“Merhamet ağacını adalet suyuyla sulayın”
Hz. Mevlâna
Adalet başkalarının varlığıyla birlikte düşünüldüğünde bir anlam ifade eder. Bundan dolayı Mevlâna, yöneticilere merhamet ağacını gönüllere dikmelerini ve adalet suyuyla sulamalarını tavsiye ediyor. Eğer yöneticiler bir toplumda haksızlıklar yapmaya başladı mı, bunun arkasından gelecek felaketi ne güçlü ordular ne de güçlü hazineler durdurabilir.
Yüzyıllar ötesinden Mevlâna, dolaylı olarak erdemli bir toplumun ancak adalet temelleri üzerinde yükselebileceğini ifade ediyor. Bir toplumun tarihsel yürüyüşü, bütün toplum kesimleri arasında sosyal ve siyasî adaletin kurallarına uygun iş yapmakla sağlanabilir. Tarihçi Koçi Bey, bundan ötürü “Mülk küfürle kâim olur, ama zulümle asla. Adalet, ömrün uzunluğuna sebeptir” diyor.
Adalet kavramıyla ilgili Mesnevî’deki “arslan ile kurt” hikâyesini biliyorsunuz. İsterseniz önce Hz. Pîr’in adaletle ilgili sözlerine kulak verelim: “Adâlet nedir? Meyve ağaçlarına su vermektir. Zulüm nedir? Diken sulamaktır. Adâlet bir nimeti yerine koymaktır. Her su emen kökü sulamak değildir. Yâni hakkı hak sahibine vermektir. Müstahak olmayana vermek ise zulümdür. Zulüm nedir? Bir şeyi konmaması gereken yere koymak. Bu hâl belâya kaynak olur.”
Mevlânâ, arslanın kurdu imtihan ettiği hikâyesinde, hem adalet kavramı hem de dağıtıcı adalet erdemi üzerinde durur. Hikâyeye göre kurt, tilki ve arslan arkadaş olup ava çıkarlar. Arslan sırasıyla bir yaban öküzü, bir yaban keçisi ve bir de tavşan avlar. İmtihan kastıyla, kurda, “ey kurt adaleti tazeleyerek bunları pay et” der. Bunun üzerine kurt; “bu yaban öküzü size yakışır, zira o da iri siz de irisiniz. Büyüklük bakımından yaban keçisi bana münasiptir. Şu tavşan da tilkiye yeter de artar bile” der. Aslan bu taksimden gazaba gelir ve bir pençe darbesiyle kurdu öldürüp yere serer. Sonra tilkiye dönerek, bir de adaletli bir şekilde sen paylaştır, der. Bunun üzerine tilki; “öküz sizin kuşluk yemeğiniz, yaban keçisi öğle yemeği yahniniz, tavşan ise akşam çerezinizdir” der. Arslan bu taksimi çok beğenir ve kimden öğrendiğini sorar. Tilki de, “ey cihan pâdişahı, bunları ben kurdun başına gelenlerden öğrendim” diyerek yerde yatan kurdu gösterir.
Hz. Mevlâna, adaleti erdem, zulmü ise erdemsizlik kalıbına sokarak şu tanımlamada bulunuyor:
“Adâlet nedir? Adâlet bir nimeti yerine koymaktır.. Zulüm nedir? Bir şeyi konmaması gereken yere koymak.”
Adalet başkalarının varlığıyla birlikte düşünüldüğünde bir anlam ifade eder. Bundan dolayı Mevlâna, özellikle yönetici konumunda bulunan kimselere merhamet ağacını gönüllere dikmelerini ve adalet suyuyla sulamalarını tavsiye eder. Sosyal adalete dikkatlerimizi çeken Mevlâna, devletin sürekliliğinin ancak bütün bireyler arasında dengeyi korumakla tecelli edeceğini vurgular.
Ferîdüddîn-i Attâr’ın dediği gibi, yöneticiler bir toplumda haksızlıklar yapmaya başladı mı, bunun arkasından gelecek felaketi ne güçlü ordular ne de güçlü hazineler durdurabilir. Ama yöneticiler kendi insanına karşı adîl bir muamele yapar ve güler yüzlü olurlarsa, memlekette güven ve huzur ortamı oluşur.
Toplumun Tarihsel Yürüyüşü
Hukuk devletinden yana olan Mevlâna, yöneticilere seslenirken “muratları, dilekleri koruyanın adalet olduğunu, sopalarla gezen bekçiler olmadığını” söyler. Bir toplumda bekçiler ancak, adaletsizliğe tevessül edenlere karşı adaleti yerine oturtmada yardımcı olabilirler.
Bir toplumun tarihsel yürüyüşü, bütün toplum kesimleri arasında sosyal ve siyasal adaletin kurallarına uygun iş yapmakla sağlanabilir. Nitekim Osmanlı tarihçisi Koçi Bey, “mülk küfürle kâim olur, ama zulümle asla. Adalet, ömrün uzunluğuna sebeptir” demektedir. Osmanlı’nın asırlara sarkan varlığını buna bağlamak gerekir. Bilinmelidir ki, toplumda hakların gasbedilmesi, sonun başlangıcının habercisidir.
İslâm düşüncesinde her şey, ahirette hesap verme üzerine kurulmuştur. Ahirete iman şuurunun arttığı bir toplumda adalet terazisinin kefesi, haksızlık terazisinin kefesine oranla daha çok artacaktır. İslâm inancına göre, iyinin de kötünün de, günahın da sevabın da adaletin de zulmün de karşılığının görüleceği, hesap konusunda tam bir adaletin tatbik edileceği gün gelecektir. Hangi konumda olursa olsun inançlı bir insan bu inancını diri tutmalı, hem bireysel hayatında ve hem de toplumsal ilişkilerinde göz ardı etmemelidir. Bu inanç, her türlü ahlâkî değerin ve erdemlerin güçlenmesinin alt yapısını oluşturur.
Mevlâna; “Zâlimlerin zulmü karanlık bir kuyudur; bütün âlimler böyle dediler:
Daha ziyâde zâlim olanın kuyusu, daha korkunçtur. Adalet, “daha kötüye, daha kötü ceza verilir” buyurmuştur.
Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun.
İpek böceği gibi kendi etrafını örme; kendine kuyu kazarsan bari kararlıca kaz!
Zayıfları sen yardımcısız, kimsesiz sanma; Kur’ân’dan “İzâ câe nasrullah”ı oku.”
Bu kuyudan ancak adalet ipiyle aydınlığa çıkılabilir. Eğer yaşadığımız dünyada hâlâ “adalet istiyorum” feryadı yükseliyorsa, zulüm zindanlarının kesafet kazanmasındandır. Zulüm zindanı adı verilen bu kuyudan çıkışın çaresi, adalet erdemine tutunmaktır. Mevlâna’ya göre, insanın bütün eylemlerini yaratan Allah’tır. Allah’ın adalete rızası vardır ama zulme asla.
***
Konya Barosu seçimlerine az bir zaman kala üç grubun (Birlik, İlke, Demokrat) seçimlere gireceğini öğrendim. Muhtemelen seçimler Birlik ile İlke grubu arasında bir mücadeleye sahne olacak.
Konya Barosu da bir sivil toplum örgütü. Baro başkan adaylarının açıklamalarına şöyle bir göz gezdirdiğimde hemen hemen bütün adaylar, 1,800’e yaklaşan üyelerine değişik vaatlerde bulunuyorlar. “Tarafsız Baro” vaadinde bulunanlar da var. Nasıl ki tarafsız “mevkute” olmayacağına göre tarafsız baro da olmaz. Baroların ekseriyeti ideolojik bir yapılanma içerisinde hareket ettiklerinden dolayı onlardan tarafsız olmaları da zaten beklenmez.
Barolar ancak haktan, haklıdan ve adaletten ve hangi fikir ve görüşten olurlarsa olsunlar üyelerinden yana taraf olabilirler.
Adaletten ve haktan yana olun yeter.
Adalete güvenin azaldığı bir süreçte Konya Barosu’nun paralel, yatay dikey olarak düşürüldüğü talihsiz durumunu düzeltin ve bunu yaparken de Birlik ve İlke grupları; 15 Temmuz ‘da yaşanan olayları göz ününde bulundurarak kendilerine o “millî ruh”, “millî şuur” ve “ay-yıldız etrafında birleşme” örnekliğinden hareket edebilirler diye düşünüyorum.
Kavga edecekseniz, aranızda sürtüşecekseniz, ideolojik hareket edecekseniz ben yokum arkadaş.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Güçlünün zayıfı ezdiği ve memleketteki adaletin paralel yapıya teslim edilerek anasının ağlatıldığı bir ortamda Birlik, İlke ve Demokrat gruplarına bu yarışta başarılı olmalarını diler, Adaletin kazanmasını isterim.