Mevlana'yı anma törenleri başladı: Konya'da 'Muhabbet Vakti'
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Hazreti Mevlâna’nın 751. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri’nin açılışında, medeniyetler şehri Konya’ya gelen tüm misafirlere "Hoş geldiniz" diyerek başladığı konuşmasında, Konya’nın bu özel günlerde sevgi ve muhabbetle dolduğunu belirtti.
Başkan Altay, her yıl Hazreti Mevlâna’nın öğretileriyle şekillenen bu manevi atmosferde, "Konya’nın sokaklarının sevgi denizinde kaybolduğunu" ifade etti. Ayrıca Altay, bu seneki temanın "Muhabbet Vakti" olduğunu vurgulayarak, Mevlâna’nın muhabbet kavramına yüklediği derin anlamdan bahsetti. "Muhabbetsiz bir yer, insan için adeta zindandır," diyen Altay, Peygamber Efendimizin de sevgiyle dünyaya geldiğini ve O’nun öğretilerinin muhabbetin kaynağı olduğunu hatırlattı.
Gazze ve Doğu Türkistan gibi mazlum coğrafyalardaki zulümlere de değinen Altay, dünyada barışın egemen olması için insanlığın muhabbet, birlik ve kardeşlikle hareket etmesi gerektiğini söyledi. İsrail’in Gazze’deki katliamlarını kınayan Altay, "Sevgisizliği en derin şekilde hissediyoruz. İnsanlık, bu zulümler karşısında hiç bu kadar aciz kalmadı," ifadelerini kullandı. Altay, masumların katillerinin hak ettikleri cezayı alması ve barışın gelmesi için dua etti. Mevlâna’nın Öğretileri ve Gelecek Umudu Başkan Altay, Mevlâna’nın şu sözlerine atıfta bulundu: "Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret!" ve Gazze’deki karanlığın ardından aydınlık günlerin yakın olduğunu dile getirdi. Konuşmasını Hazreti Mevlâna’yı rahmetle anarak sonlandıran Altay, tüm misafirlere teşekkür ederek sevgi ve muhabbetle selamlarını iletti.
"MEVLÂNÂ’NIN TÜM DÜNYAYA VE İNSANLIĞA OLAN EŞSİZ ÇAĞRISINI YENİDEN HATIRLANIYOR"
Mevlevî düşünce ve yaşam biçiminin “özünü yansıtan “Semâ” geleneği başta olmak üzere, bu kültürün tüm unsurlarını yaşatarak gelecek nesillere aktarmak için önemli bir vesile olan Şeb-i Arûs etkinlikleri silsilesiyle, Hazret’in mukaddes emanetini üstlenmenin tarifsiz mutluluğu ve kıvancı içinde olduklarını belirten Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ömer Faruk Belviranlı, "Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak; Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğümüze bağlı Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğunun seçkin sanatçıları başta olmak üzere, ülkemizde tasavvuf felsefesi ve Mevlânâ Hazretleri üzerine çalışmalarıyla tanınan saygın akademisyenlerimiz ve Mevlânâ’ya gönül vermiş değerli sanatçılarımız bu etkinlikler için emeklerini ve değerli vakitlerini bizlerden esirgemedi. Kur’an-ı Kerîm tilavetleri, tasavvuf müziği konserleri, meşkler, Mesnevî sohbetleri, konferanslar, sergi etkinlikleri ve “Semâ Mukabelesi”ni, aslına uygun ve bu kutlu mirasa yakışır bir icra düzeyiyle idrak edebilmek adına siz değerli dostlarımız için sayısız etkinlik hazırladık. Birazdan izleyeceğimiz, Mevlânâ Hazretleri’nin manevî tekâmülünde kat ettiği merhalelerin ilhamını ve ipuçlarını bizlere yansıtacak uhrevî merasiminin hâiz olduğu derin mânâları tefekkür etmek, inanıyorum ki; bizlerin iç dünyasına sunacağı huzur ve ferahlığın yanında, buradan Hz. Mevlânâ’nın tüm dünyaya ve insanlığa olan eşsiz çağrısını da yeniden hatırlatacaktır. Malumlarınız olduğu üzere; Hz. Mevlânâ, bundan sekiz asır evvel Fars dilinde “Güneş’in doğduğu yer” anlamına gelen Horasan eyaletinin Belh kentinde dünyaya gelse de, ömrünün büyük bölümünü geçirdiği Anadolu’ya nispetle “Rûmî” unvanıyla anılır. Manevî irşad ve tekâmülünde ömür sermayesini harcadığı Anadolu ahalisince ise “Efendimiz” mânâsına gelen “Mevlânâ” unvanı ile yâd edilir. Hz. Mevlânâ, kendisini Kur’an-ı Kerîm’in bendesi (kölesi), Peygamber Efendimiz (SAV)’in “nurlu ayağının tozu” olarak niteler. Meşrebi ve mesleği ne olursa olsun, onun yolundan gitmeyi bir fazilet olarak gören birçok şair, mûsikîşinas, âlim ve devlet adamı, Mevlevîlik düşünce yolu ve hayat şeklinin insanlığa kazandırdıklarının ziyadesiyle farkında olanlardır. Nitekim Mevlevî olsun olmasın, klasik edebiyatımızda Mevlânâ’dan söz etmeyen şair yok gibidir" dedi.
"MEVLÂNÂ’YI ANLAMAYA VE ANLATMAYA KİFAYET ETMEZ"
Hazret, eserlerini umumiyetle Fars dilinde yazmış ve söylemiş olduğunu ifade eden Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ömer Faruk Belviranlı, "Ancak Farsça’yı iyi bilmek, -tıpkı Arapça’yı iyi bilmenin Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerîm’in künhüne varmaya tek başına kâfi gelmeyeceği gibi- Mevlânâ’yı anlamaya ve anlatmaya kifayet etmez. Kendisi de ne güzel buyurmuştur: “İster İranlı ol, İster Rum, İster Türk, “Dilsizlerin dilini konuş. Hz. Mevlânâ’yı Yüce Allah’a istikametlenmiş mübarek yolunda en çok destekleyen, birlikte yoldaşlık ettiği, bir ayna misali, “öğrenen ve öğretenin, aydınlanan ve aydınlatanın yer değiştirdiği muhteşem döngüyü anlamak için evvel emirde Şems-i Tebrizî Hazretleri’ni doğru anlamak gerekir. Mevlânâ Hazretleri’nin hem manevî hem de hususî hayatında Şems-i Tebrizî’nin yeri ve değeri büyüktür. Bu iki mübarek zâtın Konya’da karşılaştıkları yere “iki denizin kavuştuğu yer” anlamında “ma‘rec el-bahreyn” denilir. Nitekim Sultan Veled, babasının Şems ile olan karşılaşmasını Musa Aleyhisselâm ile Hazret-i Hızır’ın buluşmasına benzetir. Sonra şöyle ilave eder: “Mevlânâ bir üstâd idi, yeniden mürîd oldu. Nihayete ermişti, baştan başladı. Herkes ona tâbi idi, o Şems’e tâbi oldu. Birbirine adeta nurlu bir ayna olan bu iki kutlu zât, manevî tekamüllerinde gönül gönüle yol aldılar. Bugün Konya’mızın bağrında medfûn olan bu iki Allah dostu, dünyanın her yerinden, ziyaretlerine gelen gönül dostlarına huzur ve iştiyak vermeye devam etmektedir. Hazret’in bizzat buyurduğu gibi: “Allah’a tekrar tekrar yemîn ederim ki; bu mânâ, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar, bütün dünyayı kaplayacak ve bütün ülkelere ulaşacaktır. Bugün güzel ülkemizin ve dünyanın dört bir yanından Mevlânâ dostlarının bu kutlu mirastan nasibini almak arzusuyla aramızda yer alması, bizler adına büyük bir bahtiyarlık vesilesidir. Nitekim Batı’dan Doğu’ya, Goethe’den İkbal’e uzanan çizgide birçok milletten şairi, müzisyeni, sanatçı ve düşünürü etkileyen Mevlânâ’nın cihanşümûl mesajı, “dil” denilen iletişim aracının kısıtlı imkânlarını aşarak, adeta ruhların ve gönüllerin kaynaşması şeklinde uhrevî bir dostluğu ve kardeşliği müjdelemektedir. Bu yönüyle Mevlânâ, bin yılı aşkın kültür tarihimizin en büyük simalarından biridir" ifadelerini kullandı.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.