Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel’den anlatanlar, Demirel, vatandaş sıkıntıya düştüğünde, sıkıntı çekmeye başladığında, ne yapılması lazım diyenlere, “Ahaliye sormak lazım” derdi diyorlar.
Ahali bir yerin yerlisi demek.
Ev ahalisi denildiğinde, o hanede, o evde yaşayanlar, Konya ahalisi denildiğinde Konya’da yaşayanlar anlatılır.
Osmanlı döneminin tellalları, bir şey duyurduklarında,” Eh Ahali!” diye başlarlardı söze…
“Ey ahali duyduk duymadık demeyin!” cümlesiyle de söyleyeceklerine giriş yaparlardı.
Konya’nın derdini kim bilir?
Konya ahalisi!
Yani Konya’da yaşayanlar!
Konya’nın derdini Aksaray’a, Karaman’a, Afyon’a, Isparta’ya, Niğde’ye soramazsınız!
Her dağın dumanı ayrı diye ondan söylenmiş!
Ahalinin halinden ve dilinden anlamak, yöneticilerin ve siyasetçilerin özellikle onlardan feraset sahibi olanların işi. Onlar soracaklar! Onlar deşecekler! Onlar ortaya çıkaracaklar meselenin aslını özünü ne olup ne olmadığını!
Kimi ahali içinden geldiği gibi konuşur, sayar döker ne varsa!
Kimi ahali suskundur, sessizdir.
Açmaz ağzını, bazen tek bir kelam etmez!
İster ki ahalinin yanına gelen, içine giren ahali konuşmadan bakar bakmaz görsün, anlasın, bilsin onun halinden!
Halimizden memnunuz diyenlerin dahi; Nemli ve dolu-dolu gözlerine, gözyaşlarını tutamayanlarına… Boyunlarını bükenlerine…Duruşuyla gör halimi diyenlerine…Zayıf ve titrek seslerine bakmaktır, insanları yüzünden ve halinden okumaktır ahaliye sormak!
*****.
Ahaliye sormak oldukça zengin ve geniş bir kavramdır.
Feraset ve işin inceliği ahaliye sorarken belli olur.
Batı beden dilini keşfedeli, beden dili üzerine ahkam kesmeye başlayalı çok olmadı.
Ahaliye sormak…
Ahalinin gönlünü almak…
Ahalinin arasına karışmak…
Ahaliyi dinlemek…
Ahaliye danışmak bizim geleneklerimizden…
Ahaliye soran…
Ahaliye danışan…
Ahaliye karışan siyasetçilerin yıldızları hep parladı.
Unutulmayanlardan oldular.
Ahali ne bilir, bilirsek biz biliriz, ahaliye sormak gerekmez diyenlerin ise adlarını bilen yok, hatırlayan, anan yok!
Ahali hiçbir şeyi unutmaz! Ne yediği ayazı ne boşa geçirdiği baharı yazı ne siyahı ne beyazı!
Rahmetli Demirel gibi, ahalinin dilinden anlayan siyasetçiler, ahaliye sorarlardı!
Ahali ile aralarına duvar örmezlerdi.
Ahali açım diyorsa…Ahali işim yok diyorsa…Ahali aşım yok diyorsa…Ahalinin derdine derman olunmuyorsa, ahali halini soranın kapısını çalar!
*****
Feraset sahibi olan yöneticiler, bakar bakmaz, daha ahali konuşmadan, iki kelam etmeden anlar ahalinin durumunu.
Her siyasi partinin içinde feraset sahibi insanların bulunduğuna ve var olduğuna emin olun!
Ahali hakikatleri saklamaz, bir şekilde anlatır, döker içini! Yeter ki onu bir anlayan olsun, dinleyen olsun!
Ahaliye sorulmadığı içindir ki, ahali;
Beni dinleyen yok…
Beni anlayan yok…
Beni gören yok…
Beni duyan yok diyor!
Ahaliye sormak lazım diyen rahmetli Demirel, tamda bu sıkışık zamanda, bu içinden çıkılmaz ortamda, ahali ile ahalinin durumunu sorması gerekenler arasındaki kapalı kapıyı aralıyor!
Sor ahaliye, yol haritanı öyle çiz diyor!
Ahaliye sormadan olmaz! Ahaliye sormazsan bilemezsin diyor!
Ahaliye sormadın mı, bir arpa boyu yol gidemezsin hatırlatmasını yapıyor!
Ahaliye sorduk, herkes mutlu, herkes mesut, herkes hayatından memnun yaşayıp gidiyorlar, gece-gündüz dua ediyorlar diyen işgüzarlar, yalancılar, göz boyayanlar dünde vardı, bugün de var, aldanmayın, kanmayın, inanmayın bunlara diyor!
Asıl mesele kim dinliyor, kim kulak veriyor, kim dikkate alıyor?
*****
Ahali dediğiniz kim?
İşçi, çiftçi, köylü, esnaf, emekli, memur, gençler, işsizler, asgari ücretliler…
Yani rahmetli Demirel’in benim çiftçim, benim köylüm, benim emeklim diye anlattığı o kesim!
Yani ahali…
Kim mi ahali?
Ürünü para etmeyen, mazota, gübreye, tohuma güç yetiremeyen…
Pazara gidip tencereye koyacak bir şey almak için karanlık basmasını, pazarın dağılmasını bekleyen…
Evi barkı olmayan…
Eski model bir arabası dahi bulunmayan…
Artık hayal kurmayı bırakan…
Asgari ücretle geçinmek için çırpınan…
Kredi kartının limitlerini zorlayan…
Ev kirasını veremeyen, faturalarını ödeyemeyen, çocuğuna harçlık veremeyen…
Dükkân kirası, elektrik ve doğalgaz faturalarına güç yetiştiremeyen…
İflas eden, dibe vuran, kendine uzanan el olmayan…
Üniversite kazanan çocuğunu elindeki imkanlarla okutamayan…
Kalacak yurt bulamayan…
Fahiş ev kiraları yüzünden ev tutamayan…
İş arayan, Suriyeli sığınmacılar kadar iş bulmada şansı ve önceliği olmayan…
*****
Ahali ne çektiğini bilmez mi? Ahali ne durumda olduğunu bilmez mi? Ahalinin halini sormayacak mısınız? Yazmayacak mısınız? Dile getirmeyecek misiniz? Güllük gülistanlık ne kaldı?
Garibim ahali, tuttuğu dallar elinde kaldığına mı yansın, çıkmadık canda bir umut diye çaldığı kapılardan geri çevrildiğine mi?
Ne yapsın ahali? Evde kalsa duvarlar üstüne-üstüne geliyor. Dışarı çıksa her şey ateş pahası! Cebinde parası yok dahası!
Bu ahali ne yapar ne eder ne yer ne içer! Demese de söylemese de dilinden, halinden, ahvalinden anlamak lazım. Her hâlükârda, ahaliye sormak lazım!