Van ili Çatak ilçesinde lisede görev yapan bir erkek öğretmen, aynı okulda çalışan bir kadın meslektaşını, 20 Mayıs doğum günü dolayısıyla sarılarak tebrik eder. Bu kutlama burada kalmaz. Aynı okuldan iki öğretmen, birbirlerini kutlayan öğretmenleri idareye şikayet eder. Okul müdürü, yaşanan görüntülerin uygunsuz olduğu iddiasıyla 2 öğretmen hakkında idari soruşturma açılmasını talep eder. Van Valiliği, 2 öğretmen hakkında soruşturma izni verir. Bunun üzerine Van Milli Eğitim Müdürlüğü Disiplin Kurulu, olayın araştırılması için müfettişler görevlendirir. Okula gelen müfettişler hem kamera kayıtlarını inceler hem de öğretmenlerin savunmalarını alır. Aynı zamanda Çatak Kaymakamlığı da öğretmenlerden hem savunma ister hem de Çatak Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunur.
Savcılık "Sarılmak suç değil" diyerek kovuşturmaya gerek görmezken Milli Eğitim Müdürlüğü, yapılan savunmaları disiplin yönünden yeterli görmeyip sarılmayı “uygunsuz” bulur ve kadın öğretmene aylıktan kesme, erkek öğretmene de sürgün cezası verir.
Gazetelere yansıyan haberin özeti böyle. Olay gazetelerde yazılanlardan ibaret ise orta yerde suç unsuru olarak karşıt iki cinsin birbirine sarılması var. Olayın perde gerisinde başka neler var? Belki de adı geçen öğretmenlerin senli-benli konuşmaları, çok sıkı fıkı olmaları okulda ayyuka çıkmış, ilişkileri birlikte çalıştığı diğer öğretmenleri rahatsız etmiş olabilir. Bunları bilmiyoruz. Çünkü gizli yürütülen disiplin soruşturmasının içeriğini bilme imkanımız yok. Farz edelim ki ikili, ilişkilerini ileri boyutlara taşımış olsunlar. İkilinin hal ve tavırları, eğitim ve öğretimi engellemiş, okulun sosyal barışını bozmuş, öğrencilerine kötü örnek olmuş olabilir mi? Böyle bir durum varsa da gazetelere yansımış şekliyle haklarında böyle bir isnat yok. İlçe kaymakamının yaptığı suç duyurusuna da savcılık “Kovuşturmaya gerek olmadığına” dair karar vermiş.
Kameralarla tespit edilen sarılarak tebrik etme eylemini savcılık, suç olarak nitelendirmeyerek doğru karar vermiş. Zira birbirlerinden şikayetçi olmadıkları müddetçe karşıt cinslerin birbirleriyle sarılmaları ve kucaklaşmaları, birbirlerini öpmeleri, nikahsız birliktelik yaşamaları, aynı evi ve aynı ortamı paylaşmaları kanunlarımıza göre suç değil. Din, nikah düşen karşıt cinslerin birbirlerine sarılmalarını, senli benli olmalarını uygun görmez. Halkımızın ekserisinin ahlak anlayışı da tıpkı dinin görüşü gibidir. Örf ve âdetlerimiz de din ve ahlak anlayışımız çerçevesinde şekillenmiştir. Nikahsız birliktelikler kanunen suç olmasa da toplum bu tür birlikteliklere pek sıcak bakmaz.
Evlenmelerinde sakınca olmayan, birbirine nikah düşen iki kişinin gizli veya alenen sarılmalarını sıcak karşılayan biri değilim. Bırakalım nikah düşen karşıt cins ile sarılmayı, toplumun büyük bir kesimi -ben dahil- umum içinde eşiyle dahi sarılmaz. Nerede, evli olmadığı halde birbirine sarılan birilerini görsem garip karşılarım. İçimizde yaşayan birçok kişi de bu durumu benim gibi değerlendirdiğini düşünüyorum. Ama içimizde sayıları azımsanamayacak bir kesim daha var ki sarılmayı garipsemez. Bir kesim bu durumu dine, örfe ve genel ahlaka mugayir görürken diğer kesim sakınca görmüyor.
Bu durumu sadece din, örf ve ahlak sınırlandırmaz. Toplumdan topluma değişse de kişilerarası ilişkilerde alan kavramı ta 1966 yılında Edward T. Hall tarafından tanımlanmıştır:
Mahrem alan: Bedenimizden 45 cm kadar uzaklığı eder. Bu alana anne-baba, eş, sevgili ve çocuk gibi yakın akrabalar girer.
Kişisel alan: 45-120 cm.lik bir mesafedir. Dost, arkadaş, yakın ilişkide olunan ve hoşlanılan kişilerin kullandığı alandır.
Sosyal alan: 120 cm ile 2 metrelik bir alandır. Bu alan kişisel olmayan ilişkilere ve nezaket ilişkilerine ayrılmıştır. Yeni tanışılan ya da az tanınan kişiler ile sosyal aktivitelerde, resmi işlerin yürütüldüğü iş görüşmelerinde, alışveriş vb. durumlarda kullanılır.
Kamusal Alan: 2 metreden daha uzak bir alanı kapsar. Tanınmayan kişiler topluma açık olan bu alanda tutulmaktadır.
Yazımı biraz uzatmış olsam da olması gerekeni ifade etmeye çalıştım. Yeniden Van Çatak’taki lisede cereyan eden sarılma olayına ve bunun sonucunda verilen disiplin cezalarına gelirsek, bu olay savcılık ve disiplin soruşturması boyutuna getirilmemeliydi. Okulun müdürü, bu duruma vakıf olduğu zaman tarafları odasına alarak bir görüşme yapmalıydı. Onlara bölgenin hassasiyetini anlatmalıydı. Okul ortamında ilişkilerde belirli mesafenin korunması gerektiği üzerinde durabilirdi. Fakat okul müdürü bu olayı disiplin yönünden çözme yoluna gidiyor. Bu tür meseleleri savcılığın ve disiplin soruşturmasının çözmeyeceğini bir yönetici bilmeliydi. Kimse kusura bakmasın, bu olayda sarılma eylemini gerçekleştirenleri şikayet eden iki öğretmen, bu meseleyi ilçe boyutuna taşıyan okul müdürü, iddiaları ciddi görerek soruşturma açılmasını teklif eden milli eğitim, inceleme ve soruşturmaya onay veren valilik ve adli bir vaka gibi savcılığa suç duyurusunda bulunan ilçe kaymakamlığı, tabir yerinde ise ahlak bekçiliğine soyunmuşlardır. Ezcümle, bu mesele bu boyutlara getirilmemeliydi ve böyle çözme yoluna gidilmemeliydi. Çünkü bu mesele böyle çözülmez.