Sevgi bir güne sığar mı ya da sığdırılabilir mi? Her sene 14 Şubat'ta sıkça söylediğimiz yahut bahane ürettiğimiz en başlıca cümledir. Elbette sığmayacağını hepimiz biliyoruz. Çünkü bu tür soyut duyguları belli bir kalıba sokup zamana sığdırmak pek mümkün görünmüyor. Bu tür günler öyküsü olan rivayete göre şekillenip sembolik bir gün belirlenerek halka sunulur ve zamanla benimsetilir. Ve bu günün kazananı veya kaybedeni, haklısı ya da haksızı olmaz; aranmaz. Bu tamamen tercih meselesidir ve hoşgörü ile bakılmalıdır. Çünkü işin özünde sevgi kavramı barınıyor. Özellikle sevgiye çok zor ulaştığımız, hatta ona hasret kaldığımızı sürekli dile getirdiğimiz şu son yıllarda hasbelkader bulduğumuz sevgi için sembolik bir gün bazı kitleler tarafından neden taşlanır ki? Kimi sevgilisi olmadığı için taşlarken kimi kapitalist sistemden söz eder. Kimi ise bu tür günlerin bizi dinden imandan uzaklaştırdığına inanır. Sevgililer Günü'nün ortaya çıkışına dair yıllardır farklı farklı hikaye anlatılıyor. Ancak bunların içinde en çok rağbet göreni Aziz Valentine'nin hikayesidir. Eğer bu rivayete takıldıysanız Anneler Günü hikayesini bilmiyorsunuz demektir. Her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar gününü Anneler Günü olarak kutluyoruz. Peki annelerimize adanan bu özel gün nasıl ortaya çıktı, ne zamandır kutlanıyor hiç merak ettiniz mi? Tarihteki ilk anneler günü kutlamaları, antik Yunan’da, tanrıların anası Rhea onuruna düzenlenen bahar kutlamalarına dayandırılıyor. 1600’lerin İngiltere’sinde Anneler Pazarı kutlanırdı. “Lent” adı verilen ve Paskalya’nın 40 gün öncesinden başlayan sürecin dördüncü pazarında kutlanılan Anneler Pazarı ile bütün İngiliz anneler onurlandırılırdı. O zamanlar yoksul İngilizlerin çoğu, varlıklı ailelerin yanında hizmetçilik yapmaktaydı. Çalıştıkları evler çoğunlukla kendi evlerinin çok uzağında kaldığından, hizmetçilerin işverenlerinin yanında yaşamasına izin verilirdi. Anneler Pazarı'nda hizmetçilere izin verilir, evlerine gidip günü annelerinin yanında geçirmeleri teşvik edilirdi. Hristiyanlığın Avrupa’da yaygınlaşmasıyla kutlama biçim değiştirerek “Kilise Ana” kutlamasına dönüştü. Kendilerine hayat veren ve kötülüklerden koruyan gücün Kilise Ana olduğuna inanılırdı. Zamanla kilise festivali ile Anneler Pazarı kutlamaları karıştı ve insanlar, kiliseyle birlikte annelerine de şükranlarını sunar oldular. ABD’de ise Anneler Günü ilk defa 1872’de Julia Ward Howe tarafından, barışa adanan bir gün olarak önerildi. Bayan Howe her yıl Boston’da Anneler Günü kutlamaları organize etti. 1907 yılında Philadelphia’da Ana Jarvis adında bir kadın, ulusal bir Anneler Günü için kampanya başlattı. Bayan Jarvis, West Virginia eyaletinde annesinin bağlı olduğu kiliseyi, annesinin vefatının ikinci yıldönümü olan mayısın ikinci pazarında, Anneler Günü’nü kutlamaya ikna etti. Ertesi yıl Anneler Günü, bütün Philadelphia’da kutlanmaya başladı. Aslında gördüğümüz üzere günün hikayesi hep gayrimüslimden geliyor. Fakat bizim bunun içinden aldığımız saf olan tarafı diyebilirim. Sevgiyi kutlamaktan korkmak, eleştirmek ya da kaçmak emin olun bize bir şey katmaz. Zaten TÜİK verilerine göre Avrupa'nın Fransa ve Bulgaristan'dan sonra en fazla uyuyan üçüncü ülkesi olmuşuz. Yine Avrupa'da ailesine elli beş dakika ile en az zaman ayıran ülkelerin liste başını oluşturuyoruz. Evet sevgi bir güne sığmazdı ama biz bir güne sığdıramadığımız sevgiyi göründüğü üzere istatiksel verilere göre günlere de yayamıyoruz. Hâl böyleyken kendimizi kandırmayalım ve sevgiye ayrılmış bu sembolik günü bu kadar hor görmeyelim. İyi düşünelim ve en azından yılda bir kez bilinçli olarak sevgi dolu bir gün yaşayalım. Bu bir günlerin sayısının artması dileklerimle…