Şehitlik malıyla, canıyla Allah yolunda, sahibi olduğu yurdunu, vatanını, ırz ve namusunu korumak amacıyla savaşan kimselere; niyet ve gayretlerini kanlarını dökerek canlarını vererek göstermiş olmaları sebebiyle Allah'ın verdiği bir unvandır. İslam Dinine göre bütün ameller niyetlere göredir ve Allah için yapılan hiçbir amel karşılıksız kalmayacaktır. Hal böyle olunca en değerli varlığı olan canını Allah yolunda feda eden kimselere Allah, şehitlik unvanını layık görmüştür. Yüce Allah kendi katında onlara en güzel yeri bahşetmiştir. Onların makamını ayetlerinde açıkça ifade etmemiş midir? Bir ayetinde yüce Allah "Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahreti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşırsa ister ölsün ister galip gelsin. Biz ona büyük bir ödül vereceğiz."(4/74), şeklinde buyururken, bir başka ayetinde “Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıklarından daha iyidir." (3/157) demektedir. Cenab-ı Allah yine bir başka ayetinde “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfünden kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayıp mızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. (3/169,170), dememiş midir?
Şunu bilmeliyiz ki, yüce dinimizin belirgin bir şekilde öne çıkardığı Cenab-ı Allah’ın, açık bir şekilde ödüllendireceğini buyurduğu şehitlik anlayışı, geçmişte olduğu gibi günümüzde de millet hayatımızda din ve devlet, vatan ve bayrak, gibi kutsal değerlerin korunması hususunda bütün insanlığa örnek teşkil edecek bir hal almıştır. Pek çoğumuz bugün sahip olduğumuz bu cennet vatanı, aziz şehitlerimizin bizlere bıraktığı en değerli hatıra kabul etmekte ve ay yıldızlı bayrağımızı bu uğurda can veren şehitlerimizin kanından bilmekteyiz. İnancımızda özel bir yeri ve yüce bir değeri olan şehitlik, yüce dinimizin önemsediği ve teşvik ettiği bir rütbedir. Hem Hakkın, hem de halkın nezdinde şahadet mertebesine yükselmek, büyük bir mazhariyettir. Şehitliğin bu kadar mukaddes ve güzel bir makam olduğu açıkça müjdelenmişken, Şehit haberleri karşısında sokağa çıkarak, bağırıp çağırmak veya devletimizin güvenlik kuvvetlerinin yerine kendimizi koyarak jandarmalık yapmak bizim işimiz değildir. Elbette ki, bu acılar dayanılmaz ve tahammül edilmez bir seviyedir. Özellikle evladını, canını ciğerini kaybeden annelerin, babaların, eşlerin, kardeşlerin ve evlatların acıları tarif edilemez. Biliyorum ki, onların hislerine, duygularına acılarına, yaşadıklarına tercüman olabilmemiz asla mümkün değildir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ve Hükümeti’nin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Türk Ordusunun, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü savunmak hususunda elinden gelen her şeyi fazlasıyla yapacağına, başta Afrin'de kaybettiğimiz 41 kahramanımız olmak üzere şehitlerimizin döktüğü her damla kanın hesabının sorulacağına inancımız tamdır. Şehit vermemiş il, ilçe, köy kasaba ve mahalle kalmadığı şu memleketimizde, yaşanılan acıların seviyesi tahammül edilmeyecek derecede olsa dahi, yaşadığımız bu süreci sağduyu ile karşılamalı, alnımız ak, başımız dik göğsümüz açık, devletimize, milletimize, ordumuza güvenmeliyiz. Bu vesile ile bugüne kadar ülkemizin savunmasında, devletimizin milletimizin birliğinin korunmasında, Çanakkale'den Milli Mücadele'ye, 15 Temmuz'dan Afrin'e Harekatına kadar her türlü mücadelede canını vermiş, kanını dökmüş, Şehit olmuş bütün güvenlik güçlerimiz ve vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Allah onlardan razı olsun. Biliyorum ki, bizim ömür boyu yaptığımız hizmet onların hayatlarının baharında döktüğü bir damla kana dahi bedel değildir.