Her gün yeni bir gündemle uyanmak bazen korku saldığı gibi bazen de bağışıklık sisteminin gelişmesi gibi sonuçlara da sebep olabiliyor.
Nitekim;
İlk bombalar bulunduğunda,
İlk general tutuklandığında,
İlk kaset yayınlandığında,
İlk tapeler döküldüğünde,
Yootobe ve twitter yasaklandığında,
Dindarlar ilk kez iktidara geldiğinde,
Duyduğumuz heyecanı şimdi duymadığımız gibi ilk gösterdiğimiz tepkiyi de şimdi göstermiyoruz.
Yani alışıyoruz.
Şimdi ise;
Generaller tahliye oluyor,
Darbeciler özgürlüğüne kavuşuyor,
Katiller serbest kalıyor,
Milleti sokağa dökenler salıveriliyor,
Özel hayat üzerinden saldırılar hızlanıyor,
Kılıçdaroğlu bozkurt işareti yapıyor,
Devlet sırları peşkeş çekiliyor,
Saadet cemaatle iş tutuyor,
İlk kez yurt dışından bir darbe aleni olarak planlanıyor,
%50 oy almış bir başbakan tek başına mücadele veriyor,
Ve biz toplum olarak buna da alışıyoruz.
Yıllardır sosyal ve siyasal alanı yakından takip eden birisi olarak hemen her seferinde artık tamam, bundan sonrası olamaz.
Tüm bu olanlar Türkiye’nin normalleşmesi için yeterli dediğimde daha ileri olayların yaşandığına şahit oldum.
Doğrusunu isterseniz son geldiğimiz noktada yine aynı şeyleri söylüyorum.
Çünkü atılacak tüm kurşunlar atıldı,
Zihinlerdeki tüm salvolar savruldu,
Sabit olması gereken tüm zeminler kaydı.
Terazinin dengesi şaştı ve saatin zembereği boşaldı.
Artık tamam.
Sosyal ve siyasal alanda bozulacak nokta kalmadığına göre bundan sonra inşa sürecinin başlaması gerekir.
Herkesin adil, eşit ve birinci sınıf vatandaş olduğu,
Hukuk düzeninin meşrebe değil hakka göre dizayn edildiği,
Kurulları bağımsız, kuralları keskin bir düzenin kurulması gerekir.
İşte bu sebepledir ki; millet kendini dizayn etmek isteyenlere bir dur demeli ve geleceği kendisinin dizayn edeceği bir tercihte bulunmalıdır.