Seçimler bir grup, sivil toplum veya siyasal parti içi ideolojiyi, fikri, hedefi, davayı; daha doğrusu bir misyonun hedefi, hedef projeyi uygun zemine yerleştirmek için “kendi içinde ekip oluşturma” işidir. Eylem grupları için proje doğru olur ancak ekip yanlış olursa bunun hedefe ulaşması pek kolay olmaz. Böylece de harcanan emek ve insan kaynakları boşa çıkar. Özellikle de rakibi çok olan (siyasi partiler gibi) misyonlar için bu durum daha da belirgindir ve ekip başarısızlığından kaynaklanan yanlışlar çoğu zaman misyona yüklense de başarısızlık ekibe yüklenmelidir.
Bu anlayış şu an ülkemde olanlar için geçerlidir. 15 Nisan Referandumu bitti, AK Parti de yeni dönem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partinin dönüşü ile başladı. MKYK ve MYK gençleştirilerek yenilendi ve önümüzde ki günlerde kabine revizyonu bekleniyor. Devamında tüm illerde parti kongreleri yapılacak ve muhtemelen tüm illerin teşkilatları yenilenecek yönetimler ve il başkanları seçimle gelecek.
Geçmişte de yapılanda bu değil miydi diye soranlarınız olabilir. Cevaben “öyle değildi”dir. Bazı yerlerde seçimle, çoğu yerde atamalarla parti yöneticileri belirlendi. Bu konu çok tartışılıyor. Yani “parti yönetimleri atama ile mi seçimle mi gelsin” şeklinde ki tercihlerde çoğunlukla “seçimle gelsin” anlayışı öne çıkıyor.
Buna diyecek bir şey yok denebilir ve demokrasinin kuralları, hele de ülkeyi yönetecek siyaset kurumunu olan partilerde daha da geçerli kılınmalı. Ancak bu kuralın çalıştırılmasından ziyade “Ülkemde ki siyaset kurumlarının tüzük farklılıkları bir yana siyasi kurumların açılımı, partilerin temel değerleri, insana bakışları, devletin kuralları ve kurumsallıklarının yapılanmasında ki seçenekler halen o kadar zıt ki, bu durumları parti yönetimleri seçimle mi ya da atamayla mı gelsinden daha ötede üzerinde durulması gereken bir konu olarak bu milletin önünde duruyor”.
Devlet ve sivil toplumların çoğu halen yapısında eskiden beri yerleşmiş sinsi ve kurumsallaşmış kirlerinden arınmış değildir. Hele de 15 Temmuz ihaneti çetelerin geride kalan karanlığı aydınlık gören, satıldığının ve kullanıldığının farkında olmayan, çıkar çığırtkanlarının reveçta olduğu, “dava ve temel insanlığın değerlerinden mahrum”, kimi satılmış, kimi kullanılmış tayfalarının temizlenmediği bir ortamda özellikle “AK Parti” misyonunda bir yönetime “seçim” yakışmaz. Taa ki, marazlı kursaklar, garezli yoldaşlar, devletin kenesi olmaktan, ideolojik sapıklıklardan kurutulana kadar bu böyle olmalı.
AK Parti bu dönemde yeni il yönetimleri için daha itinalı olmalı, parti yöneticisi olacakların yedi şeceresini araştırarak görev vermelidir. Yuvalanmış fesat odaklarının yönetimleri ele geçirecek odaklanmaya fırsat vermemelidir.
Fitne iki yüzlüdür. Hz. Alinin dediği gibi “iki yüzlünün dilinde tat, kalbinde fesat gizlidir”. Bunca badire atlatmış bir ulvi dava, seçim oyunun düşmemelidir. Aman ha! Bu bir geçiş dönemidir ve il ve merkez yönetimlerinde yer alacakların tespiti geçen dönemlerden daha önemlidir.
Yapılması gereken mümkünse, seçim yerine atama olmalıdır. Yada göstermelik seçimler yapılarak her şeyden önce “halkla kaynaşma yeteneği olan, kabuğunu yırtmaya talip, statükocu değil yenilikçi ve gelişimci, genç olmasa da gençlik ruhu taşıyan, özgüveni ve aklı yüksek, kibirsiz, mütevazi; israfsız, görgülü, maddeye ihtiyaç duymayan, nazik, deruni dili, gani gönlü olan; yiğitler yiğidi” yönetimler istiyoruz.
Bu da tamam ancak misyonsuz, davayı taşıma yeteneğinde olmayan, sırtı ve alnı terleyenleri hazmedemeyen, zenginler sofrasından kalkmayan, davası sırtına yük olmuş, yemekten göbeği yağlanmış, yeteneği kendinden meçhul taşıyıcılar olursa vay halimize; yan ağla, dön ağla.
Biz diyeceğimizi dedik sıra sizde Sayın Reis’im ve dava arkadaşları.