Konya’da bin yıllık camideki çatlaklar dikkat çekiyor!

Konya’da bin yıllık camideki çatlaklar dikkat çekiyor!
 Editör
Binlerce yıllık geçmişe sahip İplikçi Camii'nde ortaya çıkan çatlaklar, Konyalıları endişelendirdi.

Konya'nın simgelerinden biri olan İplikçi Camii'nde çatlaklar tespit edildi. Binlerce yıllık geçmişi olan bu tarihi yapı, son zamanlarda meydana gelen hasarlarla gündeme geldi. Alâeddin tepesinin doğusundaki Kürkçü mahallesinde yer alan ve Ebülfazl Mescidi adıyla da bilinen caminin minaresinin hemen altında oluşan çatlaklar, Konyalıları endişelendiriyor.

CAMİDE MEYDANA GELEN HASARLAR, BÜYÜK KAYIPLARA YOL AÇABİLİR

Konya'nın kalbinde yer alan İplikçi Camii, sadece ibadethanelerinden biri değil, aynı zamanda şehrin kültürel ve tarihi mirasının önemli bir parçası. Bu nedenle, camide meydana gelen hasarlar, kültürel açıdan büyük kayıplara yol açabilir. Çatlakların nedenleri ve yapının geleceğiyle ilgili henüz net bir bilgi bulunmuyor. Uzmanlar, bölgedeki zemin yapısı, iklim değişiklikleri ve yapıdaki yaşlanma gibi faktörlerin çatlakların oluşumunda etkili olabileceğini belirtiyor.

Vatandaşlar yetkililerin, caminin detaylı bir şekilde inceleyerek gerekli önlemleri almasını ve gerekli restorasyon çalışmalarının yapılmasını talep ediyor.

dsc-0465.jpg

dsc-0466.jpg

İPLİKÇİ CAMİİ

Meram ilçesine bağlı Şükran Mahallesi sınırları içerisindeki Mevlâna Caddesi, No. 16 adresinde kayıtlı. Kuzeyinden geçen mezkûr caddenin yeniden düzenlenmesi ve zamanla dolarak yükselmesi sebebiyle cami, yol seviyesinden bir buçuk metre kadar çukurda kaldı. Bu sebeple yapıya giriş on basamaklı bir merdivenden inerek sağlanmakta. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir mekâna oturan eser tamamen tuğla malzeme ile inşa edildi. Kuzey duvarı ortasına açılan bir ana girişten başka, doğu ve batıda bulunan birer yan kapıyla içeriye geçilmekte. Caminin doğu duvarının kuzey ucunda minaresi yer almakta, kıble duvarına da kubbeli küçük bir yapı bitişmekte. Bunun biraz uzağına şadırvan inşa edildi.

dsc-0468.jpg

MESUTZADE HACI EBUBEKİR TARAFINDAN GENİŞLETİLEREK ONARILDI

Caminin kuzeyindeki ana girişi basık kemerli. Girişin cephesi muntazam kesilmiş kahverengi taşlarla kaplanmış, dıştan da hafif çıkıntı yapan tuğla sıraları ile dikdörtgen bir çerçeve içinde alındı. Kemerin üstündeki dört satırlık mermer kitabede mescidin 733/1332 yılı Recep ayı ortalarında Mesutzade Hacı Ebubekir tarafından genişletilerek onarıldığı yazılı. Girişin üstüne rastlayan orta bölüm yanlardan iki metre kadar yüksek tutulmuş, kuzey duvarına da yanlarda üçer, ortada bir adet olmak üzere toplam yedi pencere açıldı. Yan pencereler zeminden 5-6 m kadar yüksekte kalmakta. Kuzey cephedeki sivri kemerli bu pencereler güneyde de tekrarlanarak içeriyi aydınlatırken, doğu ve batıdan ikişer pencere ile ışık sağlanmakta. Aynı cephelere karşılıklı simetrik olarak açılan yan kapılar aynı eksende ve bu cephelerin kuzey köşeleri yakınında. Kıble duvarının ortasında duvara gizlenmiş iki kademeli tuğla kemer mihrap nişini desteklemek için örüldü.

dsc-0470.jpg

YAPININ İLK ŞEKLİNİ II. KILIÇARSLAN’IN VEZİRLERİNDEN ŞEMSEDDİN ALTUNAPA TARAFINDAN İNŞA EDİLDİ

İç mekân yaklaşık 20,60x37,50 m ölçülerinde olup, iki destek sırasıyla mihrap duvarına paralel üç sahına ayrıldı. İçerideki bu düzen aynı zamanda da dikine de yedi sahın meydana getirmekte. Kuzey destek sırası kare planlı altı kâgir ayak ve bunları birbirine bağlayan sivri kemerlerden oluşmakta, güneydekilerde ise dışta kalan dört ayak dikdörtgen, daha büyük olan ortadaki ikisi T plan şeması göstermekte. Ayaklar güney sahının doğu ve batı bölümü dışında her iki doğrultuda birbirlerine ve duvarlarla bütünleşmiş destek ayaklarına kemerlerle bağlı. Yapıdaki örtü sistemi de farklılık göstermekte. Kuzey ve orta sahın mihrap ekseninde küresel bingili oval kubbelerle, yanlarda ise sivri çapraz tonozlarla örtülü. Güney sahının mihrap önündeki örtüsü kubbe olup, geçişler küresel bingilerle sağlanmış, yanlarda ise örtü elemanı olarak basık tonoza yer verili. Bu tonozlar kuzey-güney istikametinde atılan kemerlerle desteklenmekte. Gerek ayaklar ve gerekse bunları birbirine bağlayan kemerlerde bir düzensizlik göze çarpmakta, ölçü ve bağlantılardaki farklılıklar dikkati çekmekte. Bütün bunlar yapının inşa tarihinden günümüze kadar gelen çeşitli değişikliklere maruz kaldığını ve yapılan onarımlarla orijinalliğini kaybettiğini göstermekte. Nitekim caminin 1945-1947 yıllarındaki onarımında bugünkü mermer mihrabın altında ve 1,10 m aşağısında caminin eski mihrabı bulunmuştur. Çini mozaik tekniğindeki mihrap kalıntısında; geometrik kompozisyonlu geniş bir bordür oluşturan firuze ve mor renkli çinilerin yarım sekizgen ve zikzaklarla ortadaki karelere halkalandığı, daha dar olan diğer bitkisel bordürde ise, firuze ve lacivert çinilerden kesilmiş kıvrık dal ve rumilerin girift bir kompozisyon oluşturduğu dikkati çekmekte. Müzeler Genel Müdürlüğü ve Konya Müzesi’nin onarımlarında ortaya çıkan bu çini mihraptan yapının Türkiye Selçukluları Dönemine ve hem de XIII. yüzyılın ilk yarısına ait olduğu kesinlik kazanmakta. Bugün tamamen yenilenerek şekli ve örtü sistemi değişmiş olan bu caminin ilk şeklinin II. Kılıçarslan’ın vezirlerinden Şemseddin Altunapa tarafından yaptırıldığı, bugün yıkılmış olan arkasındaki medresenin vakfiyesine dayandırılarak iddia edilmekte. Bazı kaynaklarda Altınapa Medresesinden önceye ait olduğu söylense de bu iddia doğru değil. Çünkü söylenen bu tarihlerde Anadolu’da çini mozaik tekniği bilinmiyordu ve dolayısıyla da hiçbir yapıda kullanılmamış. Bu camide kullanılması daha sonraki tarihlere, yani medreseden sonra yapıldığına işaret etmekte.

Bugünkü mihrap gök mermerden duvardan 0,25 m çıkıntı yapan cephesi düz ve oluklu silmelerle çerçevelenmiş, altıgen niş derinliği üstte mukarnaslı kavsarayla tamamlandı. Yedi sıra oluşturan mukarnasların alttakilerine gülbezekler kabartılmış, üsttekiler klasik tarzda hücreciklerle doldurulmuş. Köşeliklere yazılı birer madalyon yerleştirilerek koyu zemin üstüne altın yaldızla boyalı. Üstte bir kitabe yazısı dikkat çekmekte.

TÜRKİYE SELÇUKLULARI DÖNEMİNDE İNŞA EDİLDİ

Caminin bu durumda Türkiye Selçukluları Döneminde XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiği, kuzey kapısındaki kitabelere göre 733/1332 yılında genişletilerek onarıldığı, daha sonra Turgutoğlu Ebul Fazıl Ahmet Bey tarafından genişletildiği, yandığı için üçüncü defa Tüccar Hacı Emrullah tarafından onarıldığı belge ve kaynaklardan anlaşılmakta. Son olarak 1947 yılında tamir edilerek 1954’te Arkeoloji Müzesi hâline getirilmiş, 1960 yılında da tekrar ibadete açıldı.

Caminin kıble duvarının doğu ucuna bitişik kubbeli yapının İplikçi Medresesinin bir bölümünü teşkil ettiği söylenmekte. Küçük bir mescit görünümünde olan kübik gövdeye batıdan kapı, doğu ve güneyden birer pencere açılmış. Kapının üstündeki sivri kemerli açıklık camla kapatılarak pencereye dönüştürülmüş, diğer cephelerdeki büyük dikdörtgen pencereler ise kesme taşla çerçeveli.

Minare doğu cephenin kuzey ucuna bitişiktir. Yakın zamana ait olan minare silindirik gövdeli ve iki şerefeli olup, dikdörtgen kaidesi caminin çatı hizasına kadar yükselmekte, kapısı da batıya açılmakta. İki kademeli kürevî beton pabuca oturan gövde alttan bir bilezikle sınırlanmış, şerefe altındaki testere dişi formundaki dolgu alttan çini bir kuşakla dekorlu. Aynı çini kuşağı peteğin üstünü de çerçeveleyerek görüntüyü renklendirmiştir.

Şadırvan caminin kıble tarafındaki avlusunda yer almakta. Silindirik sekiz mermer sütunun taşıdığı kubbeli örtüsü son derece sade tutulmuş, sütun başlıkları baklava dilimi ve üçgenlerle tezyin edilmiştir. Şadırvan göbeği mermerden. Dıştan daire, içten sekizgen olan göbeğin dış yüzeyine her kenara gelecek şekilde bitkisel bezemeli birer rozet kabartılarak ortalarına musluk yer almakta.

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.