Erol Sunat

Erol Sunat

Laf bazın hikayesi

Laf bazın hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde laf söylemeyi sanat haline getirmiş. Lakin lafların bir hedefe ulaştığı görülmemiş bir şehir varmış. Laflar etki olarak, tesir olarak ok misaliymiş amma hedefi vurduğu, meseleleri çözdüğü, derde derman olduğu konusu muallakta imiş. Lafazanlar, laf bazlar, lafını sakınmayanlar, bahar aylarından Mayıs’ın ortasında bu şehirde bir araya gelirler, karşılıklı laflarla atışırlarmış. Konuya hâkim olan şehir ahalisi bu konuda hakem olur. Kim daha iyi konusunda laf bazlara oy verir o yılın laf bazını oy birliği ile seçerlermiş.

Şehir asla taraf tutmaz, kimseyi kayırmaz, kendi şehirlerinden olan laf bazlara arka çıkmazlarmış. Şehrin bu yapısı ve güvenilir olması. Memleketin her köşesinden laf bazları bir araya getirirmiş. O sene gelmiş çatmış mayıs ayı. Memleketin her tarafından laf bazlar çıkıp gelmişler hünerlerini sergilemeye. Hanlar dolup taşmış. Aşhaneler de. Şehirde sivri sözlü bir laf baz varmış. Ancak çok yaşlanmış. Yıllar önce gençler arasından kendine benzer, dik sözlü, lafını esirgemeyen bir delikanlı bulmuş onu yetiştirmiş.

Demiş ki, oğul, bu sene senin senen. Yarışacaklardan biri sensin. Adını Beye bildirdim. Senden atalık ve Hocalık hakkı olarak içinden ne geliyorsa öyle konuşmanı isterim. Senin deden akrabamdı. Savaşta ölen baban da. Bilinmez bir hastalığın pençesinden kurtulamayan anan da, kız kardeşimden bana yadigardı. Anlayacağın Hocan olduğum kadar, atanda sayılırım. Bu şehirde senin kadar keskin ve sivri dilli birini hiç görmedim. Herkesin hilafına sen hakça konuşursun. Olması gerekeni konuşursun. Korkmadan, çekinmeden bunları söyle, istersen sonuncu ol. İstersen seni kınasınlar. İstersen sana selam veren çıkmasın. Bu şehir laf şehri.

Yıllardan beri boş laflar üzerine kuleler dikerler, saraylar yaparlar. Olmazı oldururlar. Sonunda insanların eline hiçbir şey geçmez. Bu şehrin meydanında doğruyu söyleyen kalmadı oğul. Laf meydanının her tarafında yalan ağaçları kök saldı. Ahali yalanı seviyor, yalancıyı seviyor. Onun içindir ki, birkaç on yıldır, laf meydanında yalanlar yarışıyor. Kim daha yalancı. O senenin en büyük yalancısını seçip, senenin laf bazı diye ilan ediyoruz.

Bu sene başka oğul. Ahali yalancı, Bey yalancı, Ağa yalancı. Çocuklarımız dahi tek bir doğru kelam etmez, çünkü bilmez. Bu kalın duvarları yık oğul. Öyle şeyler söyle ki, yalanlar yalancıların üstüne yıkılsın. Yalanların altında kalsınlar da görsünler dünya kaç bucak.

Neticede laf meydanında, Laf bazlar başlamışlar laflarını sıralamaya, Mayıs ayının son on gününe doğru, sıra ihtiyar laf bazın yetiştirdiği delikanlıya gelmiş.

Genç laf baz; Ey benim şehrimin insanları demiş. Bıkmadınız mı yalanlardan. Yalancının mumu derlerdi, kandil yaktınız. Bu garip şehirde yalan bugüne kadar neyi halletti kimin hangi meselesi çözüldü. Beyler ağalar söz verdikleri neyi hallettiler? On yıldır köprümüz yıkık. Benden öncekiler ne dedi? Yıkık köprü bu sene bitmiş olacak. Kaç mahalle çeşme bekler. Şifahanenin çatısı yıkıldı yıkılacak. Bu şehrin lafla her şeyi tamam. Lakin şehir viran. Beyin konağı bakımlı. Ağanın konağı dillere destan. Yağmur yağdığında geçilmiyor sokaklar çamurdan. Hani fırın yapılacaktı. Hani yoksula fakire ekmek dağıtılacaktı. Bu fırın hikayesi laf meydanında konuşulduğunda çocuktum ben. Varın artık anlayın lafın gerisini.

Bey dur genç laf baz demiş. O kadar misafirimiz var. Ağır konuşursun. Kendi şehrini bilene bilmeyene aşikâr edersin. Ne demek istersin? Nedir maksadın? Genç laf baz, maksadım gerçekler Beyim demiş. Birkaç sene sonra bu şehre gelecek olanlar böyle giderse harabe bir şehir bulacaklar, nasıl anlamaz, nasıl görmezsiniz. Şehrin ağası, genç laf baz demiş, bu dik konuşma senin hayrına olmayacak. Laf baz, dur ağam demiş diyeceklerim bitmedi. Laf meydanına her çıkan lafını bitirene kadar dinlenir. Lakin sizler benim sözlerimi kestiniz.

Ben diyorum ki, bu şehrin ahalisi tatlı ve can alıcı lafların büyüsüne o kadar çok kapıldı ve daha iyi olacağına o denli inandı ki, şimdi gizlemeye çalışsa da inancını yitirdi, güvenini bitirdi. Verdiğin sözleri neden tutmazsın şehrimin ağası? Fakirin fukaranın neden elinden tutmaz, kapına geleni neden dinlemezsin şehrimin Beyi. Bu şehirle ilgili gerçekleri kim söyleyecek? Benden önce konuşan yalancı laf bazlar mı?

Şehrin hali, ahvali güllük gülistanlık diye anlatırlar. Şehirde laf aramadığınız kadar çok, ancak iş yok aş yok gelir yok, herkes beyin ve ağanın insafına kalmış. Bir çuval un bir mahalleye yeter mi? Beyim, Ağam, var mı kefenin cebi? Verin şu ahalinin hak ettiğini. Cümle ahali sizin işlerinizi görür. Akçe vermezsiniz, karnınızın doyduğu yeter dersiniz. Laf dediğin bu laf meydanında denmezse, laf ayıplar hepimizi. Doğruları ne zaman söyleyeceğiz Beyim, öbür tarafa giderken mi?

Bu laf meydanında ne denmişse gelin bugünden tezi yok düzeltin yanlışlarınızı. Tutun iyiliğin ve cömertliğin bir ucundan. Bilmez misiniz ki, ahalinin duasını almak, cennet kapılarını açar Beye de Ağaya da. Ahını alırsanız eğer, iki dünyada da gülmez yüzünüz. Yarın Hakkın divanına hangi yüzle varacaksınız? Genç laf baz, anladım ki demiş beni sevmediniz, hem de hiç. Ustam doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar oğul demişti. Korkma, dokuz değil doksan dokuz köyden kovsalar ne olacak. Doğru yüzünü gösterdiğinde yalan pılısını pırtısını toplar kaçarcasına çeker gider.

Bey öfkeyle kalkmış ayağa, senin demiş bu şehirde işin kalmadı, bu şehirle bir alakanda. Al o atan mı hocan mı olacak bunak ihtiyarı çekin gidin bu şehirden. Meydanı dolduran ahaliden bazıları dur Beyim demişler. Burası laf meydanı, oylama bitmeden kimse bu meydandan ve şehirden ayrılamaz. Yarışma bitmiş, oylar sayılmaya başlamış. Sayımın sözcüsü olan yaşlı adam meydanın ortasına kadar ilerlemiş. Bu senenin laf bazı şehrimizden katılan genç laf baz demiş. Senenin laf bazı, bir sene müddetle hanlarda bedava kalacak, aşhanelerde yiyip içecek. Beyimizden yüz altın da mükafat alacak.

Bey ve Ağa, bir yıl çabuk geçer demişler. Toplamışlar ahalinin ileri gelenlerini hiç kimse demişler genç laf baza yardım etmeyecek. Kim yardım ederse, kendine bu şehirden başka bir şehir arasın.

Ancak genç laf baz hakkında kim ne konuştu, kim ne dedi olduğu gibi memleketin Sultanına aktarılmış. Bey ve Ağanın yaptıkları da. Sultan bir ay kadar sonra şehre gelmiş. Genç laf baz ve Hocası ile kimse konuşmuyor, kimse kapılarını açmıyormuş. Aşhaneler yemeklerini verip muhatap dahi olmuyorlarmış. Kaldıkları handa, hancı Allah’ın selamını dahi vermiyor, görmezden geliyormuş. Bütün bu olanları Sultan haber almış.

Sultanın şehre geldiğini öğrenen ahali laf meydanında toplanmış. Sultan, Beyi ve Ağayı çağırmış. Ardından da genç laf bazı ve hocasını. Ey ahali demiş, laf şehrinin bu kadar virane olduğunu gözlerimle görmem gerekmiş. Doğruyu söyleyene demek ki sahip çıkmadınız. Beyden ve ağadan korktuğunuz kadar Allah’tan korkmayanlara ben ne diyeyim. Bey, bu şehir benim şehrim Sultanım demiş. Biz dört beş kuşaktır bu şehri idare ederiz. Ağanın durumu da bana benzer.

Sultan, şimdi sen demiş, bu şehir benim, sen ne karışırsın var git yoluna mı demek istersin?

Bey, bizim işlerimize bugüne kadar hiç kimse karışmadı Sultanım demiş. Karışmamanı dileriz.

Sultanın yüzü gerilmiş gözlerinden adeta şimşekler çakmış. Sultanın yanındaki Muhafız başı, sen benimle gel bakalım Bey demiş, Ağa sende gel…Bey ve ağayı bir daha ne gören olmuş ne de nereye gittiklerini bir bilen.

Sultan genç laf baza gel bakalım laf baz demiş. Şehir hakkında öyle doğrular söyledin ki, bu şehir hakkındaki cümle yalanlar meydana serildi kaldı. Ne konuştuğunu bu meydanda bizzat dinledim. Bu şehri adam edecek biri varsa o da sensin. Hocan bu şehrin ağası, sen de Beyi olacaksın seneye laf meydanına tekrar geleceğim. Bakalım neler görecek, neler dinleyeceğim.

Anlatırlar ki; Genç Bey ve ağa olan Hocası, onlarca yıl lafa boğulan şehri bir anda ayağa kaldırmışlar. Çalışanın hakkını fazlasıyla vermişler. Şehirde kurulan fırınlar fakir fukaraya ekmek çıkarmış. Arazilerde tarlalarda, bahçelerde ne yetişti herkes nasibini almış.

Bir sene sonra laf meydanına gelmiş laf bazlar. Tabi tebdili kıyafet eylemiş Sultanda. Öyle tatlı, öyle güzel kelamlar edilmiş ki, yalan söyleyen affını istemiş, çekilmiş meydandan. Sultan sessiz sedasız çıkmış gitmiş şehirden. Bu beye ve ağaya demiş destek olmak, destek vermek boynumuzun borcu olsun.

Şehir şehire, laf lafa, Genç laf baz genç laf baza, Hoca Hocaya, Sultan Sultana, Bey Beye, Ağa ağaya, Meydan meydana, han hana, aşhane aşhaneye, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR