İran’daki yeni hükümeti nasıl değerlendirmeliyiz?
İran’da haziran ayında gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan İbrahim Reisi, iki ayın ardından oluşturduğu kabinesini güvenoyu almak için İslami Şura Meclisine sundu. 21-25 Ağustos’ta Meclise önerilen bakanlar hakkında milletvekillerinin genel kurulda lehte ve aleyhte yaptıkları açıklamaların ardından, 25 Ağustos’taki güven oylamasında 19 bakandan 18’i güvenoyu alabildi. Güvenoyu alamayan Eğitim ve Öğretim Bakanı Adayı Hüseyin Bağgoli’nin yerine gelecek günlerde yeni bakan adayının Meclise sunulması bekleniyor.
Reisi’yi nasıl bir İran bekliyor?
İran’da yeni hükümeti oldukça yoğun bir gündem bekliyor. Yaptırımlar ve Kovid-19 salgını neticesinde darboğaza giren ülke ekonomisi, toplumun tahammül sınırlarını zorluyor. Çeşitli şirketlerde çalışan binlerce işçi aylardır grevde, emekliler uzun süredir haklarının iyileştirilmesi için birçok il ve ilçede küçük gruplar halinde protestolarına devam ediyor. Ulusal para birimi tümen, dolar karşısında ciddi değer kaybına uğradı.
Yaptırımların devreye girdiği Mayıs 2018’den bu yana dolar 4 bin tümenden 28 bin tümene kadar yükseldi. Enflasyon da bu dönemde yüzde 8’den yüzde 45,2’ye kadar çıktı. Günlük tüketilen yağ, çay, şeker, tavuk ve kırmızı et gibi ürünlerdeki enflasyon oranı ise yüzde 59,2’lerde [1]. İran ekonomisi Nükleer Anlaşma’nın yürürlüğe girdiği 2016’da yüzde 12,5 gibi çift haneli bir büyüme ivmesi yakalamışken, 2020’ye gelindiğinde bu oran eksi yüzde 5’lerde seyretti.
Hükümeti bekleyen bir diğer başlıca sorun ise Kovid-19 salgınıyla mücadele. Salgının neden olduğu krizi en başından beri yönetmekte güçlük çeken Tahran, beşinci dalgasını yaşıyor. 440 şehir merkezinden 359’u salgında kırmızıya dönünce alınan iki haftalık kapanma kararı başarılı şekilde hayata geçiremedi. Ülkede günlük ölüm sayıları 700’ü aşmış durumda ve aşı üretimi ile tedariki konusunda da tam bir belirsizlik hâkim.
Devrim Rehberi Ali Hameney’in güvenilir bulmadığı ve biyolojik savaş kapsamında değerlendirdiği ABD ve İngiltere menşeli ithal aşıları yasaklaması, bunun yanında Sağlık Bakanlığının diğer ülkelerden aşı tedariki konusunda isteksiz ve hatalı tutumu, gerekli düzeyde aşı temin edilememesine yol açtı. Özel şirketlerin aşı tedariki konusundaki girişimleri de çoğu zaman bürokratik engellere takılıyor ve bu yüzden sınırlı oranda aşı temin edilebiliyor. Yerli aşı COVIRAN Bereket’in de eylül sonuna kadar 50 milyon doz kadar üretileceği iddiası gerçeklikten uzak. İranlılar ise hükümetin bu alanda acil çözüm üretmesini bekliyor.
Etnik çeşitlilik barındıran sınır bölgesindeki illerde ekonomik olumsuzlukların ve salgının neden olduğu genel memnuniyetsizliğin ülkede etnik fay hatlarını harekete geçirerek çevre-merkez çatışmasına sebebiyet vermesinden endişeleniliyor. Bunun en bariz örnekleri olarak Sistan ve Belucistan’da akaryakıt kaçakçılığından çıkan olaylar, Huzistan’daki su sorunu protestoları ve Batı Azerbaycan’ın ilçelerinden Nakade’deki Türk-Kürt çatışması sıralanabilir.
Dış politikada da yoğun bir gündemin söz konusu olduğu ülkede sıcak bir gelişme olarak Taliban’ın Afganistan’da kontrolü ele geçirmesiyle ülkenin doğusunda ortaya çıkan fiili durum başta olmak üzere Viyana’da altı tur gerçekleştirilen ancak bir sonuç alınamayan nükleer müzakerelerin geleceği ve Suriye, Irak ve Yemen dosyaları, Kafkaslarda Karabağ özelinde ortaya çıkan yeni durum gündem maddeleri arasında bulunuyor.
Yeni kabinenin kilit isimleri
Cumhurbaşkanı Reisi tüm bu sorunlara acil çözüm üretmek amacıyla "devrimci bir bilinçle hareket edecek halkçı bir kabine” kuracağını belirtmişti.
Devletteki bütün kariyeri neredeyse tamamen yargıda geçen ve siyasi yönü güçlü olmayan Reisi’nin kabinenin yönetimi ve yönlendirilmesi için atadığı teknokrat Muhammed Muhbir, Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı olarak kabinenin ekonomi takımından bizzat sorumlu. On dört yıl boyunca “İmam Humeyni’nin Fermanını Yürütme Merkezi Başkanlığı”nı yapan Muhbir, bu kurumun bünyesinde elde ettiği birikimi ülke yönetiminde değerlendirmeyi amaçlıyor.
İran’ın yerli aşısı COVIRAN Bereket, Muhbir’in yönetiminde bu kuruma bağlı bir alt kuruluş olan Bereket Vakfınca üretilmiş ve Devrim Rehberi Hameney canlı yayında bu aşıdan yaptırmıştı. Muhbir’in yönetimindeki bu kurumun finans, bankacılık, petrol, telekomünikasyon, ilaç ve tarım gibi alanlar başta olmak üzere ülke ekonomisinde önemli bir yeri bulunuyor. Bu anlamda Muhbir'in, hükümet içerisindeki en görünür isimlerden olacağı tahmin ediliyor.
Muhbir’in yöneteceği ekonomi takımında yer alan Ekonomi ve Maliye Bakanı İhsan Handuzi, Plan ve Bütçe Teşkilatı Başkanı Mesud Mir Kazımi, Kooperatif, Çalışma ve Sosyal Refah Bakanı Hüccetüllah Abdulmeliki de uzmanlara göre alanlarında yetkin olmaktan çok üstten gelecek direktifleri hayata geçirmek amacıyla tercih edildi.
Ekonomiyle yakından bağlantılı Petrol Bakanlığına ise kariyerinin tamamını petrol ve doğal gaz kuruluşlarının üst düzey yönetimlerinde bulunarak geçirmiş yetkin bir isim olan Cevad Ovji getirildi. Ancak petrol ve doğalgaz sektörünün önündeki yaptırımlar kalkmadığı sürece Ovji’nin bu alanda bir başarı elde etme şansı hayli düşük. Yaptırımlar sürdüğü müddetçe İran, petrolü kaçak yollarla fiyatının altında satmaya devam edecek. Muhbir’e göre petrolün bütçenin kaynakları arasından çıkarılması, ülke ekonomisi için hayati önem taşıyor. Dolayısıyla yeni dönemde hükümet petrol satışı ve gelirleriyle ilgili önemli değişikliklere gidebilir.
Yol ve Şehircilik Bakanlığına atanan, eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın Petrol Bakanı Rüstem Kasımi ise Meclisteki açıklamasında yıllık bir milyon toplu konut politikasını hayata geçireceklerini savundu. Ahmedinejad döneminde Mesken-i Mihr ismiyle başlatılan toplu konut projeleri söz konusu dönemde inşaat sektörünü ve beraberindeki birçok sektörü hareketlendirmişti. Böylelikle işsizlik sorununa da kısmen çözüm üretilebilmişti. Reisi hükümeti de benzer bir politikayı izleyeceğe benziyor.
İçişleri Bakanlığına getirilen Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) kökenli eski Tuğgeneral Ahmed Vehidi, aktif görevde iken 1988-97 yıllarında Kudüs Gücü Komutanlığı yapmıştı. Ahmedinejad döneminde savunma bakanı olarak görev yapan Vehidi, ülke genel politikalarının hazırlanmasında Devrim Rehberi Hameney’e yüksek istişare sunan Düzenin Yararını Teşhis Konseyi (DYTK) Siyaset, Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanlığı (2012-2021) yaptı. Gerek ülke içerisindeki hassas koşullar gerekse bölgedeki kırılgan durum, Reisi’yi iç ve dış güvenliğin sağlanmasında tam bir uyum ve koordinasyon içerisinde olacak bir çalışma ekibi oluşturmaya sevk etmiş duruyor.
Bu politikayı tamamlayıcı bir diğer bakanlık İstihbarat Bakanlığı. İstihbarat Bakanlığına getirilen Hüccetülislam Seyyid İsmail Hatib bir din adamı olmasına karşın neredeyse bütün kariyerini istihbarat ve güvenlik alanında geçirdi. DMO İstihbarat Daire Başkanlığı ve Yargı Erki İstihbarat Koruma Daire Başkanlığı gibi bu alanda farklı görevler de üstlendi. Hatib’in bu göreve getirilmesiyle İstihbarat Bakanlığı ve DMO İstihbarat Teşkilatı arasındaki zaman zaman sert rekabete sebep olan durumun sonlandırılacağı ve bakanlıkta birtakım değişikliklere gidileceği öngörülüyor.
Kritik kurumlardan Dışişleri Bakanlığının başına getirilen Hüseyin Emir Abdullahiyan şahin görüşleriyle bilinen bir bürokrat. Dışişleri Bakanlığında çeşitli görevlerde bulunan Abdullahiyan son olarak Arap Dünyası ve Afrika Bölgesinden Sorumlu Bakan Yardımcılığı görevini yaparken eski Dışişleri Bakanı M. Cevat Zarif ile yaşadığı görüş ayrılıkları yüzünden bu görevden alınmıştı. Abdullahiyan, Ahmedinejad döneminde İran’ın Bahreyn Büyükelçiliği görevinde bulunmuştu. Abdullahiyan, DMO ve sahada etkin güce sahip Kudüs Gücüne yakınlığıyla biliniyor. Komşularla ilişkilere öncelik verileceğini belirten Reisi’nin Abdullahiyan gibi yayılmacı politikaları savunan birini bu göreve getirmesi kafaları karıştırıyor. Bu da İran’ın politik söylem ile eylemleri arasında ciddi farklılıklar olduğunun bir diğer göstergesi olarak öne çıkıyor. İranlı siyaset bilimciler bu durumu “siyaset-i i’lami” ve “siyaset-i i’mali” şeklinde kodluyor.
Nükleer müzakerelerin geleceğine ilişkin değerlendirmeler ise bu dosyanın Dışişleri Bakanlığı yetkisinden alınıp tekrar Milli Güvenlik Yüksek Konseyinin (MGYK) yetkisine verileceği yönünde. Müesses nizamın tüm bileşenlerinin üyesi oldukları konseye cumhurbaşkanı başkanlık ediyor. Hasan Ruhani döneminin aksine konseydeki üyeler arası görüş ayrılıkları giderilerek konsey ile Meclis başta olmak üzere diğer bütün kurumlar arasında da tam bir uyum sağlanmış olacak. Bu bağlamda yasama, yürütme ve yargı erklerinin yanı sıra devletin tüm kurumları arasında tektipleşme sağlanmış durumda. Hameney’in bu anlamda son yıllarda izlediği politika hayata geçmiş bulunuyor. Hameney kendisinin ardından geçiş sürecinde sistemi tektipleştirerek, mutlak otorite olan “devrim rehberliği” düzeyindeki gücün el değiştirmesi sürecinde her türlü riski minimize etmeyi amaçlıyor. Hâlihazırda söz konusu uyum güvenlikten iç ve dış politikaya kadar her alanda sağlanmış durumda.
Yaptırımlar ve Kovid-19 salgınının neden olduğu ekonomik darboğazdan çıkış ve halkı kısmen de olsa rahatlatmak için acil eylem planları çerçevesinde bir milyon konut projesinin kısa süre içerisinde hayata geçirilmesi planlanıyor. Ayrıca Merkez Bankası üzerinden banka ve finans sistemine yapılacak müdahalelerle batan işletme ve üreticilerin desteklenerek yeniden canlandırılması amaçlanıyor. Fakat bununla ilgili gerekli kaynakların nereden sağlanacağı belirsizliğini koruyor.
Salgın krizinin yönetimi hususunda ise öncelikle aşı ithal edilerek durumun daha da kötüye gitmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Sağlık Bakanlığının doğrudan sorumluluk üstlenerek aşı tedarik etmek yerine işi özel sektöre havale etmesi ve akabinde gerekli yasal izinlerin verilmesinde ortaya çıkan sorunlar aşı tedarikini sekteye uğratmıştı. Reisi’nin Mecliste bu konudaki konuşmasına bakınca, söz konusu bürokratik engellerin kısa zamanda ortadan kaldırılacağı söylenebilir. Ancak sonraki sürecin ne kadar sağlıklı işleyeceğine ilişkin net bir tablo mevcut değil.
İç politikada güvenlik eksenli bir yaklaşımın egemen olacağı atanan bakanlardan anlaşılıyor. Dış politikada ise hükümetin komşulara öncelik verileceği yönündeki söylemlerine rağmen Dışişleri Bakanlığına agresif bir dış politika anlayışına sahip bir ismin atanması ve sahadaki unsurları dikkate alındığında, İran’ın sahada kazanmış olduğu askeri ve güvenlik alanındaki başarılarına diplomatik ve siyasi boyut kazandırma çabası içine girebileceğini söylemek mümkün. Sahadaki kazanımlar masada birer koz olarak kullanılarak siyasi ve diplomatik bir başarıya dönüştürülmeye çalışılacaktır.
Sonuç itibarıyla ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde önemli sorunlarla karşı karşıya olan Cumhurbaşkanı Reisi, kabinesine şahin kanada mensup isimler dâhil ederek süregelen krizleri aşmayı hedefliyor.
Mehmet Koç İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) iç politika koordinatörü
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.