Pusula’da yazmak için 32 yıllık birikmiş nedenim var.
Bu da canım abim Uğur Özteke.
O yıllardan beri tanıdığım “olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi olan” bir adam.
Hiçbir zaman eğilmeden, bükülmeden doğrunun yanında olduğu gibi; “Rüzgara göre yelken açmayan” adam gibi adam.
Can dostu.
Konumu kariyeri ne olursa olsun değişmeyen, değişmeyecek olan herkesin abisi Uğur Özteke.
Biliyorum ki “yaptıkları yapacaklarının teminatı” olan büyüğüm, canım abim burada da başarılı olacaktır. Bunun içinde bana güvenip bu köşeyi işgal etme şansı verdiği için kendisine teşekkür etmek isterim.
Ben bu vesile ile siz değerli “Pusala” okuyucuları ile bu ilke yazımda futbol yazmak istedim.
Yıllardır hep kötü yönetilmekten şikâyet ederiz.
Başbakandan şikâyetçiyizdir.
Bakanlardan şikâyetçiyizdir.
Valilerden, Belediye başkanlarından, mülki idari amirlerden, patronlarımızdan vs...
Hiç kimseden memnun değilizdir.
Ama ne zaman ki bir yere kendimiz yönetici olunca o dediklerimizi hep unuturuz.
Ve deriz ki burada “hava başka esiyor.”
Buna hemen hemen hepimiz etrafımızda şahit olmuşuzdur öyle değil mi?
Bunu basit bir örnekle açalım;
Futbol yöneticiliği;
Maalesef bunun okulu yok falan yok.
Yönetici olmak için bir ön şartta yok.
Bunun için diploma falanda sorulmaz.
Futbol bilgisi var mı yok mu araştırılmaz
Önemli bir iş adamı isen, ağzın iyi laf yapıyorsa ,karizmatik bir kişiliğin varsa “insanlar sesimi biraz daha duysun” dersen ya da sıradan bir işle meşgulken ünvan olarak falan takımın “Başkanı ya da yöneticisi ya da eski yöneticisi” olmayı istersen, ya da politikada gözün varsa hodri meydan hemen sahaya in.
Sözde yaşadığın şehir ve şehir takımına bir şeyler verme adına futbol yönetimine talip ol.
Hiç bir futbol alt yapın yokken.
Bilgi birikimin yokken.
Tecrüben yokken.
Takım çalışması ruhu yokken.
En önemliside Psikolojik olarak bu göreve hazır değilken bu işe girersin.
Belki de bir çoğu iyi niyetli olarak bu işe girer.
Sonra bu işlerden nemalanmaya çalışan bir anda bir sürü dalakavuk sarar ve seni yönlendirmeye çalışır.
Sonrada bana büyük ve güzide bir kulübümüzün başkanının dediği gibi “kim doğru söylüyor kim yanlış şaşırmış durumdayım, bunaldım artık” dersin.
Burada azda olsa çok iyi başkanlık ve yöneticilik yapanları tenzih ederim.
Ne yazık ki bizim toplumda popüler olmak için kısa ve kestirme bir yol futbol yöneticisi olmak.
Ya sonrası?
Hüsran...
Hem de nasıl...
Ama olsun “Şöhretin iyisi de kötüsü de şöhrettir” mantığı varsa sorun yok zaten. Sonrada ceketini alır giderler.
Kimse senden hesap sormaz…
Takımın başına geldiğinde yapacağı işlerle ilgili kaynağı nerededir diye soranlara “Ağanın eli tutulmaz” derler. Etrafına bir de onlardan beslenen ya da nemalan bir “yağdanlık” grubu toplanınca “Büyük başkan, büyük yönetici, senin gibisi gelmedi abi” falan bakın siz olanlara.
Kimisi ya Vali’ye güvenmiştir ya da iktidar partisi Belediye Başkanlarına. (Bu model günümüzde oldukça yaygın.)
O kişi ya da kişiler kendilerini gerçekten büyük yönetici olarak görüp başlarlar icraat yapmaya.
Atıp tutmaya.
Hedef şampiyonluk.
İlk üçe girmek.
UEFA kupasına katılmak.
Orta sıralarında ligi bitirmek veee sonra da ligden düşmemek için mücadele etmek.
Kimse elinde malzeme ile orantılı gerçekçi hedef koymaz. Nasıl olsan taraftar enayi ya aptal ya.
Bir de basında bir akşam yemeğine kalemini satan bir kaç kalemşorun oldu mu değme keyfine.
İşler iyi giderse tesadüfen olur çoğunlukta Televizyon kanallarını dolaşıp şov yapmalar.
Mavi boncuk dağıtmalar centimenlik gösterileri.
Tatlı gülücükler dağıtmalar amaaaa kötü gidinceeee?
Hedeflerden (ki gerçekle örtüşmeyen hedefler )sapınca mutlak suçlu bulunur.
Mesela hakemler...
Yok yok canım Federasyon…
O da değilse teknik direktör...
Futbolcular ya da kamuoyu yok yok mualif gruplar ve daha neler neler…
Ama kimse kendini sorgulamaz.
Ben nerede hata yaptım?
Acaba doğru yönetim oluşturdum mu?
Bu işe ehil adamlar mı yola çıktım?
Yönetim şekli “tek adama” dayalımı yoksa profesyoneliğin esas olduğu bir yönetim şekli mi? Planlamalar orta vadelimi yoksa güne kurtarmaya yönelik mi idi?
Yapılan transferler nokta transferler mi yoksa laf olsun diye mi?
Hep altyapı deriz ama altyapıya yeterince kaynak aktardım mı?
(ki çok iyi biliyorum ki şu anda liglerimizde oynayan bir çok takımın altyapı hocaları 1000-2000 TL arası ücrete çalışmakta onu da aylardı alamamaktalar)
Veeeee daha neler neler.
İşte böyle şeylerin yaşandığı ve yaşanacağı bir sezonun ikinci yarısına başlanacak.
Kış dönemi transfer dönemi bitmek üzere..
Hala son günde transfer yapan takımlara şahit oluyoruz.
Hem de ibretle…
Milyonlarca paralar saçıldı…
“Aradaki simsarlar ile işbirliği yapan bazı yöneticiler köşe oldu” diyenler çoğunlukta kamuoyunda ne yazık ki.
Oysa sağlıklı ve düzgün yapılanma olan takımlarda transfer takım sezon başında kampa gitmeden bitmiştir.
Ve o sezon çok elzem olmadıkça transfer yapılmaz.
Örneği mütevazı bütçeler ve profesyonel yönetim şekli ile Şampiyonlar liginde 4 takım ile devam eden ALMAN ligi takımları
Kaos ve “tek adamla” yönetilen takımlarda daha devre arasında da en az takımın yarısında revizyona gidildi.
Yine bir sürü adam alınmış olup 3-4 hafta sonra teknik adamlar kovulacaktır.
Onun için sezon sonunda soracağımı şimdi sormak isterim o işi bilmeyen cahillere;
İsminiz nasıl? Marka oldu mu? Artık herkes sizi tanıyor mu?
Bunların yanında takımınıza ne katkı sağladınız borçlanmanın dışında?
Sezon boyunca neden 2-3 hoca değiştirdin neden?
Getirdiğin, yanlış transfer ettiğin bir yabancıdan kurtulmak için milyon tazminat öderken asgari ücretle çalışan personelinin ve alt yapı hocalarının maaşlarını neden 4-5 aydır ödemedin?
Sizlerde hiç mi vicdan yok?
Lütfen bu işi hafife almayalım.
Sonrada kalemşorların ortaya çıkıp;
Nerede şehirden oy alarak seçilen Bakanlar, Milletvekileri, Valiler, Belediye Başkanları, oda temsilcileri vb…
O çığırtkanlara şunu sormak gerek “Milyonları hovardaca harcayan yönetimler acaba işin içinde para olun da o şahıslara danıştılar mı hiç?
Ligin sonunda kazanan “Fair Play” ruhu olsun..
Bol seyirler...