Hani eski bir tabir vardır ya “çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?”. Benimki de ona benziyor. Konya’yı 40 yıl öncesinden bilirim, devamlı yaşamaya başlayalı 30 yıla yaklaştı. Bunca gezmeme, tozmama rağmen Konya’nın tüm ilçelerini görmediğimin sıkıntısını yaşamaktaydım. İnsan gezdikçe çevreyi, ülkesini, şehrini ve insanını tanıyor, tanıdıkça da seviyor, değil mi? Benim sitemim de bunlardan biri.
Konya’da görmediğim birkaç yer kalmıştı, bunlardan biri de Güney cephemizde yer alan Derebucak, Üzümlü ve Huğlu idi. Hafta sonu bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine kendime bir görev edindim, biraz da iş icabı ve haftasonu bu beldelere gittim. Bu seyahatimi resimlerle birlikte gazetemizin gezi sayfasında da ele alacağım, inşallah.
Seyahatimin Beyşehir’e kadar olan kısmı yer yer sıkıntılı oldu. Bu güzel güzergâhta yol çalışmaları hızlanmış ama halen bitme noktasına gelmemiş. Bu yaz zannederim % 90’ı tamamlanır.
Beyşehir gölünü sağıma alarak Gölün bu kadar güzel, doyumsuz renkte, turkuaz olarak seyrettim. Yer yer durarak resimler çektim. Devam ediyorsa herkesin bu rengi gölde görmesini isterim. Bu kadar güzel gölün etrafının halen hak ettiği nitelikte turizme açılmamış olmasına da yanarım.
Göl sonrası ilk durağım Üzümlü beldesi oldu. Hayli enteresan ve umduğumdan büyük olan Üzümlü ve Huğlu uzun zamandır yaptığı silahlarla dikkatimi çekiyordu. Üzümlü de öğlen üzeri kısa bir tur attım, birkaç dost insan ve birkaç da resimle iktifa ederek orman yolundan Huğlu ya geçtim.
Huğlu, Üzümlüye göre daha küçük ama oldukça şirin bir yer. Fotoğraf makinemle sokaklarda dolaşırken yerleşik halk tarafından saygı ve selamlarla karşılandım. Doğa ve motosiklet sevdalısı Sait kardeşin sıcak ilgisi beni mest etti. Çok şükür Anadolu insanı insani değerlerini hala yitirmemiş. Kiminle karşılaşsam selam sonrası çay ve yemek ikramı teklifleri aldım.
Nasıl oluyor da bu kadar güzel iklim, yeşil ve eski cumbalı taş evlere sahip insanlar buraları tek ederek başka beldelere gider anlayamıyorum. Taş duvarlı, küçük pencere, korumalı, serin evlerden birkaçı 100 yıldır ayakta kalmayı becermiş. Bu taş binaları yutan çok katlı estetikten mahrum yeni evlerin beldenin dokusunu bozduğuna da üzülerek şahit oldum.
Bu arada bir düğün evine davet edildim. Etli bulgur pilavı, odun ateşinde pişirilmiş kuru fasulye ve salatadan ibaret yemek ikramı ile birlikte damadın “al bağlama” törenine katıldım. Dualar, dostluk, dayanışma ve muhabbet hakimdi. Kendimi hiçte yabancı hissetmedim. Bu arada evin eniştesi İzmir’de yaşayan Ali kardeşle tanıştım. Ali kardeşim dolu ve farklı bir insan.
Huğlu olur da silah sanayi hakkında bilgi alınmaz mı? Huğlu Kooperatifi başkan yardımcısı ve sempatik yönetim kurulu üyesi ile beraber Huğlu yapımı silahların sergilendiği gösteri odasını gezdim. Şahane, kaliteli, estetik ve anlamlı tüfekler. Bu arada 30 Ağustos silah atış festivaline davet edildim ve inşallah gideceğim bu festivale. Dünyanın dört bir yanından gelen silah meraklıları festival alanında atış gösterileri yapacaklarmış, şimdiden okuyucularıma duyurulur.
Doyulmaz insanlık ve üretim merkezinden ayrılarak Derebucak ilçesine oradan da kayaların arasından su çıkan Balatini Mağarası ziyaretimde Kocaçay Deresine kadar indim. Derebucak’tan mağaraya giden güzergahta mevcut yazlık dinlenme kampları enteresandı.
Kısacası Konya potansiyelinin farkında değil. Dinlenmek için ta uzaklara giden Konyalıma tavsiyem buraları da görsünler. Temiz hava, organik gıda ve doğaseverlere duyurulur. Tahir Başkan’a da doğduğu belde için elbette diyeceklerim vardır ancak projelerimi yüz yüze görüşmek dilerim.
Kalın sağlıcakla…