Değerli okurlar; Herkes gibi bizde merak ediyoruz bu ''açılım'' neyin nesi? Önce adına Kürt dendi, sonra da demokrasi! Ve hatta milli birlik, kardeşlik projesi! Açılımın sonucunun nereye varacağını kimse açıkça konuşmuyor. Doğrusu ben kimsenin de bildiğini de sanmıyorum. Çünkü bu proje bizim projemiz değil.
Mevcut tabloda bunu doğruluyor zaten. Zira ortada ne bir çözüm var, ne de milli birlik ve kardeşlik. Bu süreçte kimin ne düzeyde etkili olduğuna, hangi somut planlar üzerinde çözüm sürecinin geliştirildiğine, müzakereyi kimin hangi koşullarda yürüttüğüne dair hiç bir belirginlik yok. Dedim ya bu proje bizim projemiz değil. Onun için sürekli akamete uğruyor.
Hükümet, bu süreci kamuoyuna anlatabilmek için “açılım” dediği mevzuun önüne, önce “Kürt” kavramını ekledi Türkler tepki gösterdi. Sonra adına “Demokratik açılım ”dedi. Bu da olmadı. Çünkü demokrasinin olmadığı bir yerde demokratik ifadesi gülünç oldu. Sonra adına Milli mutabakat, barış ve kardeşlik” dedi. Ama görülüyor ki buda tutmadı. Önce problemin kamuoyu tarafından bilinmesi gerekmiyor mu?
Problemin ne olduğunu bilmiyoruz ki neyi çözeceğiz, kiminle neyi müzakere edeceğiz? Taraflar bir bakıyorsunuz kavga edermiş gibi görünüyor bir bakıyorsunuz aralarından su sızmıyor. Bu sürecin sonu çıkmaz sokak.
Bunu dillendirmeye kalkarsanız hemen bir linç kampanyası başlar. Adınız barış düşmanı, kandan beslenene çıkar. Ortada bir savaş yoktur, karşılıklı ordular yoktur, savaşan iki millet yoktur. Bu ülkenin asli unsurları olan Türkler ve Kürtler bu savaşın da, barışın da, müzakerenin de ve çözümün de dışındadırlar. Ha doğrudur bir savaş var. Ama bu savaş hainlerle ülkesini sevenler arasındadır.
Madem savaş yok öyleyse kim barışıyor, kiminle barışıyor, neden barışması gerekiyor, barışın tarafları kimler? Barış Kürtlerle Türkler arasındaysa ‘Türklerle Kürtler arasında bir savaşın varlığını’ kabul etmemiz gerekiyor. Var mı böyle bir savaş? Türkler ve Kürtler savaşıyor mu? Böyle bir savaş var da biz mi bilmiyoruz?
Bütün bu plansızlık ve sorumsuzluk neticesinde hükümetin kendi söylemiyle “devlet politikası” olan mesele kendini tüketti ki, hükümet cephesinin bizatihi kendileri de şaşkınlıklarını gizleyemez olup suçu siyasal rakiplerinde hatta bunu bile paralel yapıda ( o neyse )aramaya başladılar.
Projenin sahibi değil de uygulayıcı olursanız olaylar sizi aşar ve sizin bile rahatsız olduğunuz şeyleri yapmak zorunda kalırsınız.
Hal böyle olunca; söylentilere göre (İnşallah söylentidir) kck yürütme kurulu üyesi Mustafa Karasu’nun bir bakanın kendisine ‘Bu akşam olaylar olmasın, sakin geçsin, hükümetimiz belirli adımlar atacak, belirli gelişmeler olur’ biçiminde yalvarırcasına bir istekte bulunmuştur gibi açıklamalar duyarız.
Mesela; dağlarda tükenen teröriste başkentte görüşme odaları tahsis edersiniz. Bebek katilinin ayağına İmralı’ya gidersiniz. Gönderden ayyıldızlı bayrağımız indirilir yerine paçavra çekilir, göstermelik hâkimiyet ilan edilir, ses çıkaramazsınız… En vahimi Devlet Bahçeli’nin Tunceli ziyaretini polemik konusu yaparak komik duruma düşersiniz.
Şimdi gelinen bu noktada aklıselim sahibi birçok insan gibi, hükümet de adına “açılım” dediği meselede “Acaba biz nerede yanlış yaptık!” sorusunu yüksek sesle kendine sormak zorunda. Yoksa Murat Karayılan denilen terörist başının “gözaltılar devam ederse bizde tutuklamalar yapmaya başlayacağız “ hadsizliğine karşı reaksiyonlar olur ki Allah korusun bunun zararını hepimiz en önemlisi de ülkemiz çeker.