KONYA KENDİ DEPREMİYLE YÜZLEŞTİ Mİ?
17 Ağustos 1999 Marmara Depreminden, yaklaşık beş yıl sonra, 2 Şubat 2004 tarihinde, 92 kişiye mezar olan Zümrüt Apartmanı faciasını yaşamıştı Konya. Olay deprem değildi amma, şehirde deprem etkisi yapmıştı. Konya Zümrüt faciasıyla 15 yıldır yüzleşemedi!
Konya, Zümrüt faciasından beş yıl sonra, Marmara depreminden on yıl sonra, oldukça ciddi bir depremle karşı karşıya geldi. Tarihler 12 Eylül 2009’u gösteriyordu. Bir günde ikisi oldukça ciddi, 16 sarsıntı birden yaşamıştı. Tabiri caizse beşik gibi sallandı. Ramazan ayıydı, sahurda yaşanan 4.7 şiddetindeki sarsıntı, şehri sokağa döktü.
Merkez üssü Sille olan ve gece 21.29 sularında geçekleşen 4.5 şiddetindeki depremin ardından, sabah 04.58 civarında gerçekleşen 4.7 şiddetindeki deprem büyük paniğe sebep oldu. Pencereden ve balkondan atlayan, fenalık geçiren, şoka giren yüzlerce insan hastanelere koştu. Trafolar arızalandı, bazı mahallelere uzun süre elektrik verilemedi.
2009 depremi, Konya için şu gerçeği ortaya koydu. “Binalarımız sapasağlam, hiçbir şey olmaz” algısı ve psikolojisi çöktü! Maazallah 5.5 ya da 6 şiddetinde bir deprem olsa, Konya’da yıkılmayan yer kalmaz lafları tur attı şehirde. Kimse çıkıp da, bizim binalarımız şu kadar şiddette bir depreme karşı dayanıklıdır diye bir açıklama yapmadı, yapamadı! Hele Bosna denmeye başladı. Bosna’ da, ayakta bir tane bina kalır mı bilmem demeye başladı insanlar!
Depremin ardından 695 vatandaşın hastanelere başvurması, insanımızın yaşadığı paniğin boyutlarını ortaya koydu.
Depremde, Demirci, Uluşahin, Ergün, Adalhan gibi iş merkezleri boşaltıldı. Bazı İşhanlarını taşıyan kolonların patladığı anlatıldı. Yine o günlerde bazı iş hanlarının patlayan kolonlarının destekleyici malzemeler kullanılarak, sağlamlaştırıldığı gündemin ilk maddesi olmuştu.
Depremle birlikte ortaya çıkan şehir efsanelerini hatırlayanınız var mı? Unuttuk galiba!
Atalarımız, “Hafızayı beşer nisyan ile maluldür” demiş ya, bizim de işimize gelmeyeni unutma konusunda üzerimize olmayınca, kapattık deprem defterini!
Oysa, 2009 depremiyle birlikte Konya bir gerçekle daha yüzleşmişti;
Kolon kesme!
Bazı çok katlı binaların taşıyıcı kolonlarının, mekan genişletme amacıyla kesildiği hikayeleri dolaştı her yerde. İnsanlar, adres ve bina ismi vererek anlatıyorlardı. Biz bu hikayeleri de unuttuk tabi ki…
O gün, Konya'da 375 bin 915 konut bulunuyordu. Ve bu konutların 56 bin 899'u, yani yüzde 15,1'i zorunlu deprem sigortası ile güvence altına alınmış durumdaydı.
Deprem sonrasında, depremin konutlarımız üzerinde yarattığı maddi zararın yükü altında ezilmemek ve deprem sonrasında zor durumda kalmadan hayata devam edebilmek için tüm vatandaşlarımızı zorunlu deprem sigortası yaptırmaya davet ediyoruz açıklamaları yapıldı.
Türkiye, 20 yıldır 1999 Marmara depremiyle, Konya, 10 yıldır, 2009 depremiyle yüzleşemedi.
YÜREK YARALARI SARILAMADI!
Marmara Depreminin üzerinden tam 20 yıl geçti… Marmara bölgesi bu işin acısını, kederini, hüznünü, üzüntüsünü öylesine ağır bir biçimde yaşadı ki, anlatmakta zor, yazmakta…
Bazılarının bir gecede kimi-kimsesi kalmadı.
Bazıları, çok zengindi, sabah kalktığında bir kaşık çorbaya muhtaç oldu. Varını yoğunu, servetini 45 saniyede kaybetti.
Bazıları, esnaftı, veresiye defterlerinde kimin adı yazılıysa, hepsi bu dünyadan o deprem anında ayrılıverdi. Esnaf kardeşimiz, bana hiçbirinizin borcu yok, benden yana hakkım helal olsun dedi arkalarından.
Enkazdan bir bebek kurtardılar, sapasağlam… O güzelim bebekten başka kurtulan yoktu ailesinden… Önce kurtaranlar bastı bağrına onu, sonra tüm Türkiye…
Türkiye’nin 1939 Erzincan depreminden sonra gördüğü en büyük deprem faciası olarak kayıtlara geçti. Mucize kurtuluşlar yaşanırken, bir ailenin bütün fertleriyle birlikte, bu dünyadan ayrılışına şahit oldu sevenleri. Yaraların sarılması, şehirlerin imarı, yeniden toparlanması yıllar aldı. Her türlü yara sarılmaya çalışıldı lakin, yürek yaraları sarılamadı!
20 YIL GEÇTİ NE DEĞİŞTİ?
Marmara ve Konya depreminden sonra, hemen herkes, oturduğu evlerde ne kadar güven içerisinde oturdukları sorgulamaya başladı. Bu sorgu-sual çok sürmedi, yine eski tas-eski hamam halimize geri döndük!
Konya’daki inşaat sektörü, bu sarsıntıyı atlattıktan sonra, “Bizde deprem olmaz, Konya’yı deprem, vurmaz, vursa da, şöyle sallar geçer” cümlesinin altına, önemlidir babından kırmızı bir çizgi çizdi. Sonra da, depreme çare iddiasının sloganı gibi ortaya çıkan, kentsel dönüşümlerle dikti çok katlı binaları. Lakin, Marmara depreminin 20. yıl dönümünde ekranlardaki konuşmacılar, 20 yıl içinde, bir arpa boyu yol gidilemedi, bu dönüşüm kentsel değil, rantsal dönüşüm oldu açıklamaları yapmaktan kendilerini alamadılar!
Marmara Depremi sonrasında, resmi kaynaklar 18 binin az biraz üzerinde bir rakam vermişlerdi insanımızın kayıpları üzerine… Gerek batılı kaynaklar, gerekse halk 50 bine yakın dedi yaşadıkları kayıplar için…
Marmara depremiyle birlikte o zaman kadar hep söylenen, ancak gerçekleştirilmeyen bazı konular yürürlüğe kondu. Mesela, Deprem sigortası zorunlu hale getirildi, Türkiye genelinde arama-kurtarma ekiplerinin sayısı artırıldı. İmar yasalarında bir dizi değişiklikler yapıldı. Depremin ardından yapıların depreme dayanıklılık esasları ve denetim kuralları değiştirildi. 2007, 2012 ve son olarak 2019 yılında yönetmeliklerde ciddi değişikliklere gidildi.
Bütün bunlar yeterli oldu mu? Ne yazık ki hayır!
GÜVEN DİBE VURMUŞTU!
Gerekli fizibilite yapılmadan, dere yataklarına kurulan, fay hatlarının üzerine kurulan şehirler, ilçeler, depremin yerle bir ettiği yerleşim merkezleri olmuşlardı.
Depremler acı bir gerçeği daha ortaya çıkardı. Yapılarda kullanılan malzemelerin o binayı ayakta tutabilecek yeterlikte olmadığını… Yıkılan binlerce binada kullanılması gereken asgari demir miktarının dahi kullanılmamış olması, ülkemizdeki inşaat sektörünün ne durumda olduğunu gösterirken, depremler sonrasında bu sektöre olan güven hızla inişe geçti.
Marmara depremi sonrasındaki ilk yıllar, inşaat sektörünün kaybettiği güveni yeniden kazanma gayretlerine sahne oldu denebilir.
O yıllarda sadece inşaat sektörü dibe vurmadı…
Denetim ve denetçiler de, dibe vurdu…
Ruhsat veren makamların verdikleri ruhsatları nasıl verdikleri konusu da!
Sevgili okurlar!
Şeyh Edebali’nin damadı Ertuğrul oğlu Osman Bey’e, nasihati olan “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” sözü şiarımız olmalı. Önemli olan insanı, insanımızı yaşatmak. Yaşatmak için de, depremle yüzleşmek ve gerekli tedbirleri eksiksiz almamız gerekiyor. Çünkü, deprem riskiyle yüz yüze olan ülkelerden biriyiz. Dilerim, güzel Türkiye’miz ve şehrimiz böyle acı imtihanlardan bir daha geçmez!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.