Salgın döneminde ortaya çıkan güncel ekonomik tablolar üzerine çokça yazıldı. Hatta salgın sonrasında küresel ekonominin geleceğine dair birçok görüş ortaya konuldu. Ülkemizin ekonomik verileri üzerinden derinlemesine analizlerde bolca yapıldı. Bunların hepsi ile ilgili ben de yazdım ve konuştum.
Ancak evde kaldığımız süreç boyunca daha temel anlamda harcamalarımız ile ilgili tespitler ortaya konmaya başladı. Özellikle insanın harcama kültürü ile var ettiği kimliği arasında kurulan ilişkinin, evde kalma süreci ile değişim gösterdiğini söyleyebiliriz. Bireyin harcama alışkanlığına ‘’ihtiyacı giderme’’ eyleminin çok ötesinde bir anlam yüklediğini görmekteyiz. Bu kapsamda serbest piyasa ekonomisinde klasik iktisadın ortaya koyduğu ‘’homo-economicus’’ yani ‘’rasyonel birey’’ teorisinin artık tek başına yeterli olmadığına dair bakış açıları göz ardı edilmemelidir.
Kapitalist sistem içerisinde bireyin rasyonel tercihleri üzerinden inşa edilen klasik iktisat teorilerinin esasında bugün itibariyle bireyin harcama biçimini ifade etme gücü tartışılmaktadır. Birey irrasyonel davranış sergileyerek piyasada bir pozisyon alıyor, demek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bunun için bu yorumlar bireyin irrasyonel bir davranışa sahip olduğu anlamına gelmemektedir. Ancak klasik teoride olduğu gibi mutlak bir rasyonellikten de söz etmenin mümkün olmayacağı ifade edilmektedir.
Birçok alanda modern sonrası dönemin tartışıldığı bir ortam da esasında klasik iktisadın ötesine geçilmesini de görmek gerekiyor. İnsanın artık belli kalıplar içerisinde rasyonel bir tavırla tüketim yapmadığını hatta kimi zaman irrasyonel görünen bir tercih için can attığını görmekteyiz. Bunun ‘’kısıtlı rasyonellik’’ ile tanımlandığını söyleyebiliriz.
Evde kaldığımız süreç içerisinde ‘’hane’’ seçimimiz üzerinde de düşünmek zorunda kaldık. Artık medeniyetimizin en önemli direklerinden olan ‘’şehir’’ ilişkilerinin ‘’kente’’ yenik düştüğünü gördük. İnsanların ev seçimlerinde kendi hayat biçimleri ve ihtiyaçları dışında bir eğilime yöneldiklerine şahit olduk. Öyle ki kendi yaşam biçimi ve kültürel kodlarının çok dışında bir yaşam alanı sunan duvarlar arasında kendini hapseden yeni tip insanımızın bu davranışının hatasını ‘’evde kaldığı’’ süreçte gördüğünü söylemek mümkündür.
Hanesini kendi kültürü ve yaşam biçimi bağlamında seçip, günlük hayatın ihtiyaçları çerçevesinde geliştiren bir medeniyetin devamı olan bizlerin bunu muhafaza edemediğini biliyoruz. Kentsel dönüşümlere can atarak mahalleleri öldürdüğümüzü ve ölen bu mahaller ile önü açık bahçesi olan evlerimizi de gömdüğümüzü daha net anlıyoruz.
Şefikcan üzerinden alınan dairelere sıkışan insanımızın bugün balkonuna bir tutam toprak atarak bir şeyler ekmeye çalışması aslında bu seçimin ne kadar hatalı olduğunu göstermektedir. Ya da on iki katlı bir apartmanın yangın merdivenine turşu bidonu koymak da aslında bu seçim ile hayatın bir çelişkisini göstermektedir.
Bu mesele çok uzun olmakla birlikte belki bir gün daha ayrıntılı yazarız. Lakin konumuz itibariyle bir apartman dairesine insanın kendisini çok yüksek fiyatlara hapsetmesinin sebebini belirlemek lazımdır. Kendi hayatına hiç uymamasına rağmen neden bir apartman dairesine çok yüksek rakamlarla oturmayı tercih etmektedir?
Çünkü artık insanlar ev seçimlerinde ihtiyaçlarından çok ‘’toplumsal bir sınıfa ait olmak’’ üzerinde durmaktadır. Belirli bir caddede oturuyor olmak ya da kentsel dönüşümü yeni bitmiş bir mahallede kiraya çıkmak aslında rasyonel bir tercihi değil, belli bir zümrede olduğunu gösterme girişimidir. Yoksa babasının bahçeli evinde bedavaya oturup, üstelik kendi yaşam kodlarıyla örtüşen bu hanede kalmasının daha rasyonel olduğu sanırım tartışmasızdır.
Ama rasyonel tercihten daha önemli olan psikolojik dürtü ile kendini var etme çabasıdır. Tabi bu kendini var etme ve kimlik inşası çabasının en belirleyici faktörlerinden bir tanesi ise ötekilerdir. Yani diğerlerinin size biçtiği sınırlar ya da sizin onların biçmesini istedikleriniz.
Örneğin geçmişi olan, güçlü ve aktif bir siyasetçinin Konya’nın eski mahallelerinde bir bahçeli evde oturmaya devam ettiğini öğrenenlerin verdiği tepkileri görünce bunun ne kadar etkili bir baskı olduğunu anlamış oldum. Ya da bir akademisyenin tuşlu telefon kullanıyor olmasına verilen o aşırı şaşkınlık içeren tepkinin boyutunu görünce de aynı şeyi düşündüm. Eğer zengin bir işletmeciyseniz nasıl olur da orta sınıf bir araca binebilirsiniz? Hele ki siz tanınmış-popüler arkadaş, giydiğiniz pantolon çakma iken nasıl olur da dünyaca ünlü bir kahveci de kahve içerek arkadaşlarınızla sohbet edebilirsiniz?
Bu diğerlerinin size biçtiği sınırlar ve sizin adınıza koyduğu önyargılardır. Bir de bundan daha belirleyici olan bu önyargıların size yönelmesini istiyor olma durumudur. Yani kendinizi ifade etme aracı olarak ve size bu önyargılarla gözlerin kayması adına giydiğiniz kıyafet, bıraktığınız sakal ve bindiğiniz arabayı seçme biçiminiz. İşte tam da harcama kültürünü belirleyen ve bireyin kimlik inşasını ortaya koyduğu nokta burasıdır.
Evde kaldığımız dönem içerisinde bu kendimizi ifade etme araçlarına sahip olamadığımız ve harcamalarımız ile kendimizi var edemediğimiz için bir kimlik bunalımı yaşandığını söylemek mümkündür. İnsanın kendisini ifade aracı olarak marka çanta alma eylemini gerçekleştirememesi ya da gerçekleştirse bile bunu gösteremiyor olması hiçte küçümsenecek bir sorun değildir. Daha fenası kendisini var ettiği marka mekanlarda fotoğraf veremiyor olması da hiç azımsanacak bir kimlik problemi değil sanırım.
Çünkü aksi halde evde kapalı kaldım diye isyan eden insanların başka bir kapalı mekan olan Alışveriş Merkezlerine hücum etmesini izah edemeyiz. Alışveriş Merkezlerinin açılma kararını eleştirecek ya da destekleyecek kadar tıp ve biyoloji bilgim yok. Ancak insanların evde kapalı bir alanda daraldığını söylediği bir zamanda açılan Alışveriş Merkezlerinin önünde kuyruk olmasına diyeceklerim var.
İnsanın harcama biçimi ve tüketim alışkanlıkları ile kendisini var etme gayretinin bu evde kalınan süreçte aksaması ile bir kimlik kargaşası yaşandı denebilir. İşte bu kimlik kargaşasının tekrardan bir arayışa dönmesinin fotoğrafını verdi bize o kuyruklar.
Oysa daha iki gün önce eskisi gibi mahalle bakkalı amcanın kıymetinden bahsediyorduk.