Sinema özel sayısından dolayı yaz boyunca ayrı kaldığımız Hece dergisinin Eylül-2024 tarihli 333., dile kolay 333. sayısı biz sevenleriyle buluştu. Bir geldi pir geldi. Geldi gelmesine ama hani diyorlar ya İstanbul ve taşrada edebiyat. Ankara’yı hariç tutarsak dergilerinin sayı olarak ve tastamam gelmesi bile bu ayrımı anlamamıza yetiyor. Hece, Ankara’da çıkıyor. Hece Öykü de aynı grubun. Hece Öykü çok önceden şehrimize teşrif etti ama Selim İleri söyleşisi ve ‘yazarlığı öğrenmek’ dosyasını merak ettiğim Hece’ye birkaç gün önce kavuşabildim. Neden geç geldi, anlamıyorum. Buradan konuyu açmışken bir parantez daha açmam gerek. Çok geniş bir alana kurulan ve umut vaat eden TDV Konya Kitabevi artık dergileri getirme hususunda pes etti sanırım. Gelen dergiler neredeyse hiç satılmadan geri gidince, satın alıp okuyan pek olmayınca... Çağımız insanının ruhun aslî kaynaklarına, okuma ve yazmaya bu denli uzak duruşu kendi meseleleri, kim ne hali varsa görsün diyeceğim ama gördüğünüz üzere zararı okuyan kesimlere, dergi dostlarına oluyor. Beni en çok sinirlendiren meselelerden biri, belki de en önemlisi bu hakikat. Kargo dediğinizi duyar gibiyim. Yazılarımın düzenli takipçileri kitapçıların yaşaması ve internette belli oluşumların tekelleşmesinin önüne bir set kurmak namına internetten kitap alışverişine uzak durduğumu bilirler. Ankara’ya gidişlerim sekteye uğrayınca Hece’nin bu sayısında olduğu gibi uzun uzun mu uzun geç ulaşma söz konusu olabiliyor.
Hece’yi Hece yapan isimlerden beş mühim kalem Selim İleri söyleşisi için İstanbul’a gitmişler. Yaklaşık 4.5 saatlik söyleşinin bir kısmı da Hece Öykü’de. İdeoloji, toplum, entelektüellik, sinema, darbeler ve devrimcilik gibi konularla Reşat Nuri Güntekin, Abdülhak Şinasi Hisar, Lütfü Akad, Halide Edip, Tanpınar, Kemal Tahir, Attilâ İlhan gibi kıymetlilerimiz dergideki on sekiz sayfalık söyleşinin omurgasını oluşturuyor.
Selim İleri hassas, naif, duyarlı bir insan ve bunun numunelerini ziyadesiyle görüyoruz, yani tepkiler içten ve uçlarda, “en”ler havada uçuşuyor: “En son ve en çok sevdiğim yazar Reşat Nuri, kitap Yaprak Dökümü, tarihimizin en alçak olayı 27 Mayıs, Türk sinemasının en büyük yönetmeni Ömer Lütfi Akad, beni en çok çarpan oyuncu Türkân Şoray…” gibi.
Hemen hemen hiçbir sol yazarda göremeyeceğimiz bir açık görüşlülük ve hakikate değer verme de İleri’nin sözlerinde dikkat çekiyor. Edebi mânâda Tanpınar’ın hakkını veriyor ama 27 Mayıs darbesine verdiği desteği anlamakta güçlük çekiyor ve ekliyor; “Demokrat Parti için bir şey yapmayı çok istiyorum. Kopma noktası Demokrat Parti’nin mahvedilmesi ile başlıyor. 27 Mayıs olmasaydı Türkiye bugün başka bir yer olacaktı. Sağ sol yoktu Türkiye’de. İnsanlar mesut olarak yaşayabilirdi.”
Selim İleri başörtüsü konusunda yapılan haksızlıklardan, bu ve benzeri hususlarda Tayyip Erdoğan’ın tavır, tutum ve duruşunun doğruluğundan da övgüyle bahsediyor. Ülkesine uzak sözde aydınlardan da adeta tiksiniyor İleri; “Ben bu konuda maalesef MHP’nin düşüncesindeyim. Beğenmiyorsan git Türkiye’den.” Maaleseften ideolojik bağnazlık kırıntısının izini hissetmişsinizdir, buna da şükür!..
Sürüden ayrı ses duyurmak nadiren karşılaştığımız bir durum olunca söyleşi apayrı bir değer kazanıyor. Konuşulanlardan çıkarılacak epey bir mesaj, okuma ve izleme önerisi, düşünce tarihimize dair cesur tespitler var.
Uzun lâfın kısası 333. Hece Selim İleri söyleşisi, ‘Yazarlığı Öğrenmek’ dosyası, Atıf Bedir’in Bir Masal Aşkı, Orhan Veli şiirinde fakirlik konulu makalesi, Arif Ay ve Ahmed Arif şiirleriyle alâkalı kuşatıcı birer yazı, Osman Özbahçemizin güzelim ‘Dil Çöktü’sünü değerlendiren bir eleştiri yazısı, Cahit Sıtkı Tarancı’nın unutulmuş iki yazısı, Yazıya Nasıl Başladınız? Ve Kitaplık köşeleri ile ziyadesiyle okunmaya ve saklanmaya değer bir sayı olmuş.
Yolu açık ve hep bizimle olsun inşallah…