‘Yakarım Gül Satanlar Bahçesini’ ile TYB Roman Ödülünü alan Mahmut Coşkun ‘Başka Birinin Romanı’ adlı romanında aile, akademinin sorunları, toplumsal ilişkilerdeki dayatmaları ve menfaatçiliği masaya yatırıyor.
Dünyanın insanı şekillendirme dayatmasına Agah Yılkı karakteri ile reddiye sunan Coşkun, özgürce düşünmenin ve kendi fikirleri ile var olmanın insan hayatında ne denli mühim olduğunu vurguluyor romanında, toplumun ayakta kalabilmesi ve kalkınması minvalinde aile kurumunun ele geçirilebilir en kolay ve etkili müessese olduğunu, dolayısıyla en başta aile üzerinde durmamız gerektiğini savunuyor.
Hikâyecilerimiz aileye daha büyük bir önem atfediyorlar, hassaten baba figürünü olumlu gösteren bir yaklaşım sergiliyorlar. Romancılarımız ise aile merkezli konulara uzak, özellikle babayla problemlerin ön plana çıkarıldığı katı bir tavır içindeler. Sözkonusu romanımızda aile önem verilmeyen, hatta ailesizliğin, kimi kimsesi olmamanın bireyi özgür kılan olumlu bir durum olduğu gösterilir son ana kadar. Neyse ki finalde kahramanımız Agah Yılkı’nın bastırdığı gerçek duyguları ortaya çıkar.
Agah Yılkı ana dalı tarih başta olmak üzere sosyolojik çalışmalar da yapan çalışkan ve aykırı bir akademisyendir. Annesini ve babasını küçük yaşlarda kaybetmiş, bir yetim olarak devlet yurtlarında yetişmiş, kimi kimsesi olmamayı kendince bir avantaja çevirerek aile ve birliktelik gibi temel dinamiklere alışık olmadığımız uzaklıkta bakan bir karakterdir. Çalıştığı üniversitede daha çok şahsi menfaatlere ve genelin düşüncelerine göre şekil almış farklı ideolojilerde öğrenciler ve hocalar vardır. Hür olmayı, kendi inandıkları değer yargıları çerçevesinde var olmayı öğrencilerine öğretmek için çırpınan Agah Yılkı çevresindekileri ve öğrencilerini ideolojilerin anaforundan kendi olmanın kıyılarına getirme mücadelesinde doğal olarak doğru anlaşılmaz çoğu zaman, çeşitli sorunlarla karşılaşır.
Başı sıkıştığı zamanlarda yanında bulunan ve kendisini en iyi tanıyan, anlayan yakın dostu Sühan hocanın ön ayak olmasıyla onun yüksek lisans öğrencisi Nihal’le yakınlaşmaya başlaması yaşamının dönüm noktası olur. Nihal hali vakti yerinde bir ailenin kızıdır; babası büyükelçi annesi öğretmendir. Sorumluluklarının bilincinde, kendini iyi yetiştirmiş akıllı bir kız olan Nihal sayesinde Agah o zamana kadar inandığı değerleri ve yaklaşımları farklı bir şekilde değerlendirmeye başlar.
Üniversiteye yeni atanan ve Agah’la aynı odayı paylaşacak olan Yakup isimli doçentin gelişi romanı başka bir çizgiye taşır. Yakup artık üniversitede çalışmayan Agah’ın odasında bulduğu notlar ve mektuplar sayesinde altı aydır ortalarda görünmeyen Agah Yılkı’yı araştırmaya başlar. Bulduğu yazılar onu cezbetmiştir, öğrencilerinden ve Agah’ın kapı komşusu da olan Sühan’dan yeterli bilgileri alamayan Yakup nihayetinde Agah’ın yaşadığı evi bulur ve evine girer. Evde bulduğu notlar Agah Yılkı’nın geçmişine, ailesine, roman boyunca okuduğu etkileyici şiirlerin sahibine dair gizemli ve şaşırtıcı gerçekleri gözler önüne serecektir.
Agah’ın Nihal’e olan ilgisini yansıtan sarsıcı bir mektupla başlayan romanda geriye dönüş(flashback) ve atlanan zaman teknikleri yerli yerinde kullanılıyor.
Vaka örgüsünü soluk soluğa takip eden okuyucu İstanbul gezisine de çıkarılır. Bunların mekânları görme isteği uyandırdığı tartışılmaz, zaten iyi bir edebi metnin özelliklerinden biri de yeni çağrışımlara ön ayak olması değil mi?
‘Sadece önümden geçip gitse de onu sevebilirdim. Güzelliği, zekası umurumda değildi; yalnızca onu sevme haline razıydım. Aylarca hiç kimseydi; kim olduğunu, ellerini, saçlarını umursamadım. Ama göz göze geldiğimizde bakışlarına kayıtsız kalamadım.’ diye anlattığı Nihal’le Agah’ın yaşadıkları ve tartışma konuları Sühan’ın anlattığı hikayeler derecesinde üzerinde durulmaya değer bilgiler ve mesajlar içeriyor.
Agah’ın ailenin ele geçirilebilirliği ve temel prensipleri arasında bir paralellik kuramayan okur, işin gerçeğini romanın şaşırtıcı finalinde öğrenecektir.
İdeolojik saplantılar ve dayatmalar karşısında gençlere ne şekilde yön verileceği, vazifesini yerine getir(e)eyen akademinin tam da merkezine temerrüz etmiş cemaat ve parti odaklı siyasi tutumlar neticesinde öncelikli sorumluluklarını bir kenara iten zihniyet yapısı, şahsi menfaatleri, rehavet ve boş vermişliklerinin kaçınılmaz sonucu olarak ülkenin kalkınmasına dair çabaları terk etmiş akademisyenler hakkında da mesajlar içerir roman. Romanda taraf tutulmadığını, dikte edilmediğini belirteyim bu arada.
Sadece muazzam finali için dahi okunur ‘Bir Başkasının Romanı’.