Yazılarımda zaman zaman akla atıfta bulunduğum için, beni çok akıllı biri sanmayın.
Ya da kendisini çok akıllı sanan ukala birisi olarak değerlendirmeyin.
Kendi kendine yetmeye çalışan, vasat bir insanım sonuçta.
Fakat çok sorgularım.
Çok tefekkür ederim.
Söylenen hiç bir şeyi, akıl süzgecimden geçirmeden onaylamam.
Vasat aklımla her şeyin doğrusunu eğrisini çözebilir miyim?
Elbette hayır.
O zaman da işin uzmanına danışırım. Bilmediklerimi, bilenlerden öğrenirim.
Herkesin, her zaman bir usta öğreticiye ihtiyacı olabilir.
İnsanlar fındık kadar aklıyla her şeyi bilecek değil ya.
Allah, dileseydi bizleri de diğer canlılar gibi, içgüdüleri ile hareket eden canlılar olarak yaratabilirdi.
Ama bizleri akıl nimeti ile şereflendirdi.
Bunun bir anlamı yok mu?
Allah bizlere akıl nimetini verirken, bizden, aklımızı kullanmamızı istiyor.
Yani akıl, bir aksesuar değildir.
Vitrin süsü de değildir.
Kiraya vermek için de verilmemiştir.
Allah Kur'an’da, aklımızı kullanmamız için defalarca uyarıda bulunuyor.
Mesela Enam Sûresi 80. Ayette “...hiç düşünmez misiniz" diyerek bizi uyarıyor.
Bakara Sûresi 219. Ayette de “...İşte böylece Allah, size ayetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz” diyor.
Kur'an'da defaatle aklın kullanılmasına vurgu yapılıyor.
Öyleyse neden, Müslümanların “gassalın önündeki meyyit gibi olması" istenir?
Tasavvuf yolu güzel bir yoldur. Tasavvufun, hayatımıza yön veren temsilcileri olan tarikatler de dinimizi daha iyi yaşamak, İslâm ahlakı ile ahlaklanmak için yol gösteren kuruluşlardır.
Selçuklu ve Osmanlı’da tarikatlerin üstlendikleri rolleri de biliyoruz.
Bir küçük beylikten, 600 yıl hüküm süren imparatorluğa giden yolda erenlerin, bilgelerin, canların katkıları nasıl inkar edilir?
Maksadım ukalalık değil. Bu güzel ve kutlu yolları eleştirmeyi de düşünüyor değilim. Maksadım; uygulamadaki (varsa) bazı yanlış anlamaların düzelmesidir.
Bir değerli kardeşim, sosyal medyada dergâhının ve tâbî olduğu efendisinin adını yazarak “tövbe kapısı” demiş.
Ben, Allah’tan başka tövbe kapısı olduğunu bilmiyorum.
İşte “aklımızı kullanmalıyız” derken bunu anlatmak istiyorum.
Bir başka kardeşimiz de, telefonla bir mürit arkadaşı ile konuşuyor. Vedalaşırken “efendime emanet ol" deyince “bu insanlar akıllarını kiraya vermişler” dedim.
Elbette kötü örnekler emsal teşkil etmezler. Ama uyarılmaz ise, kötü örnekler doğru gibi yerleşmez mi?
Düşünmeyenler, akletmeyenler, sorgulayıp “Bu işin doğrusu neymiş" demeyenler yanlışlara doğru gibi inanmazlar mı?
Umarım haddi aşmadım.
Aklını, akıllıca kullanan kullardan olalım inşallah.