Geçenlerde, Konya’da bir trafik magandası yol verme meselesinden bir bayanı tabaca ile yaralamıştı, hatırlarsanız.
Bu konu ile ilgili olarak yazdığım yazıda trafikte hata yapanları (yaşıma hürmet edeceklerini düşündüğüm için) korna ile ikaz ettiğimi söylemiştim.
“Bayana saygı göstermeyen bana mı saygı gösterecek? Bugünden sonra hiç kimseyi ikaz etmeyeceğim. Kuyruğumu doladığım gibi sıvışmak en kestirme yol. İte dalaşacağıma, çalıyı dolaşırım neme lazım” demiştim tırstığım için.
Dedim ama, huylu huyundan vaz geçer mi?
Bir alışveriş merkezinde uygunsuz park eden kişiyi ikaz ettim.
“Sevgili kardeşim. Aracını böyle yanlamasına değil de dikine park etseydin yanına iki araç daha park ederdi. Ben yer bulamadım” dedim.
Adam gözlerini belertti. Hiddetli bir şekilde bana baktı.
Yüksek sesle “Bana ne yer bulamadıysan” dedi.
Ben bunu hak ettim.
Çünkü verdiğim sözü tutmadım.
Hani kuyruğumu dolayıp sıvışacaktım.
Hani kimseyi ikaz etmeyecektim.
Hani ite dalaşmayıp, çalıyı dolaşacaktım.
Üstelik bu konuda kimseyle muhatap olmayacağım diye eşime de söz vermiştim.
Ben bunu hak ettim.
Dayak yemediysem halime şükretmeliyim.
“Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Bir Müslüman, hem de Ramazan ayında bencillik yapıyorsa, sadece kendisini düşünüyorsa, diğer Müslümanların derdiyle dertlenmiyorsa akşama kadar neden aç kalıyor ki?
“Bana ne komşu açsa” dediğimizde ümmet olmak tehlikeye giriyorsa, aç kalmanın bir anlamının da olmadığını anlamamız gerekir.
Kafese kapattığımız bir aslana akşama kadar yiyecek bir şey vermemiş olsak, aslan olur tutmuş sayılır mı? Demek ki asıl olan aç kalmak değil.
Gönlümüzü ne kadar çok doyurursak, aç kalarak oruç tutulmayacağını da anlamış oluruz.
İbadetlerimizin makbul olması duası ile…