TARİHE YOLCULUK (64)
Abant Gölü tanıtıma muhtaç
- Bizim turizmde en büyük eksikliğimizin veya ihmal ettiğimiz hususun “tanıtım” olduğu gerçeği Abant Gölü’nde de karşımıza çıkıyor. Tabiata fazla müdahalede bulunulmadan Abant Gölü ve çevresi spor ve kongre turizmine uygun hale getirilebilir.
Bursa’nın Keşiş Dağı gibi sönmüş bir volkan olan eski adıyla Âbâd Dağı’nın tepesinde bulunan Âbâd Gölü’nün tatlı ve durgun suları ve nemli iklimine vedâ ederken, Bolu Sancağı Salnâmesi’nde; Bolu’da ilkbaharın az devam ettiği fakat sonbaharın pek güzel geçtiği bilgisi yer alıyor. Buna göre “mâmur, şen, çok dolu” anlamına gelen Âbâd Dağı’nın adının sonradan “Abant Dağı” olarak değiştiğini öğreniyoruz. Abant Dağı ve Abant Gölü’ne sonbaharda geldiğinizde, karşınıza kartpostallarda görmeye alıştığınız muhteşem bir manzara çıkması muhtemel.
Yalnız şunu ifade etmeden geçemeyeceğim; Abant Gölü’nü yedi bin beş yüz metre uzunluğundaki gezinti yoluyla gezdiğiniz vakit yayla havasını ve çam kokusunu alarak fevkalade manzarası karşısında âdeta büyüleniyorsunuz. Gölün suyu o derece berrak ki, küçük balıklarla birlikte en derindeki taşlar bile görülebiliyor. Etraftaki çamları ve yeşilliği ise bir ayna gibi aksettiriyor. Kartpostal gibi fotoğraf çekmek istiyorsanız, sonradan heyelanla birlikte oluşmuş Abant Gölü’ne sonbaharda gelmelisiniz.
Abant'taki turizm ise 1930'larda 12 odalı ahşap bir otelle başlamış. Bu otel daha sonra yıkılıp yerine Turizm Bakanlığı'na bağlı Turban Oteli inşa edilmiş. Özelleştirmeden nasibini alan bu otel Büyük Abant ismini almış. Yine aynı yıllarda göl kıyısına Özel İdare tarafından devlet büyüklerini ağırlamak maksadıyla bir köşk yaptırılmış. 1937 yılında tamamlanan bu köşke önceleri “Atatürk Köşkü” denmiş; daha sonra “İnönü Köşkü” olarak adlandırılmış. 1975'ten sonra yıkılıp aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilen köşk, bir şirket tarafından satın alındığı 1987'den beri “Abant Köşkü” adıyla otel olarak hizmet vermeye başlamış.
Hakkında türlü efsanelerin olduğu Abant Gölü ve çevresindeki ormanlık arazi 1988 yılında Milli Parklar kapsamına alınmış ve bu bölge “Abant Gölü Tabiat Parkı” adıyla koruma altına alındığını da buradan ifade ediyoruz. Ellinin üzerinde endemik bitki türünün bulunduğu ve flora yönünden zengin olan Abant Gölü’nü ve manzarasını daha üst tepelerden seyretmek adına seyir tepelerinin şimdiye kadar yapılması gerekiyor(du).
ABANT GÖLÜ TANITIMA MUHTAÇ
Tarihi geçmişi M.Ö. 5000-3000 senelerine yâni Hititlere kadar uzanan ve Bolu şehrinin tarihiyle doğru orantılı olan Abant (Âbâd), Lidyalılar ile Perslerden sonra Makedonya Kralı Büyük İskender’in hâkimiyetine girmiş. Romalıların eline geçen bölge en son olarak Osmanlıların egemenliği altına girmiştir.
Bizim turizmde en büyük eksikliğimizin veya ihmal ettiğimiz hususun “tanıtım” olduğu gerçeği burada da karşımıza çıkıyor. Tarihi geçmişi Hititlere kadar uzanan Âbâd (Abant) Gölü ve Tabiat Parkı’nı tanıtmak adına Abant girişine bir tanıtım merkezi pekâlâ yapılabilir. Yayla turizmini teşvik etmek amacıyla yayla evleri projesi bunu neden takip etmesin ki. Gezimizde at binme parkurunun bile olmadığını ben sonradan farkettim. Abant Gölü ve çevresi spor ve kültür ile kongre turizmine uygun yerleşim yerleri yapılarak daha fazla gelir elde edilebilir. Bütün bunları yaparken Abant Gölü ve Abant Dağı ile tepelerdeki ağaçlar ve bitki örtüsüne zarar verecek her türlü yapılaşmadan elbette kaçınılmalı, tabiat korunmalı ve daha fazla müdahalede bulunulmamasına çok büyük itina gösterilerek dikkat edilmeli.
Abant Gölü’nün muhteşem ve insanı büyüleyici güzelliğinden başımızı kaldırıp Fatih’in hocası Akşemseddin Hazretleri’nin memleketi Göynük’e henüz gelebildik.
YARIN: Göynük Evleri ve Çubuk Gölü.