Yaşadığımız yılların fotoğrafı olarak tarih kitaplarına girecek görüntülerin verildiği Afganistan’da, yaşananlar merakla izleniyor. Sovyetlerin işgalinden sonra istikrarsızlığın, kaosun, suçun, iç savaşın ve uyuşturucu ticaretinin merkezi haline gelen ülkede bugün yaşananlar yeni bir karmaşa ve bilinmezlik doğuruyor. Bilinmezliğin ortasında aktörlerin bir konum belirleme gayretleri, bugüne kadar yapılan analizlerin boşa çıkması ve aktörlerin söylem değişikliğine başvurması, Taliban’ın bölgedeki zaferinin ispatı niteliğindedir.
Türkiye açısından Afganistan’ın tarihsel süreçteki bağlardan kaynaklı önemi başta olmak üzere uluslararası politika bağlamında stratejik değeri ile göçmenler, sığınmacılar ve mültecilerin akını noktasından, konu her boyutuyla değerlendirilmek zorunda. Reel politik düzlemden kopmadan hareket etme zorunluluğu bulunan Türkiye’nin, itidalli ve emin politika üretimi ile hareket geliştirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin bölge ile bağının gücü 90’lı yıllarda yapılan röportajlarda, bütün kesimlerin Türkiye denince verdiği ılımlı tepkilerden dahi anlaşılabilecektir.
Bu bağın Ergenekon davasından tutuklanıp içeride şüpheli biçimde ölen Kaşif Kozinoğlu’nun, Afganistan’dan gelerek teslim olması ve Raşit Dostum ile kurulan ilişkiler çerçevesinde de gösterilmesi mümkündür. Ancak politik ve istihbarı ilişkilerin dışında Sovyet işgalinden bugüne kadar gelen Afganların hiçbir engel yaşamadan ülkemizde yaşıyor olması daha ciddi bir delildir. Afgan göçmenler üzerinden son günlerde yürütülen söylemlerin yanında yaptığım kısa bir araştırma neticesinde 2014-2018 yıllarında Türkiye’ye gelen Afgan sayısına bakılması gerektiği sonucunu elde etmiştim. Özellikle bölgedeki Özbeklerin, çok meşakkatli ve uzun bir yolu göze alarak Türkiye geldiklerini ve Türkiye’de yine özellikle Özbeklerin kendi aralarında bir miktar örgütlü yapılarının olduğunu söyleyebilirim.
Afganistan’dan gelen Özbeklerden epey bir tanıdığım olduğunu belirtmeliyim. Uzun yıllardır, Türkiye’de yaşayan bu insanların esasında Taliban zulmünden çok önce kaçmış kişiler olduğunu unutmamalıyız. Üstelik toplumla uyum hususunda diğer mültecilerden farklı bir konumda olduklarını düşünmekteyim.
Bu bağlamda Türkiye’nin yeni bir göç dalgasını kaldıramayacağı gerçekliği ile insani değerlerin reel düzlemde bir arada değerlendirilmesi elzemdir. Bu yüzden Türkiye’nin Taliban’a yönelik yaptığı açıklamaları, önemli görmekteyim.
Taliban’ın hızla ilerleyişi
Önemli sorulardan bir tanesi ise aslında son aylarda herkesin beklediği Taliban ilerleyişinin bu kadar hızlı nasıl gerçekleştiğidir. Afganistan’da oluşan güç boşluğunun hızla doldurulması bekleniyordu belki ancak bahsedilen hız bu değildi. Taliban’a karşı hiçbir direnişin olmaması da dünya kamuoyunu şaşkınlığa sevk etti. Ancak güç boşluğu yaratılırken uzun zamandır, yoksul halkın kendi komutanlarına karşı geliştirdiği tepkiler göz ardı edilmemelidir. Bir süredir maaş alamayan Afgan ordusunun, direnmek istememesini görmüş olduk. Ekonomik sıkışmanın mevcut yöneticilere olan bağı ve aidiyeti sarstı anlaşılmaktadır.
Üstelik özellikle Suriye’de denklemin değişmesiyle beraber IŞID militanlarının Afganistan’a kaydırıldığı, Türkiye’de bölgede ilişki bulunanlar tarafından dillendirilmekteydi. Bu kaydırma operasyonun yürütücüleri, bugün Taliban’a ülkeyi bırakmayı isteyenlerdir.
Türkiye
Türkiye, Afganistan ile uzun yıllara dayanan bağını göz ardı edemeyecektir. Bölgedeki aktörlerle ilişkilerini devam ettirmek durumundadır. Ancak buradan gelecek bir göç dalgasını kaldırma imkanı bulunmayan Türkiye’nin buna karşı doğru politikayı izlemesi zorunludur.
İçeride analistlerin bir kısmının Taliban güzellemeleri de günlük siyasete zemin hazırlama çabaları olarak görülebilir. Taliban’ın değiştiği söyleminin gerçeklikten uzak olduğunu görüntülerle görmekteyiz. Üstelik emperyalizme karşı bir zafer olarak Taliban’ın ilerleyişini yorumlayanların ise Taliban ile ilişkisi bulanan güçlü devlet aktörlerini görmemesini de masum değerlendirememekteyim.
Türkiye, tabi ki bütün aktörlerle görüşebilir. Ancak bu görüşmelerin hangi seviyede gerçekleşeceği büyük önem taşımaktadır. Uzun yıllar Kaşif Kozinoğlu gibi devlet görevlileri seviyesinde yürütülen ilişkilerin yine bu seviyede ilerlemesi daha anlamlı olacaktır.