Akören MYO, yine Uğur İbrahim Altay ve Çimento’nun yeni yüzü

Uğur Özteke

Bugün şehir ve insanımız adına üç ayrı güzel konuyu bazı detayları ile köşemize taşıyacağız. “Biz güzellik istemiyoruz” diyenler bugün bizi okumayabilirler.

AKÖREN ALİ RIZA ERCAN MYO’DA UNUTULMAZ SAATLER

Gazetecilik mesleğinde belli bir noktaya geldikten sonra bazı dostlar kurum ve kuruluşlar, paneller, konferanslar, söyleşiler için bizleri davet etmeye başladılar. Ve önceki gün olduğu gibi belli bir yere geldik ve bizi davet edenlere yaşadıklarımızı anlattık. Ve onlar da yeni bir heyecan uyandırmaya başladık. Ben buna “tecrübe” diyorum. Ve biliyorsunuz ki dünyada en pahalı şey “tecrübe”. Ha bizde ise bunun adı yaşlılık.

Allah’a çok şükür ki mutlu, huzurlu, heyecanlı ve de 7 gün 20 saat ayakta durabilen bir yaşlıyım.  Hatta bizim Kerem İşkan’ın tarifi ile “İhtiyarım”…

Bir süre önce Selçuk Üniversitesi Akören MYO’dan Metehan Ortakarpuz gelmiş, okulda öğrencilerle tecrübe paylaşımı söyleşileri yaptıklarını ve bizi de buna davet ettiğini söylemişti. Bu davete düşünmeden “peki” demiştik.

Ve salı günü bizim gibi bir diğer konuşmacı olan 30 yıllık sigortacı, yanılmıyorsam 3 yıllık da dönerci ama hepsinden öte ve öncelikli fanatik Konyaspor’lu Ekrem Coşkun ile düştük yola. Yanımızda Selçuk BESYO’dan Selçuk Buğdaycı hocamız da vardı.

Bir yanda gazetecilik “yaşam kaynağımız” diğer yanda Konyaspor. Ama burada küçük bir detay daha vardı.

Kusura bakmayın da bakıyorum bugünlerde herkes Konyasporlu. Maşallah.

Ama bizim için Konyaspor sadece bu yıl başarılı olduğu için Konyaspor değildi ki.

Biz 70’li yılların siyah-beyazlı Konyaspor’u, yeşil-beyazlı İdmanyurdu’lu günlerinden Konyasporlu idik. Hani o milletin tüpünü satıp otobüs parası yaptığı, polisten cop, rakipten tuğla yediğimiz günlerin Konyasporlusu idik.

Dedik ya bugün öyle kolay Konyasporlular var ki. Biz kenara çekildik şimdilik onları seyrediyoruz.

Biz bunları konferans dönüşü Zühtü Coşkun, Mustafa Küçüksöker, Metin Ortakarpuz ve Orhan Gündüz abilerimle de konuştuk.

Anlayan ne demek istediğimizi buradan çıkarsın.  

Neyse gelelim Akören’e.

Her şeyden önce bizi yaklaşık 150 akıllı ve diri hatta uyanık öğrenci ile karşı karşıya getirip dertleşmemize vesile olan vizyonlu okul müdürümüz İlhan Asiltürk ile ekibine teşekkür ederiz.

Söyleşi bizim ve Ekrem abi için muhteşem oldu. Herhalde 2.5 saat konuştuk. Çok konferansa gitmiştim. Bazılarında öğrenciler sıkılır arka sıralardan yavaş yavaş tüyerlerdi. Okul yöneticileri ile vedalaştıktan en az yarım saat öğrencilere imza vermekten bahçeden çıkamadık.

Bir kez daha okul yöneticilerine ve bizi dinleyerek sohbetimizi renklendirme şansını veren gençlere yürekten teşekkür ediyorum.

UĞUR BAŞKAN’I NİYE SEVİYORUM?

Bu şehirde hiç kimse sütten çıkmış ak kaşık değil?

Fesatlığımız tescilli.

En iyi Müslümanlık yarışında(!) hep birincilik kürsüsünde olmamıza rağmen (!) gıybeti asla elden bırakmayan insanlar olarak ne zaman bir belediye başkanı, siyasetçi ya da isim için iyi desek o gün en az iki kişi “kötü” bir duyumdan söz eder.

Buna rağmen bizi yöneten isimleri genelde sevdiğim gibi Uğur İbrahim Altay’ı da seviyorum. Hem de çok seviyorum. 

Tamam, eksikleri olabilir, hatası da olabilir. Evliya mı yani? Ne kadar çok ve riskli iş yaparsan o kadar hata yapma kadar doğal bir şey yok mu?

Ama Başkan inanın çok farklı bir vizyona sahip.

İki hafta önce lise öğrencileri için Çanakkale projesini gururla yazmıştım.

Bugün de bizim “çırak, kalfa” dediğimiz sanayilerde kirin, pasın, tozun çamurun içinde ekmek parası için meslek edinme adına dayak yiyen küfür işiten itelenen kakalanan sanayide çalışan insanlara yaptığı önce sosyal ve bu tesis içinde de spor salonlarından dini eğitime kadar Türkiye’de bir ilk olan insan kazanma projesine şahitlik ettik.

Keşke basın olarak biz buna “Sanayi çalışanlarına sosyal tesis” demeseydik.

Bu Türkiye’nin kangren olmuş en hassas sosyal bir yarası.

O sosyal tesisten dört durak aşağıdaki kırmızı lambalı yerlerde bu çırak kalfaların halini, bunların geleceklerinin nasıl teslim alındığını bir bilseniz bu projenin anlamını daha iyi anlayabilirsiniz.

Neyse Uğur Başkan’a, ekibine ve bu projeye karşılık beklemeden para almadan destek veren Elmas Kur’an Kursu yöneticilerine teşekkür ederiz.

ÇİMENTO BENİ YİNE ŞAŞIRTTI

Bizim Çimento Fabrikası’na üç yılda bir mi beş yılda bir mi uğrarım. O da çağrılırsam öyle giderim. Hani bizde bir söz vardır “Davetsiz yere davulcu, zurnacı ve birde gazeteci gider” diye.

Kendimi bildim bileli o gazetecilerden olmama adına direniyorum.

İşte üç gündür de Çimento’dan gelen o ısrarlı davete icabet ettik ve güne burada başladık 8’de orada idik. Vallahi ne yalan söyleyeyim Çimento Fabrikası’na her girişimde çevre düzeni, temizliği hele hele yeşilliği beni etkiliyor. Buradaki program İşçi Sağlığı ve Güvenliği idi. Bu kurumun ne kadar profesyonel ve kurumsal olduğundan şüphemiz yok. 

Yapılan programda yapmacık göstermelik değil aksine son derece ciddi ve yapılanlar idi.

Bu vesile ile samimi ve içten ev sahipliklerinden dolayı Sayın Kadir Büyükkara’ya, Ali Umur’a, Mehmet Ercengiz’e, Abdullah Dağdelen’e, Ersin Ünver’e, Bekir Topdemir’e, Muammer Karakuş’a ve orada tanıştığım hemşerim Cemil Çatal’a, ayrıca bizimle tanışarak sohbet eden işçi kardeşlerimize çok çok teşekkür ederim.

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ

Hatadan sonra çare arayan akıllı sayılmaz; akıllı, çareyi hataya düşmeden önce arar ve kendisini hatadan korur.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Ankara yolunda sabah ve akşam yaşanılan o araç trafiğine ve izdihamına bir alternatif ürettiğimiz zaman daha iyi ADAM oluruz.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.