Efendim! Bugün 12 Aralık… Önemli bir gün yani… Nereden bileceksiniz ki daha söylemedim! Demem o ki, Yoksullarla Dayanışma Haftası 12 -18 Aralık arası…
Şimdi Dünya Yoksullarla Dayanışma Haftası'ndayız ya, bu durumda ne yapmak gerekiyor, nasıl davranacağız, nasıl dayanışacağız, işte orasını bilemiyorum. Kim kime yardım edecek? Kim hangi yoksulun elinden tutup kaldıracak?
Ya da bu yoksulluğu kurtarmanın yolu tarım mı, ziraat mı yoksa sanayi mi? Bunları mı çözmeye çalışacağız? İyi de kardeşim, ben ne anlarım bu işlerden yahu? Çıksın bir zengin, kursun bir fabrika, versin işçisinin hakkını teri kurumadan, düzelsin gitsin ortalık…
Ne de kolay söyledim değil mi? Böyle deyince sanki şakkadak yapıldı gitti, işsizlik bitti, akil insanlara gerek kalmadı öyle mi? Allah devletimize zeval vermesin! Başımızdakilere de daha çok çalışma azmi versin, ne deyim!
Bugün de küresel ısınmadan, çevre kirlenmesine, silahlanma yarışından, bölgesel savaşlara, kişisel özgürlüklerden kurumsal demokrasiye kadar birçok talep ve bela saymak mümkün. Ama bunların içinde ilk çözülmesi gereken şey, yani tüm dünyanın, özellikle de geri kalmış dünyanın baş çelişkisi, yoksulluk ve bunu üreten işsizlik...
Terörizmin belki önemli sebeplerinden birisi bu işsizlik… Derler ya “işsizin patronu şeytan, kazancı ise kan ve gözyaşı!” Öyle de değil midir yani? İşsizlik, çalışma hayatının üzerine çöken bir kâbus değil mi?
Ülkemizde çalışma çağındaki nüfus yaklaşık 48 milyon. Bu nüfusun ancak yüzde 48'i iş gücüne katıldığını var saysak ve bunların dışındakiler de yoksulluk sınırı altında olsa; o zaman yine sonuçta sisteme olan nefreti körüklemez mi?
Yoksulluk, paraya, mala mülke sahip olmama hali... Ya da, yoksulluk, en alt seviyesi itibariyle, bir lokmaya ve bir hırkaya muhtaç olma hali ise; YOYAV (Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı) ya da adları nasıl ifade ediliyorsa bazı vakıf kuruluşlarının, sanırım kuralcılıktan çıkıp, gerçeklere inmesi gerekir.
Kutlamanın adı yoksullarla dayanışma haftası olarak içinse; bu etkinlikler çerçevesinde belediyeler, vakıflar, dernekler toplantılarını, lüks otel salonlarından veya lüks sitelerden çıkarıp birazda tabana ta derinlere, kenar mahallelere inseler diyorum! Genellememden kimse alınmasın!
Sakat haliyle çalışıp, çocuğuna servis parası, konuşamayan karısına tedavi parası bulmaya çalışan genç bir delikanlı gördüm! “Açlık en akıllı balıkları bile oltaya getirir” diyor ya Goethe... Ama unuttuğu bir şey var. Türk insanının akrep gibi kuyruğunu nasıl dik tutmaya çalıştığı…
Selam ve muhabbetle…