Bu topraklarda asırlardır Selçuklu hikayeleri dolaşır. Her biri efsane olan Âli Selçuklu Hikayeleridir bu hikayeler! Bu topraklara Hoca Ahmet Yesevi’nin eli değmiştir çünkü. Anadolu’ya açılan o manevi kapıdan giren gönül erleri, gönül postlarını nereye serdiler dersiniz?
Ya Konya’ya, ya da Konya civarına…
Maya çalma hikayesini bilirsiniz!
Nasreddin Hoca neden maya çalar durur Akşehir gölüne?
Göl, gömgök yoğurt olsun diye mi? Nedir mayadan murat?
O maya; Türk Milletinin özüdür, sazıdır, sözüdür, kültürüdür, inançlarıdır, tarihidir, vatan toprağı yaptığı bu coğrafyaya döktüğü al kanıdır. Çalınan o maya tuttuğu içindir ki, yaklaşık bin yıldır bu toprakların sahibidir Türk Milleti!
Bu toprakları Rabbimizin izniyle ecdadımız gönlüne göre, gönül hoşluğu ile öylesine güzel bezemiş ki; ovalar, yaylalar, akarsular, dağlar taşlar, uçan kuşlar Âli Selçuklu hikayeleriyle dile gelir, söze başlar…
Hacı Bektaş-ı Veli çıkmış gelmiş Anadolu’ya…
Taptuk Emre gelmiş…Yunus Emre gelmiş…Somuncu Baba gelmiş…
Mevlânâ gelmiş!
Ahi Evran gelmiş konmuş Konya’nın dalına….
Seyyid Harun-u Veli gelmiş…Seyyid Mahmut Hayrani gelmiş…
Ve dahi nice gönül erleri gelmiş de gelmiş…
Anlatanlar, yazanlar ne mi diyorlardı?
Onların arasında, gel denilenler vardı, ziyaret etmeden gitme denilenler vardı. Yurt tut, kal oralarda, o civarlarda denilenler vardı. Koşup geldiler! Sadece gelmekle kalmadılar. Anadolu coğrafyasını nakış-nakış, ilmek ilmek işlediler.
Ne diyordu Yunus Emre, “ Hepisinden iyice, bir gönüle girmektir!” onlarda gönüllere girdiler ve orada kaldılar.
*****
Âli Selçuklu Hikayeleri sarıp sarmalamış bu coğrafyayı. Dilden dile söylenen ezberlenen şiirlerle, manilerle, Aşıkların sazıyla sözüyle taçlanmış köşe bucak! Payitahtın her köşesinde söylenmiş, anlatılmış ardından yayılmış tüm coğrafyaya…
Biz var ya biz, cennet misali mümbit bir ovada, öyle bir hazinenin üzerinde oturuyoruz ki, metrelerce kazmaya falan gerek yok! Sadece üzerini az biraz kül kaplamış olan bu hazinenin küllerini üfleyeceğiz, hepsi o kadar!
Lakin biz, var olanları görmezden gelen gözlüklerle bakıyoruz bu coğrafyaya…
İşimiz rast gitmiyor, anlamıyoruz! Çıkmaz sokaklarda beyhude dolaşmaktan, dolaştırılmaktan canımız çıkmış, farkında değiliz! Kör ışıklı tünellerde olmayanı aramaktan bittik-tükendik yine de aklımız başımıza gelmedi!
Onca zenginliğin içinde, onca varlığın, onca bolluğun içinde aradığını bulamayanlara dönmüş ne aradığımızı da bilmez bir şekilde dönüp duruyoruz!
Neden mi?
Kendimizi aramıyoruz da ondan! Konya Selçuklunun Payitahtı. Türk şehri. Türk Milletinin Anadolu’daki en muhteşem, en görkemli ilk şehri.
Bu şehirde en belirgin izler, Türk Milletine ait izler. Anadolu’nun Türk Milletine ait olmasının mührünü taşıyan Miryakefalon Zaferinin muştularıyla dolu bu şehir.
Bu şehirde yolculuk Selçukluya yapılır! Bu şehirde yolculuk Türk Milletine yapılır! Ve Türk Milletinin kurduğu Selçuklu Medeniyetine! İşte onun içindir ki, bu şehirde bütün yollar, öncelikle Türk’e, Türk milletine ve dolayısıyla Âli Selçuklu Hikayelerine çıkar. Roma hikayelerine, İran hikayelerine, Arap hikayelerine değil!
*****
Dilimizden düşmeyen, düşürmediğimiz şey ne?
Bir Başkent daima Başkenttir!
Hay maşallah! Nazar değmez inşallah!
Neden hiç ölçüp biçip tartmadan, soruşturmadan, araştırmadan, neden bu kadar yabancı kalabildik, neden bu denli uzaklaştık kendimizden, tarihimizden, kültürümüzden?
Biz bu Âli Selçuklu Hikayelerinin neresindeyiz?
Ne kadar içindeyiz? Ne kadar meraklıyız? Merakımızın ölçüsü ne?
Ne kadarı, nereye kadar olanı bizi ilgilendiriyor?
Bu sorular uzunca bir süredir sevilmeyen sorular!
Sorulmasa da olurdu denen sorular!
Bu soruları sormadığımız için Selçuklu tarihi ve kültürüyle ilgili defteri kapatıp, atmışız bir yere!
Nerde diye soran yok, bilen yok, var mı yok mu diye akıl yürüten, akıl aşındıran yok!
Âli Selçuklu Hikayeleri; arar gibi yapılan, bulunmadan gelinen, gözünün önünde olsa görülmeyen, yere düşse eğilip alınmayan, varken yok denilen hikayeler!
Kaybolmadılar, kaybolmayacaklar! Nereyi kazsanız tarih, nereye baksanız Âli Selçuklu olan bir şehirde hiçbir şey kaybolmaz! Çünkü bu şehirde, yüzünüzü nereye dönerseniz dönün karşınıza ya Âli Selçuklu çıkar ya da Âli Selçuklu!
*****
Hangi devletin Başkenti bu şehir?
Türkiye Selçuklu Devletinin!
Kim o Selçuklu?
Türk Oğuz’un, şerefli Kınık boyunun kurduğu Âli Selçuklu!
Cennetmekan Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın Doğu Roma’nın elinden alıp fethettiği Konya!
Bazılarımızın inadına İkonyum dediği şehir! Ne demek İkonyum?
Konya’nın Roma dönemindeki adı!
Türk Milleti İkonyumu Konya yapalı, tam dokuz asır olmuş, on asra merdiven dayamış!
Bu şehirde Konya yerine İkonyumdan söz etmek, bu şehrin banilerinin kemiklerini sızlatır ancak!
Selçuklu Medeniyeti denen medeniyeti incitir, kalbini kırar, İkonyum diye yazılan, çizilen, levha diye asılan her ne varsa!
Konya ile başlayan ve başlatılan her şey özüne dönmek, kendine dönmek, kendine gelmekse, İkonyum ve benzer ifadeler özünden ve sözünden uzaklaşmaktır, kültürüne ters düşmektir!
Amma velakin; Kapıldık bir özenti denen rüzgara. Kulağa hoş geliyor. Herkesin dilinde. Çok sevildi. Çok tutuldu. Beğeni ve yorum yağdı diyenlerimiz, İkonyum dediler, kendi kültürümüzü hiçe sayma adına kelimenin sağına soluna eklemeler yaptılar.
İkonyum ile çakma bir sevda, çakma bir hikaye oluştu argo tabirle…Bu hikaye bizim hikayemiz değil, bizim şehrimizin hikayesi hiç değil!
*****
Bu şehir var ya bu şehir! Kılıçaslanların şehri! Sultan Mesut’un şehri! Uluğ Keykubat’ın şehri!
Anadolu’nun kalbi! Türk Milletinin Anadolu’daki kadim Başkenti!
Ali Selçuklu Hikayelerinin var olduğu yazıldığı, anlatıldığı şehir!
Ey diyarı Mevlânâ! Ey diyarı Selçuklu!
Bu şehri Konya’nın tapusu elinde! Kapısı elinde!
Ne yazıyor tapuda?
Âli Selçuklu!
Bu coğrafyanın, bu kadim şehrin, bu kadim Başkentin tapusu Türk Milletine ait! Bedeli ise şehit kanlarıyla ödendi!