İstanbul Fındıkzade semtinde ikamet ederken, Kadı Beyzâvî’nin (ö.1286) Envârü’t-tenzîl adlı meşhur tefsirini mütalaa ediyordum. Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi vesellem) bir hadîs-i şerifte meâlen, “Eğer ahmaklar olmasaydı, bu dünya helâk olurdu.” buyurduğunu okudum.
Onun için akıllı ve ahmak olmanın ölçüsü vardır. O da, akıllı insan ölümden sonrasına yatırım yapar. Ahmak insan ise, sadece dünyaya yatırım yapar. Bir gün Peygamber Efendimiz (aleyhisselâtü vesselâm), Eshâb-ı kirâmla (radıyallahü anhüm) birlikte oturuyorlar. “Ey Eshâbım, akıllı olun!” buyurmuşlar. Bir tanesi “Yâ Resûlallah, nasıl akıllı olacağız? diye arz etmiş. Mübarek Efendimiz, “Ölüme ve sonrasına hazırlanan akıllıdır.” buyurmuştur.
İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde doktora yaparken danışmanım Prof. Dr. Ahmet Subhi Furat Bey’in odasındaki bir tezde, büyük âlim el-Kisâî’nin (ö.805) hayatı ve eserleri ele alınmıştı. Bu tezin bir sayfasında, bu âlimin hayatının son saatlerini yaşadığı ve ölüm döşeğinde hüngür hüngür ağladığı, talebelerinin ise bu üzücü durumun sebebini merak edip hocalarına, “Hocam niçin ağlıyorsunuz? Yoksa ölümden mi korkuyorsunuz?” diye sorduklarında, hocalarının talebelerine “Hayır yavrularım. Ölümden korkmuyorum. Öleceğime de üzülmüyorum. Ölümden sonra başıma geleceklerden korkuyorum ve ona ağlıyorum.” diyerek çok anlamlı ve ibretlik bir cevap verdiği yazılı idi.
Kabir dört duvar, simsiyah. Sübhânellah! Ne hanım var, ne çocuk, ne para, ne banka!.. Ne kaldı geriye? İşte amel-i sâlih, âhirete yarar olarak ne varsa. Verdiğin üç beş kuruş, kıldığın namaz, yaptığın iyilikler, yaptığın kötülükler, hepsi önüne gelecektir. Demek ki, biz dünyadan kâr olarak, kazanç olarak, servet olarak en sonunda bunları götürebileceğiz. İşte bu kadar. Peygamber Efendimiz, “Dünyalık olan şeylerin Allah indinde sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfire bir yudum su vermezdi.” buyurmuştur. Bütün insanları kandıran ve aldatan, dünya denilen şey hayaldir. Allahü Teâlâ için harcanan mallar ise, dünyalık değil, âhiretliktir.
Dünyâ, ednâ kelimesinin müennesi (dişisi) olup,, dünüv veya denâet mastarlarından gelmektedir. Birincisi, çok yakın manasınadır. İkincisi ise, alçak şeyler manasınadır. Kur’ân-Kerîmde kötü denilen dünya, haram ve mekruhlardır. Mal kötülenmemiştir. Çünkü Cenâb-ı Hak mala hayr adını vermektedir. Bu sözü ispat eden vesika, İbrahim aleyhisselâmın malları olup, yalnız yarım milyonu sığır olmak üzere, davarları, ova ve vadileri dolduruyordu. Görülüyor ki, islâmiyet dünya malını kötülememektedir. İbrahim aleyhisselâmın bu kadar zengin olması, bunun ispatıdır.
İnsan kötü ve anlamsız bir hayat yaşamak, diğer insanlara zulmetmek ve gösterişte bulunmak için değil, dinine ve insanlara faydalı olmak, vatanına ve milletine hizmet etmek, namus ve şerefini korumak için zengin olmalıdır. Parayı cebine koymalı, fakat paranın sevgisini kalbine koymamalıdır