Hz. Peygamber, bir hadisinde,” Bizi aldatan bizden değildir” diyor. Biz ise içinde bulunduğumuz bu çağda oldukça güçlü aldatılma rüzgarlarının etkisi altındayız. Sadece biz mi, bütün dünya, bütün insanlık.
En büyük aldatıldığımız konu barış…
Aldatanların en büyük silahı ve kozu olan yalan, barışa aşığım demelere doyamadı. O yalanın içinde hile de vardı, tuzak da. Fitne de vardı, her türlü ayak oyunu da…
Barış vaat eden aldatıcılar, binlerce yıldır sözlerinde hiç durmadılar.
Barış güvercinlerinin tüylerini yoldular. Barış haberleri taşırken, vurdular zavallıyı. Barışı temsil eden zeytin dallarını kırdılar, paramparça ettiler. Barışı tepe tepe gömerken bile barışla aldattılar. Barışa aldanan, barışla aldatılan dünya savaştan ve savaşmaktan kurtulmak için çırpınıyor lakin, içine düştüğü savaş bataklığı öyle derin ki….
Sonra, paylaşmayla ve bölüşmeyle aldattılar. Oysa dünya nimetleri dünyada yaşayanların hepsine bol bol yeterdi. Hepsi bizim olsun, biz dağıtalım, onunla yetinsinler diyen aldatıcılar çıktı ortaya.
Dünya savaşları oldu. İnsanlık insanlığından utandı. Kahroldu, kavruldu, mahvoldu defalarca.
Aldatanlar savaşla aldattılar, savaş barışa dönüşecek diye vaatler verdiler…
Dünya işgallerle, istilalarla çalkalandı. Her kıta kan gölüne döndü. İnsanlık öldü. Medeniyetler çöktü.
Yeraltı ve yer üstü kaynaklarıyla aldattılar…
Petrol uğruna, doğalgaz uğruna, altın uğruna, değerli madenler uğruna, para uğruna aldandı, aldanma yolunu seçti insanlık.
Bir kez olsun aldanmaktan ve aldatılmaktan pişman olmadı.
Bahar gelecekti ya dünyanın her köşesine…
Şu baharı, bu baharı dediler de ne oldu?
Olan masumlara oldu, olan çocuklara oldu, olan analara oldu, olan aldatılanlara oldu.
Aldatan ıslık çalıp dolaşıyor. Keyfide, neşesi de yerinde…
Ne dünyaya bahar geldi ne ülkelere…
Bahar dedikleri kan oldu, gözyaşı oldu, ülkeler tarumar oldu.
Aldananlar, kananlar, gözleri boyananlar iş işten geçtikten sonra konuştular, konuştular. Sonra ne konuştuklarını unuttular!
*****
Bizlerin aldatma, aldanma ve aldatılma kavramlarıyla derdimiz az uz değil.
Hem Hz. Peygamberin izinden gittiğimizi söyleyeceğiz hem de aldatma üzerine dünya rekorları kıracağız. Bu nasıl bir çelişki?
Aldatanlar, kandıranlar, göz boyayanlar, yalancılar, sahtekârlar olmasa dünyamız bambaşka bir dünya olurdu inanın.
Aldatan, elindeki aldatma silahını fütursuzca kullanıyor. Ne Allah korkusu var. Ne vicdan ne merhamet!
Aldatanlara özenenlerin, hayran olanların, onları idol yapanların var olduğu bir dünyada yaşıyoruz ne yazık ki…
Aldatanları yaptıklarına pişman etmek gibi bir niyetimiz var mı?
Öyle bir niyet henüz ufukta görünmüyor. Niyetimiz kimseyi üzmek falan değil, hele söz konusu aldatanlarsa hiç değil.
Sözüm ona herkes aldatanlardan şikayetçi, herkes mağdur, herkes defalarca aldatılmış!
Ancak ne mi diyorlar? Biz kendi payımıza affettik, bir daha yapmayacaklar, söz verdiler, ikna olduk!
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu derler ya…Aldatanlara ve aldatılmaya karşı bir zayıflığımız var…Zaafımız mı var deseydik bilemiyorum.
*****
Aldatan bildik bileli mağdur. Mağdur kelimesi günde bin defa ben bu değilim dese dinleyen yok, sende ne diyorsun diyen yok. Mağdur kelimesi de mağdur olmuşların, mağdur edilmişlerin en başında…
Mağdur kim?
Aldatan!
İyide aldatılanlar mağdur değiller mi?
Hani aldanmıştılar, hani aldatılmıştılar ya…
Aldatanın mağdurluğu yanında, aldatılanın mağduriyeti hiç mesabesinde. O sahte mağdurluğun sesini bastırabilene de aşk olsun! Üstelik her alanda, her konuda aldatanlar nedendir bilinmez mağduriyet denen devasa bir kalkanın gölgesi ve koruması altındalar. O kalkanın gerçek mağdurları korumaması, koruyamaması ise insanların geldiği ve durduğu noktanın hazin ve acı bir göstergesi.
Mağdurum diye, mağduruz diye ağlayanlar, aldatanların yanı başında, tahmin edilemeyecek insanlar aldatanların sağında solunda…Aldatan omuzlarda….
Ne yaptı bu aldatanlar? Herkesi aldattı! Hem de göstere-göstere!
Ne yaptı aldanan, aldatılan?
Hiçbir şey. Aldanan bir daha aldanır mı, dediler. Bağırdılar, haykırdılar ve sonra yürüdüler gittiler! Evli evine, köylü köyüne, yolcu yoluna misali…
Aldatanlara hayran, onların yanında olmaktan, gözükmekten mesut ve bahtiyar olanlar var olduğu müddetçe neden sırtı yere gelsin ki aldatanların?
Aldatanlara, ananı-babanı aldatmaya, fakiri-fukarayı aldatmaya garipleri kimsesizleri aldatmaya utanmıyor musun, hiç mi acıman yok senin diyemeyen bir haldeyiz.
Aldatanlara özenen, onları kendine örnek alarak, aldatanlara katılan, geniş bir hayran kitleleri var.
Aldatma denen geniş yelpazenin içinde ne arasanız mevcut. Olmayan ve olamayacak olan ise doğruluk, dürüstlük, vicdan ve merhamet.
*****
Aldatan kendini aldatır dense de aldatan için aldatmak esaslı bir sanat dalı.
Aldatanların tatlı dilleri, gönül alıcı sözleri, güven veren duruşları, olay yaratan şaşalı ve gösterişli gelişleri yetip de artıyor aldatılanlara…
Çünkü biz öncelikle dış görünüşe, havaya, kılık ve kıyafete bakarız. Bakmakla kalmayız, hayranlık oluşur bir çoğumuzda…Hele bir de o kılık kıyafetin yanında oldukça pahalı telefon gibi, gözlük gibi, çakmak gibi, tesbih gibi aksesuarlar da varsa…
Kıyafetle aldatma denen mevzu en basitinden böyle bir mevzudur.
Tabi bu arada, bizi aldatan aldatana gibi sözlere oldum olası kızdığımız, hatta bu türden konuşanlara gönül koyduğumuz da sır değil.
Neden mi bu kadar çok aldanıyoruz? Neden mi bu kadar çok aldatılıyoruz? Kim mi aldatıyor bizi? Hangi birini sayalım ki?
Kime güvendiysek aldatıldık…Kime inandıysak da…İtiraf etmek zor geliyor, zorumuza gidiyor.
*****
Gördüğümüz o ki, aldatanların seveni pek çok. Onlara laf söyletmiyorlar. Mazur görüyorlar. Ne yapmış ki diyorlar. Onun ne suçu kabahati var ki diyorlar. Yaptıysa bir yanlışlık, yine o halleder, yine o düzeltir diyorlar.
İyi hoşta, aldananın hiç mi suçu yok? Olmaz olur mu diye bir başlayın da görün. Bakın bakalım yanınızda kaç dostunuz, kaç arkadaşınız, kaç akrabanız kalmış? Vebal falan deniyor ya…Vebalde mağdur kavramlardan, aralarda kalmış kavramlardan biri. Kim vebalden söz açsa…
Ne vebali? Bizim bu işte zerreyi miskal kadar vebalimiz yok diyor aldatanlar…
Lakin, aldatmak ateşe el uzatmaktır. Aldatanın yaptıkları yanına kâr kalmaz kalmasına da ancak o her yaptığını kâr sanır. Öyle sandığı içinde öyle bir aldanır ki, o aldanışın ne anlama geldiğini, nerelere kadar uzayıp gittiğini hepimizi yoktan var edenden başkası bilemez…