Ramazan sevincini, şehitlerimize rağmen yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz.
Hayat böyle bir şey..
Bir tarafta sevinç ve üzüntü, diğer tarafta ise acı, keder ve gözyaşı…
Rabbim Müslümanları her yönden sınıyor ve imtihan ediyor.
Ramazan demek “oruç” demek…
Oruç ise sabır gemisine binenlerin açıldıkları bir derya…
***
Hz. Mevlâna, Divân-ı Kebir’inde oruçla ilgili şunları ifade ediyor:
“Ey gönül! Oruçlu iken Allah’a misafirsin; sana gökyüzü sofrası yakışır!
Sen, bu mübarek ayda cehennemin kapısını kapadın! Böylece sen, cennetten binlerce kapı açarsın!
Topraktan, ateşten, sudan, rüzgârdan dikilmiş olan beden hırkasını çıkar, at!
Can, aşkın kapısına geldi de; “Beni affet; sen, özürlerin canısın!” diye yalvardı!
“Ey aşk!” diye sızlandı. “Bu ayda özrümüzü kabul et; hata ettik!”
Aşk da, gülerek cana dedi ki: “Senin elini tuttum! Biliyorum ki sen, elsizsin, ayaksızsın!
Hekimim; ben, sana perhize girmeni emrettim! Çünkü sen, bu korkunun ve ümidin hastasısın!
Perhize gir de, sana bir şerbet yapıp sunayım; onu içince sen, hiç kendine gelmeyesin!”
Sustum; artık bunu aşk anlatsın! Çünkü onun gözü, canlara can katar!
***
Ramazan ayında gereği gibi oruç tutarsan, senin vücut toprağını altın ederler. Senin fani varlığını
taş gibi ezerler de göğe sürme yaparlar. İftar vaktinde yediğin yemek lokmasının her biri, birer
mânâ incisi olur. Ramazan’da yemekte, içmekte, kötü söz söylemekte, kötü iş işlemekte sabırlı
olduğun için, bu sabır, senin manevî görüşünü artırır, gönlünün gözünü açar.
***
Bir fotoğraf vardı. Her Ramazan’da o fotoğrafı hatırlarım.
Afrika’da açlıktan ölmek üzere olan bir kız çocuğu ve o çocuğun arkasında leş yiyen bir
akbaba…
Afrika doğumlu Kevin Carter adlı foto muhabiri tarafından Güney Sudan’da 1993 yılında
çekilen o resim, o resmi çeken gazeteciye, dünyanın en prestijli gazetecilik ödüllerinden olan
Pulitzer Ödülü’nü kazandırdı.
Fakat…
Ödül alınan o fotoğraf dünyada büyük bir tartışma meydana getirdi. Kızın akıbeti bilinmiyor. Bu
tartışmalara daha fazla dayanamayan ve ruh sağlığı bozulan Kevin, doğduğu şehir
Johannesburg’ta bir kamyonetin içinde egzoz gazı basarak intihar etti. Arkasında bıraktığı
mektupta şunlar yazılıydı:
“Çocuğu kurtarabilirdim. Makinamı bırakıp onu kucağıma alıp, yardım çadırına
götürebilirdim. O an sadece gazeteci olduğumu düşünüyordum. Şimdiyse önce insan
olduğumu.”
Her gazeteci için ibretlik sözdür, Kevin’in mektubundaki son sözleri.
***
İsviçre’de o Afrikalı kız çocuğu için 1994’lü yıllarda referandum yapılıyor:
“O zenci çocuğa yardım edelim mi, etmeyelim mi?” diye.
Referandumdan “Hayır. Yardım etmeyelim” sonucu çıkıyor.
Ahiretin tarlası olan bu dünyada insanlar birey olarak, toplum olarak ve cemiyet olarak imtihan
edildikleri gibi halk olarak ve millet olarak, ümmet olarak da imtihan edilmektedirler.
Ah Batı!
Ah vicdan!
Neredeysen çık ortaya…
Vicdansız Batı, merhamet yoksunu Avrupa ve adaletten mahzun bir Batı dünyası!..
AZİZİM DİYOR Kİ…
Akbaba arkasında o Afrikalı kız çocuğunun sesiz çığlığına kulak tıkayan Avrupa, Afrika’da günde
8,500 bebeğin açlıktan öldüğünü nereden bilecek?
Tok olan açın halinden hiç anlar mı?..