10-Şubat-2014 tarihli yazımdan alıntıdır...
“An itibariyle düşme hattıyla arasına 10 puanlık bir marj koyan Konyaspor, bu hafta oynayacağı Elazığspor karşılaşmasıyla birlikte bu kırmızı çizgiyle ilişkisini tamamen kesme niyetinde olacak. Ancak tahmin edilenin aksine ben oldukça zor bir karşılaşma bekliyorum. Futbolun bu kadar endüstriyelleştiği ve artık milyar dolarların bu sektör sayesinde şekil değiştirdiğini de göz önüne alırsak işimizin daha zor olduğunu belirtmek gerekiyor. Futbol içi tetkikler yapacak olursak; Elazığspor’un belki son şansının Konyaspor mücadelesi olması rakibi çok daha etkili bir takım yapacaktır. Bunun yanında futbol dışı faktörlerin de artık çok etkili olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu tür olaylar karşısında da yapabileceğiniz bir şey ne yazık ki daha icat edilmedi. Küçük bir notla bunu açıklamak gerekirse, dünyanın tamah ettiği en büyük değer olan para, bazı yatırımcılara en çok kriz ortamlarında ve beklentilerin ters sonuçlanması durumunda para kazandırır. Ben bu kadar söyleyeyim, siz anlayın...”
18 Şubat :
Keşke bu yazdıklarımın hepsi, bir komplo teorisinden ibaret olsaydı da Konyaspor’umuz bu kritik karşılaşmayı kazanmış olsaydı. Ancak ne yazık ki tribünleri dolduran 25 bine yakın Konyaspor taraftarının beklediği sonuç alınamadı. Aslında Kasımpaşa maçı sonrasında başlayan ve dün akşam maç saatine kadar devam eden “uçuk hayaller” maç sonrasında yine başka hesaplar yapmaya itti bu kitleyi. Önceki 3 karşılaşmada rakipten çok daha iyi mücadele eden ve sahaya çok daha iyi yayılan Konyaspor, aynı mücadeleyi ve oyunu sahaya yansıtamayınca maça bizden çok daha iyi konsantre olan Elazığspor 3 puanı 3 golle alarak şehrine döndü. Futbol müsabakaları artık çok daha dar alanlarda oynanıyor. Bu nedenle yetenek olarak zayıf olan takımlar bile topun arkasına geçip, iyi savunma yaparak rakibi etkisiz hale getirebiliyorlar. Nitekim Pazartesi günkü mücadelede bu etkenlere takımımızın formsuzluğu da eklenince mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Karşılaşmanın orta hakemi Cüneyt Çakır’dan nefret etmeme rağmen verdiği penaltılar sebebiyle kendisini eleştiremem. Ergün ve Kokaloviç’in müdahaleleri oldukça kontrolsüz ve acemiceydi.
Geçen haftaki yazımda Elazığspor karşılaşmasında futbol dışı faktörlerin de etkili olacağından bahsetmiştim. Nitekim bu haftaki yazıma da o paragraf ile başladım. Buradan herkes bazı anlamlar çıkarabilir hatta beni komplo teorisi üretmekle, saçmalamakla da etiketleyebilirler. Ama haftada Avrupa’nın tüm ligleri de dahil en az 10 futbol müsabakası izleyen biri olarak bu tür olayların sadece bizim ülkemizde olmadığını, paranın egemen olduğu her ülkede bu tip sonuçların yaşandığını görüyorum. Bu tespitlerimi de geçen hafta belirtmemin sebebi budur. Zaten puan tablosuna bakıldığında da açıkça görülüyor ki, ilk 9 takımın yukarıya, sonraki 9 takımın da aşağıya oynamasını istediler ve 1’er puanla boncuk gibi dizildi bu takımlar. Bu haftadan sonra Beşiktaş, G.Saray ve hatta Sivasspor bile Fenerbahçe’nin puan kayıplarını bekleyecek ve ligin üst bölümü daha keyifli hale gelecek. Alt tarafta ise Bursaspor’dan başlayarak devam eden tam 9 ekip alabilecekleri 1-2 mağlubiyet neticesinde korkulu rüya görmeye başlayacaklar. Doğal olarak ne kadar çok takım iddialı olursa o kadar daha çok iddialı maç oynanır ve o kadar çok para kazanılır. Sözün özü, bazen hiçbir şey bu tür kumpasları değiştirmeye yetmez, yetmeyecek de…