği için hapse atılır. Hapisten çıktıktan sonra sirkte çalışmaya başlar…

Profesör Dalbanezzo öldükten sonra morgda kafatasını bile satar tröst.

Kapitalizmin nasıl bir canavar olduğunu ve nelere yol açabileceğini böylesine tesirli anlatmak edebiyata/edebi eserlere özgü değil de nedir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR