“İlim, ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kendini bilmez isen, yâ nice okumaktır.” (Yunus Emre)
“Şehir ve Alimleri” bilgi şöleninde, iki tartışma gündeme geldi.
Bunlardan ilki, “ulu’l-emr” ve diğeri de; “âlim kime denir?”.
Emir sahipleri’nin kimleri kasteddiği konusunda ulemada görüş birliği yok. Bu sempozyumda da ilim adamlarımızda görüş birliği yoktu. Aksine, uyarı vardı. Emir sahipleri arasında “ilim” sahipleri de sayıldı. Buna Prof. Dr. Orhan Çeker, “Her ilim sahibi ve âlim ulu’l-emr sayılamaz” diyerek ikazda bulundu.
Meselâ, “Lâdikli Ahmet Ağa” ile “Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi”nin âlim olup olmadıkları hususu sempozyumu izleyen ve dinleyenlerde soru işaretlerine yol açtı.
Böylece; “âlim kime denir?” sorusu da kendiliğinden ortaya çıkmış oldu.
***
Hasan Özönder ile M. Ali Uz’un kaleme aldıkları “Konya Âlimleri Ve Velileri” adlı eserlerde pek çok âlim ve Hak Velîsi insanın isimleri yer alıyor.
Benim bildiğim Konya’nın yetiştirdiği son âlimler arasında Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu Hocaefendi var. Ve Konya, 86 yıldan beri de âlime susayan bir şehirdir.
Türkiye ve Konya âlim yetiştiremediğinden dolayıdır ki 200 seneden beri Batı karşısında mağlubiyetleri oynamaktadır.
Küresel dünya ölçeğinde Müslümanda olması gereken “izzet, şeref, haysiyet” gibi değerlerimize sahip çıkmada zorlandığımız ve iki paralık olduğumuz gerçeğini de yabana atmadan…
***
“Şehir ve Kurucu İlkeler” tebliğini 15 dakikaya ancak sığdıran Prof. Dr. Sadettin Ökten, modernitenin medeniyet tasavvuru ile yaşamadığımız İslâm medeniyeti tasavvuru arasındaki farkı, insan ve dolayısıyla toplumların şehir kurma özelliği üzerinden hareketle ortaya koydu:
Tabiatta şehir diye bir şey yok. Bunu insan yapıyor. Toplumsal üç temel ilke: Toplum hiç yokken yeni bir şehir kurar, Var olan bir şehri dönüştürür, Var olan bir şehri değiştirerek muhafaza eder.
Üş temel ilke; kurmak, dönüştürmek ve muhafaza etmek.
Şehrin kurulması, dönüştürülmesi ve muhafaza edilmesi toplumsal bir hadise. Toplum onu nasıl yaşıyorsa hangi esaslara göreyse öyle kurar, dönüştürür veya korur.
Toplum veya bireyin yaşama tarzını belirleyen temel kavrama biz medeniyet tasavvuru diyoruz. Toplumlar medeniyet tasavvuruna göre yaşadığı zaman veya var olmak birey için irade-i eylem yapmak demektir. Böylece kimlik oluşur. Bu irade-i eylemin arkasında medeniyet tasavvurunun değerler sistemi yer alır.
Şu anda dünya üzerinde iki tane büyük medeniyet tasavvuru var. Bunlardan bir tanesi Modernite, onun irade-i eylemleri var. Biz onları hergün görüyoruz ve şahit oluyoruz. Onların ardında modernitenin değerler sistemi var.
Bir ikincisi, İslam medeniyet tasavvuru var. İrade-i eylemlerinin değerler sistemini biliyoruz ve ona inanıyoruz. Şehir kurmak veya dönüştürmek yahut muhafaza etmek her şeyden evvel bir inşâ işidir.”
İnşa işine “simgesel boyut” ile “işlevsel boyut” üzerinden yaklaşarak kimlik boyutundan da bakan Sadettin Ökten hoca, İslam Medeniyeti Tasavvurunda İnşâ Faaliyeti’ni anlatırken arz, toprak ve balçıktan hareketle “Vahdet”i yakalayarak şu güzel cümleyi kullandı: “İnşaat malzemesine ve betona bakarken sakın ha hor görmeyin. Kendinizi hor görmüş olursunuz. Size verilen imkân emanet fikriyle düşünülecek.”
İslam Medeniyeti Tasavvurunda İnşâ Faaliyeti’ne vahdet ve emanet fikrinden bakan bir yaklaşımda bulunan Ökten hoca, inşaattan imara geçişi ise; “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” sözüyle özetleyerek ilavede bulundu: “Şahsın görünür rütbe-i aslı eserinde, Nâs’ın görünür rütbe-i fazlı eserinde, Nâs’ın görünür rütbe-i ufku eserinde, Nâs’ın görünür rütbe-i aşkı eserinde,
Nâs’ın görünür rütbe-i sırrı eserinde, Nâs’ın görünür rütbe-i ilmi eserinde…”
***
Yaratılan âlemde maddi ve manevi olarak Cenab-ı Hakk’ın vazettiği bir nisbetler hiyerarşisinin hakim olduğundan hareketle “Manevi âlemdeki bir hadise maddi âlem üzerinden görülür. Eğer siz maddi hiyerarşiyi bir şekilde bozarsanız, hiç farketmediğiniz bir şekilde manevi hiyerarşiniz de bozulur.” diyen Sadettin hoca, şu ikazı yaptı: “Bir şehri oluştururken, dönüştürürken veya muhafaza ederken nisbetler hiyerarşisini bozmayın! İlahî nisbete riayet edin. Çünkü, insandan başka hiçbir mahlûk bu hiyerarşiyi bozmaz, bozamaz. Ona bu kabiliyet verilmemiştir. Sadece insan bozar ve insan onun için sorumludur.
Dış âleminizdeki hiyerarşiyi bozduğunuzda farketseniz de farketmeseniz de iç âleminizdeki hiyerarşi de bozulur.”
AZİZİM DİYOR Kİ…
İslâm Medeniyeti tasavvurunda bir şehrin kurucu ilkelerine uyulmadığı taktirde; o şehrin ruhu bozulduğu zaman o şehirde yaşayan bizlerin de iç (manevi) dünyası bozuluyor.
Yâni imar rantına kurban edilen şehirlerdeki o kurbanlar arasına bizler de giriyoruz. Sadettin Ökten hoca, istesek te istemesek te bizim iç dünyamızı bozan, “o şehri oluşturan, dönüştüren ve muhafaza etmekle yükümlü beledî başkanları”nın vebalinin çok büyük olduğunu mistik bir bakış açısıyla dile getirdi.