1933’de CHP iktidarının İslam’a bakış açısı

Nurullah Çetinkaya

CHP iktidarının İslam Tarihi’ne bakışını anlamak için CHP döneminde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okutulan ders kitaplarına bakmak yeterli olacaktır. Makalemizin konusu olan ders kitabı 1933’te Türk Tarihi Tetkik Kurumu tarafından hazırlanıp İstanbul Devlet Matbaasında basılan Tarih II, Orta Zamanlar isimli kitaptır.

Kitap basıldığı dönemde cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk, başbakanımız İsmet İnönü, Milli Eğitim bakanımız ise Reşit Galip’tir.

Kitabı incelemeye ve yorumlamaya başlamadan evvel tırnak içindeki yazılanların kitaptan aynen alındığını belirterek yanlış anlamaların önüne geçmek isterim. Çünkü kitapta imla ve noktalama kurallarına uyulmamış, bilerek ya da bilmeyerek bazı isimlerin baş harfleri küçük yazılmıştır. Aslında bu durum bize harf inkılabının da tam olarak amacına ulaşamadığını ve kitabı hazırlayanların Latin alfabesine tam olarak alışamadıklarını kanıtlamaktadır.

Yine kitapta Peygamber Efendimize ve İslam büyüklerine gerekli saygı gösterilmemiş onları küçük göstermek istercesine bir tavır takınılmıştır.

“KÂBE TAVLA ZARI ŞEKLİNDE”

“Kâbe mikâp yani tavla zarı şeklinde demektir. Filhakika kabe zar şeklinde, insan boyunda dört duvardan ibaretti; duvarlar harçsız adi taştan yapılmıştı. Binanın çatısı da yoktu, dört köşesinde dört taş vardı; bunların en meşhuru Hacerüesvet denilen kara taştı. Kâbe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Arap ananesi kabenin inşasını İbrahim peygambere atfetmektedir.” (s.85)

“KARATAŞ AN’ANESİ FRİGLERDE DE VARDI”

“Bu mukaddes karataş (yani Hacer-ül Esvet’ten bahsediliyor) ananesi aynen Friglerde de vardı. Friglerin mukaddes sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri Karataş bugünkü Afyon Karahisar kuzeyinde kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu. Demek ki kabenin bir köşesindeki karataşın kutsiyet almasından, ziyaret ve tavaf edilmesinden evvel Friglerde karataşın mabet ve ziyaretgâh esası olması âdeti teessüs eylemiş bulunuyordu…” (s.85)

“SONRADAN UYDURULMUŞ MASALLAR”

“…Arapların aralarında yayılan bir ananeye göre İbrahim, karısı Hacer ile oğlu İsmail’i buraya getirmişti; zemzem de onlar için fışkırmıştı; İbrahim oğlu İsmail ile birlikte kabeyi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücella olan Hacerüesveti getirmişti. Bu taş sonradan günahkârların ellerini sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi, bittabi, sonradan uydurulmuş masallardır.” (s.85)

“ARAP EDEBİYATININ KURANDAN ÖNCEKİ ESERLERİ”

“...Şairler şiirlerini panayırlarda inşa ettikleri zaman en yüksek şairler hakemlik ederler ve birinciliği kazanan şiirler kabe duvarına asılıp bütün Arabistanda takdir edilirdi. Mualleka denilen bu şiirler yedi yahut dokuzdur.” (s.91)

“Muellekalardan başka Hamase adını taşıyan kahramanlık şarkıları ile ehemmiyetsiz bazı ahlaki manzumeler de vardı. Arap edebiyatının Kurandan evvelki eserleri bunlardan ibaretti.” (s.91)

“ÇOK UYDURMA ŞEYLER VARDIR”

“…Muhammedin çocukluğuna ve gençliğine ait malumata sonradan katılmış çok uydurma şeyler vardır…” (s.89)

“KENDİNİN BULDUĞU VE DOĞRU OLDUĞUNA İNANDIĞI YENİ BİR DİN”

“Muhammet, Mekkede müşriklik muhitinde ve tesirinde büyümüş olmasına rağmen dini meseleler ve dini düşünceler pek derin surette zihnini işgal ediyordu. Kırk yaşına geldiğinde vatandaşlarını kendinin bulduğu ve doğru olduğuna inandığı yeni bir dine davete başladı. Muhammedin davet ettiği bu dine o zamanın haniflerine imtisalen “İbrahim dini yahut inkıyat manasını ifade eden “islam” denilmiştir.” (s.90)

“FAKİRLER ÇOKÇA BULUNUYORDU”

“Muhammedin müdafaa ettiği içtimai umdelerden biri içtimai ve hukuki müsavat olduğundan iman edenler arasında kölelerin, azatlıların ve fakirlerin çokça bulunması tabi idi…” (s.90)

“MEDİNEYE KAÇTI”

“Medineliler Muhammedi ve müslümanları himaye edeceklerine söz verdiler. Muhammet de Mekke’den kalkıp Medine’ye kaçtı. Buna Hicret denildi ve bu hicret islam tarihine sonradan başlangıç oldu…” (s.90)

“MUHAMMEDİN KOYDUĞU ESASLARIN TOPLU OLDUĞU KİTAP”

“Muhammedin koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir. Bu esasları ihtiva eden cümlelere Ayet, ayetlerden mürekkep parçalara da Sure derler. İslam ananesinde bu ayetlerin Muhammed’e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur.” (s.90)

“KENDİSİNDE VAHİY VE İLHAM FİKRİ DOĞMUŞTUR”

“Tarihi nokta-i nazardan da mütalaa edildiği zaman görülüyor ki; Muhammed birdenbire Allahın Resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur.” (s.91)

“MUHAMMED DAHİ CİNLERİN VÜCUDUNA SAMİMİ OLARAK İNANMIŞTIR”

“…Vahiy, ilham fikri Muhammetten evvelde Araplarca meçhul değildi. Bütün iptidai kavimler gibi Araplarda, şairlerin, akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvetler Araplar için cinlerdi. Cinler, güya, kâhinlere kayıptan haber vermek kudretini ilham ederlerdi. Bu nevi itikatlar Arabistanda her zaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki Muhammet dahi cinlerin vücuduna samimi olarak inanmıştı.” (s.91)

“MELEKLER VASITASIYLA İLHAM ALDIKLARINI SÖYLEMİŞLERDİR”

“Araplar şairleri kâhin gibi telakki ederlerdi. Muhammedin Musa, İsa dinlerine dair öğrendikleri de kendisinde bu telakkiyi kuvvetlendirmiştir. Bu peygamberler de melekler vasıtasıyla ilham aldıklarını söylemişlerdi.” (s.91)

“ŞEDİT BİR HEYECAN”

“Muhammed başlangıçta her halde şedit bir heyecana maruz oldu. Bir takım dini endişeler ve vicdani mülahazalarla samimi surette üzüldü. Muhammed namuskâr ve menfaat fikrinden arı olarak ortaya atıldı. Onun gayesi muhitinin ahlakını, dinini ve içtimai hayatını ıslah etmekti.” (s.91)

“PEKÇOK EFSANELERLE KARIŞMIŞTIR”

“Muhammedin peygamberliğinin başlangıcına dair birçok rivayetler vardır. Bunlar pek çok efsanelerle karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kuran ayetinin ne olduğu kat’i surette malum değildir. Muhammed uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla birlikte kendini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammed bidayette irticalen dini hitabette bulunan bir vaiz oldu. Vaizlikten Nebiliğe, Nebilikten nihayet Allahın Resulü haline geçti.” (s.91)

“MUHAMMEDİN NEŞRETTİĞİ DİN”

“Aralarında yaşadığı insanların manevi menfaati için ve büyük bir hakikat namına mücadeleye atıldı. Sonunda cihanşümul bir dinin müessisi oldu. Muhammedin neşrettiği din, insanların kalbinde derin ihtizaz uyandırdı. O ölüp gittikten on dört asır sonra bile islamiyet hala kalplerde ihtizaz husule getirmektedir. Bununla beraber bati bir tekâmül ile tadil ve tevsi etmektedir.” (s.92)

“KURAN İÇİNDEKİ BAŞLICA ÜÇ BAHİS”

“Kuran içindekiler başlıca üç bahiste mütalaa olunur. Birincisi ve en mühimi Allahın bir olduğuna ve ondan başka Allah olmadığına ve Muhammedin onun Resulü bulunduğuna inanmak; ikincisi, hukuki hükümler ve ibadetler; üçüncüsü, tarihe ait malumattır.” (s.92)

“ON DÖRT ASIR ÖNCEKİ HÜKÜMLER”

“Hukuki hükümler zaman ve mekân içinde içtimai heyetlerin uğradıkları değişikliklere göre değişe geldiğinden on dört asır evvelki zaman ve mekânın ihtiyaçlarına göre lüzumlu ve kâfi görülmüş esaslar yerine bugün çok mütenevvi kanunlar ve usuller konulmak zarureti görülmüştür. Bunlar dahi ebedi olmayıp zamanla değişmeye mahkûmdurlar. (s.92)

“YENİ FENLER SAYESİNDE”

“Tarihe ait malumata gelince; yeni fenler sayesinde meydana çıkarılan hakikatler en yakın tarih bilgilerini bile temelinden sarsmaktadır.” (s.92)

“MUHATABIN KABİLİYETİNE GÖRE”

“İmana ait olan birinci esas, sadeliği itibariyle hakikaten pek mühimdir. Bu esasın her muhatabın kabiliyetine göre izahında güçlük çekilmez.” (s.92)

“İBRAHİM VE TEVHİD DİNİ OLDUĞUNU SÖYLEMİŞTİR”

“Muhammed davet ettiği dinin kendinden evvel, Musa, İsa ve sair peygamberler tarafından davet edilen İbrahim ve Tevhid dini olduğunu söylemiştir.” (s.92)

“MUHAMMED MEDİNEDE”

“Medine denilen yerin adı Yesrip’tir. Muhammet oraya hicret ettikten sonra onun oturduğu yer olmak itibariyle Medine dendi.” (s.93)

“MUHAMMED VE KARILARI”

“Muhammed Medinede müslümanların ibadet etmeleri için bir cami (islam cemaatinin toplandığı yer) yaptı. Bu ilk cami damsız, kerpiçten yapılmış dört duvardan ibaretti. Caminin bir duvarına bitişik olmak üzere Muhammet ile karıları için kerpiçten yatacak odalar yapıldı. Caminin kıblesi Kudüs idi. Sonraları Mekkeye döndürüldü.” (s.93)

“ARAPLAR ÇÖLLERİNE DÖNDÜLER”

“Muhammet Arapları tatmin ve Yahudileri bertaraf etmek suretiyle adım adım muvaffak oldu. Fakat islamiyet ancak Arap yarımadasının hudutlarını aştıktan sonra Arap olmayan kavimler bilhassa Türkler tarafından kabul edildikten sonradır ki, büyük bir din haline geldi… Nihayet nüfuz ve iktidar Arap olmayan Müslüman kavimlerin ellerine geçti. Araplar adeta çöllerine döndüler” (s.93)

“HER ŞEYİ MELEKTEN ALAN BİR ÜMMİ”

“Muhammed ve onun nasıl bir din müessisi ve dini bir devlet reisi olduğunu anlayabilmek kendisinin bilhassa askeri faaliyetlerini tetkik etmek lazımdır. Aksi takdirde Muhammedi her şeyi bir melekten alan ve aynen muhitine tebliğ eden ümmi, cahil, hissiz, hareketsiz bir put derecesine indirmek hatasından kurtulmak mümkün olmaz. Hâlbuki Muhammed denilen büyük şahsiyet bizatihi mütehassıs, mütefekkir, inüteşebbüs ve muasırlarının en yükseği olduğunu yaptığı işlerle ispat etmiş bir varlıktır.” (s.93-94)

Kitap bu kısımdan sonra Peygamber Efendimizin gazaları hakkında bilgi vermektedir. Buradaki çarpıklıkları da size aktarmayı isterdik ancak çok uzun süreceği için gazalar bölümünü buraya aktaramadık.

Görüldüğü gibi kitapta ateist ya da İslam’a düşman bazı kimseler tarafından yazılmış havası var. Peygamberimiz sıradan bir insan gibi tanıtılmış, İslam’ı vahiy yoluyla değil de kendi düşüncelerini vahiy gibi göstererek tebliğ etmiş gibi anlatılmış.

Peygamberimizin ve Allah’ın adına gelen ekler ayrılmamış, İslam isminin baş harfi sürekli küçük yazılarak aşağılanmıştır.

En acısı Kur’an-ı Kerim peygamberimizin sözlerinden oluşturulmuş bir kitap gibi anlatılarak Allah’ın kelamı açık bir dille reddedilmiş ve Kur’an-ı Kerim ayetleri masal, efsane ve uydurma gibi anlatılmıştır.

Geçmiş geleceğin aynasıdır. Türk gençliği cumhuriyetin ilk yıllarında bu şekilde inancından uzaklaştırılmış ve İslam geri kalmışlığın başlıca sorumlusu olarak gösterilmiştir.

Ben ve benim gibi genç tarihçiler gelecek nesillere gerçekleri anlatmak için elimizden gelen mücadeleyi yaparak doğruları ortaya çıkarmak için her türlü güçlüğe göğüs gereceğiz.

Sözlerime son verirken tüm okuyucularımı saygı ile selamlarım.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.