“İyilik hem alkış hem dua için yapılmaz” Bugünlerde ruhuma işleyen ne özel bir cümle oldu. Zamanın insanını anlatmak istercesine, binlerce kelimeyi aynı cümlenin içine sığdırırcasına...
Hayatımızın her alanına girmekte ustalaşan gösteriş duygusunun yaptığımız iyiliklere bulaşması, gerçekleşen her hayır kampanyasının fotoğraf kareleri ile gözlerimize sokulma çabası ya da veren elin alan elden üstünlüğünü ispatlama kaygısı ne acı ki hiç birimize yabancı olmamaya başladı.
Zamanın gerektirdiği şekilde yaşama devam etmekle, doğruları yapmak arasında sıkışıp kalmış olmak da cabası...
Ya da şöyle ifade etmek mi daha doğru olur? Bi yanda alkış toplayarak gündemde kalma çabası diğer yanda yapılandan karşılık beklemeden denize atmak inancı... Hangisi daha ağır basıyor ve daha çok siniyor içinize?
Bu sorunun cevabını kendinize net bir şekilde verdikten sonra beklentileriniz de değişecektir eminim... Daha az üzülmek gibi, huzuru daha derin hissetmek gibi, veren elden çok alan eli sevmek gibi...
O zaman o geçici alkışlara çok da ihtiyacınız olmadığını, var sandıklarınızın aslında hiç olmadığını, yokta ki çokluğu, çokta ki boşluğu hayretle göreceksiniz... Ve sizdeki değişiklik etrafınızda halka halka genişlerken kaybettiklerinizin farkında olmadan size katıldığına şahit olacaksınız...
Zor değil; bunca gereksiz ayrıntıyı yok saymak, kalabalıklardan uzaklaşıp yalnız bir yolu çoğu kez tek başına adımlamak, siyahın içindeki beyazı bulmak, gerçeğine inanmadığınız duyguların sahtesini bir kenara koymak en azından vicdanınız için zor olmamalı... Başınızı uyumak üzere koyduğunuz o yastık size diken olup batmamalı...
O halde iyiliği alkış uğruna ziyan etmeyenlere selam olsun...
Sevgi ve saygı ile...