30 AĞUSTOS’TAN 15 TEMMUZ’A (2)

Mustafa Balkan

“Kızılca Gün”

Yakın tarih uzmanlarından Caner Arabacı Hoca, ‘30 Ağustos’tan 15 Temmuz’a Milli Mücadele’de Konya’nın Yeri’ni anlatırken, Milli Mücadele Lideri Mustafa Kemal’in, Ankara’da beş bini atlı yedi bin Seymen tarafından nasıl karşılandığını anlattı.

Bunun adına da “Kızılca Gün” denildiğini söyledi.

 

***

“Yedi bin Seymen çıkmış.  Yedi bin Seymen’in beş bini atlı. İki bini yaya. Hepsinin ayağında dizine kadar dizlik çorap var. Belleri kuşaklı, cepkenli, silahlı. Kuşaklarının arasında da kamaları var. Ama bu 27 Aralık 1919’daki karşılamaya bunların hepsinin verdiği bir ad var.

KIZILCA GÜN.

Sanki Kızılca Kıyâmet der gibi.

Şimdi 1919’da Ankara’daki Seymenler, Atatürk’ü tanır mı?

Tanımaz.

Televizyon yok.. Radyo yok.. Gazete var fakat çok az. Belki üst zümre tanır. Halka geldiğiniz zaman tanımaz.

Peki bu karşılama ne?

Kızılca Gün ne?..

Türk milletinin refleksi bu.

Türk milleti neyi gördü?

Devlet yıkılıyor, vatan oradan şuradan işgal ediliyor. O zaman bir yerde bütünleşmemiz lâzım. Bir lider etrafında, bir bayrak etrafında, değerler etrafında bütünleşmemiz lâzım. Ve vatanı, devleti ve milleti kurtarmamız lâzım.  

1918 sonu bir generalimiz Trabzon üstünden gemiyle İstanbul’a gelir. Gemiden inmeden karayı seyreder. Karada gördüğü manzara şudur:

Bayrak töreni var. Gönderden Türk bayrağı ay-yıldız indiriliyor, yerine çapraz haçlı İngiliz bayrağı çekiliyor.

Hatıralarında yazan komutan kim biliyor musunuz?

Kâzım Karabekir.

Diyor ki orada yemin ettim:

“Tek dağ başı kalıncaya kadar savaşmaya.”

Bu da bir refleks.. O Kızılca Gün’ün refleksi.

Şimdi Ankara’daki Seymenlerin 7 bin kişi olarak 27 Aralık’ta Milli Mücadele Lideri’ni karşılarken ki koydukları ad; Kızılca Gün, Kızılca kıyamet. İşte o refleksin bir benzerinin 15 Temmuz’da ortaya çıktığını söyleyebiliriz.  Yâni devletine hıyanet, vatanına saldırı, birliğine saldırı bu millet hissettiği zaman demek o refleks ölmemiş. Bu çok güzel birşey.”

 

***

Ankara günlerdir ayaktadır.
Halkın arkasında ağaçlar, minareler, kubbeler, tepeler, dağlar, tüm heybetiyle Ankara.

Millî Mücadele Lideri Mustafa Kemal bu muazzam kalabalığa doğru yürümektedir:

– Arkadaşlar, buraya niçin geldiniz?
– Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik.
– Bu fikirde sabit misiniz?
– And olsun.

O an zaman donar. Gayrı ölmek var dönmek yoktur.
Milli Mücadelenin kalbi Ankara’da atacaktır.

 

***

15 Temmuz’da da ekonominin başkenti İstanbul ile siyasetin Başkenti Ankara’da Kızılca Gün’e benzer bir refleksle halkımız, meydanlara çıkarak kızılca kıyâmetin ortasında bulmuştu kendini. Korkusuzca milli bir refleks göstererek üst tarafı çıplak ve sırtında al yıldız bayraklı delikanlılar en önde; korkusuzca atıldılar tankların ve kurşunların üzerine…

 

O BİR MİLLİYETPERVER BİLİM İNSANI

Onu 1988’de tanıdım.

Konya Postası’nda staj yapmaya gelmişti.

Ankara Gazi’deki Gazetecilik Okulu’nu yeni bitirmişti.

Başarılı bir gazeteci ve muhabir olarak beraber çalıştık.

Sonra o Ankara’ya gitti. ANAP döneminde Başkent’te Basın Müşavirliği de yaptı.

Lâdikli Ahmet Ağa’nın kaç kuşaktan torunu sonra Konya’ya döndü. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev aldı.

Çalışkanlığı ve gayretli olmasından dolayı dikkatleri üzerinde topladı. Araştırma mahsulü kitaplarının yanı sıra makaleleri de çeşitli dergilerde çıktı.

Prof. Dr. Ahmet Kalender, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi dekanlığına kadar yükseldi.

Kendisini vatansever, milliyetperver ve muhafazakâr bir bilim insanı olarak tanıdım.

“Hakikatperver” olduğu şüpheli bir sitede, onun hakkında “paralel’cilere danışmanlık yaptığına dair bazı iddiaların öne sürüldüğü ipe sapa gelmez, mahkeme kararıyla derhal kaldırılan bir yazı çıkmış.  

Vatanperver, milliyetperver ve muhafazakârlığından şüphe duymadığımız insanlara çamur atmak “hakikatperver” bir davranış olmasa gerek, diye düşünüyorum.

Kurunun yanında yaşın da yanmasına savcılarımızın müsaade etmeyeceğine elbette inanıyoruz.

 

 

AZİZİM DİYOR Kİ…

Cennet mekân Abdülhamin Han’ın, 33 yıl ayakta tutmaya çalıştığı Devlet-i Aliyye Osmanlı’nın adalet sistemine hiç müdahalede bulunmadığını öğrendiğimde, Osmanlı’nın neden ve nasıl çöktüğünü de o zaman anladım.

Türkiye’nin neden bu hale geldiğini öğrenmek için tarihi iyi okumak lâzım. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.