- “İnsan, kâinatın ruhudur” diyen büyük Hakk Dostu Mevlâna; Yaradan’ın kimi sıfatlarını özünde taşıyan insan, kâinatın hülasası, Allah’ın yeryüzünde Halifesi olduğu için; “Âlemden maksat, insandır” diyor.
Büyük Allah dostu ve Hakk âşığı Muhammed Celâleddîn Rûmî’nin aşk konusundaki özdeyişleri şöyle:
“İnsan ancak aşkla insan olur.
Aşk, iki iken bir olmaktır. Aşkın akıbeti O’dur.
Ben aşkın şerhini durmadan söylesem, yüz asır geçse yine bitiremem.
Şeytan bile âşık olsa, şeytanlığı ölür.
Aşk öyle bir ziyâdır ki, parlayınca sevgiliden başka her şeyi yakar.
Mecazi aşk, altınlarla bezenmiş bir güzelliktir. Görünüşü nûrdur, fakat içi duman.
Âşık başını verince akıl kalır mı hiç?
Aşk bütün hastalıkların hekimi, kibir ve azâmetin ilâcıdır. Topraktan yaratılan beden, aşkla yücelir.
Aşk, vefâkâr olanı esir alır.
Bu dünya pazarında sermaye altındır; o dünyada ise aşk ve bir çift ıslak göz! (Yaşarmayan gözden Allah’a sığınırım.)
Aşk nuranî bir ağaçtır; dalları ezelde, kökleri ebedde..
Aşksız ömrü hayattan sanma. Aşk iksirdir, onu can-ı gönülden benimse.
Sevgi, acıyı tatlılaştırır, bakırı altın eder. Bulanıklıklar sevgiyle durulur, dert sevginin feyziyle şifâ bulur.
Bir gönülde aşk şimşeği çaktı mı, bil ki o gönülde de sevgi vardır.
Sevgi ölüyü diriltir, kulu sultan eder.
Âşıkların şeriâtı da Allah’tır, mezhebi de.
Aşk, Allah’ın niteliklerindendir. O’ndan başkasına âşık olmak geçici bir hevestir.
Sevgiden, tortulu, bulanık sular arı duru bir hâle gelir. Sevgiden dertler şifâ bulur. Sevgiden padişâhlar kul olur.
Muhabbeti de Allah’ın sıfatı bil, aşkı da.
Kur’an’da ‘Onlar, Allah’ı severler’ sözünü okudun ya, bu söz, ‘Allah da onları sever’ sözüne eşittir.
Padişahların tahtları, aşka göre bir tahta parçasından ibarettir.
Aşk bir çeşit deliliktir, ona tutulan zincire vurulur oğul, aşka tap, aşk, hoş ve güzel bir şeydir.
Sevgi, bilmekten doğar.
Muhabbet ve merhamet insanlığın; hiddet ve şehvet de hayvanların sıfatıdır. (Pîr, burada kadınlarını ve eşlerini döven kaba erkeklerin vasfını tarif ediyor).
Aşk, büyükler için bal, çocuklar için süttür.
Sen şehvetini aşk sanıyorsun.
Her meyvenin içi kabuğundan iyidir, bedeni kabuk bil, içini de sevgili.
Aşk vefâlı olduğu için vefâlı olan kimseyi satın alır. O, vefâsız adama bakmaz.”
MEVLÂNA’YA GÖRE İNSAN
“İnsan, kâinatın ruhudur” diyen büyük Hakk Dostu Mevlâna; Yaradan’ın kimi sıfatlarını özünde taşıyan insan, kâinatın hülasası, Allah’ın yeryüzünde Halifesi olduğu için; “Âlemden maksat, insandır” buyuruyor.
“Kâinatın özü” olan insana kuru ‘insan sevgisi’ anlamına gelen “hümanist” gözle hiç bakmayan Hz. Mevlâna’yı, insanı tek ölçü koyucu olarak merkeze oturtan bir dünya görüşü haline gelen “hümanizma” açısından ele alarak dini tamamıyla dışlayan bu görüşe göre yorumlamaya çalışanlar; gönlü Allah aşkı ile dolu olan ve bu aşkın topluma yansımasıyla problemlerin çözülebileceğine inanan Mevlâna’yı, bu mânâda hümanist olarak tanıtmak büyük bir yanlışlıktır. Çünkü Mevlâna’nın fikirlerinin temelinde “ilâhi aşk”, “hâkiki kulluk” ve “müsamaha” vardır.
Mevlânâ, eserlerinde insanın faziletlerinden bahseder. İnsan ancak kendisindeki bu cevheri keşfettiği zaman insan olma vasfını taşır: “Canının içinde bir can var, o canı ara/ Dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara/ A yürüyüp giden sûfî, gücün yeterse ara/ Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara!” (Rubâîler I, 43)
Mevlânâ, insanı ruh ve beden bütünlüğü açısından ele alırken, onun asıl yönünün mânevî cephesi olduğunu söyler:
“Sen bu cisimden ibaret değilsin, gözden ibaretsin. Canı görsen cisimden vazgeçersin.” (Mesnevî VI, 811)
“Toprağa mensup insan, Hak’tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı.” (Mesnevî I, 1012)
Yukarıdaki ifadelerinden de anlaşılacağı gibi, Mevlânâ insanı fizikî âlemle metafizik âlem arasına yerleştirir ve insanda her iki yönün bulunduğunu belirtir. İnsanın fizikî âlemle alâkalı yönü, maddî yönüdür. İnsanın gerçek yönü, özü veya insanlık cephesi ise, mânevî yönünü oluşturur ve onu metafizik âlemle münasebet kurmaya sevk eder.
YARIN: Eğitimci olarak Mevlâna…