- yıl evvel tanımıştım onu. İlk anda sıradan bir adam görüntüsü veriyordu. Hani derler ya “tam bir hacı abi”. Zamanla tanıdıkça o görüntünün altındaki cevheri keşfetmeye zamanınız ve gücünüz yetmiyor. Konuştukça açılıyor, açıldıkça seviyorsunuz. O sakin ve tevazuun altından birden bir cevher çıkıyor, insanı ele alıyor, bastırıyor, fikir ve akıl dolu kündesiyle alt ediyor.
Geçen hafta çok sevdiğim, gönül insanı, dava adamı, gerçek bir entelektüel, çok yönlü bir adamı kaybettik; Alpaslan Koparan abimiz. ODTÜ mezunu Elektrik Yüksek Mühendisi. 30 yıl Suudi Arabistan’da çalışmış, önemli projelere el atmış, iyi bir teknik, dinamik, enerji adamı.
Dönemi itibariyle tam bir 68 kuşağının temsilcisiydi. Bu kesimin İslamcı kanadında yer almıştı. Aktif, heyecanlı, araştırmacı, devrimci bir ruha sahipti. Önemli şahsiyetlerle arkadaştı. Bülent Arınç ile aynı odada kalmış, Enerji Bakanı Hilmi Güler ile sınıf arkadaşı olmuştu.
Üniversiteyi dönem arkadaşlarından daha geç bitirmişti. Sebebi laboratuvarlarda çalışmada, proje peşinde, motor yapma eylemlerinde, sosyal ve siyasal yapılanmalarda yer almış olmasıydı.
Konuşurken doymazdınız. Tecrübe doluydu. Konudan konuya atlar, her konuyu da enine boyuna tartardı. Hayatı inandığı değerlere hizmetle geçmişti. Çok gezmiş, çok görmüş, olayları derinlemesine yaşamıştı. Talebelik yıllarından itibaren gezme-görme zevkini tatmıştı. Gençlik yıllarında parasız yollara çıkar, yalınayak, başıkabak derler ya o halde gezgin, gerekir ormanda yatar, gerekir en güzel yerlerde konaklardı.
Eski-püskü demez eline geçen en eski ve nostaljik arabalarla yurt dışı geziler yapardı. Cesur ve kararlı idi. En olmadık yerde görülür, en olmadık zamanda yollara çıkar, en olmadık kişilerle arkadaşlık eder, en ceberrut ortamlarda “ben de varım” derdi.
Dedim ya ilk bakışta “derviş kılıklı hacı emmi” görüntüsü veren bu abimiz gerçek bir aydındı. Piyano ve akordiyon çalardı. Onda boş zaman yoktu. Her anını doluca yaşar, aniden coşar ve yürürken koşardı. Hani Üstad’ın “beyni zonklayanlardan biri” dediği türdendi.
İyi bir gariban dostuydu. Gece gündüz demez her an mülteci ve garibanların dertlerini dinlerdi. Ev bulur, giyecek temin eder, hastaları doktora götürürdü. Bu işleri yapmak kolay değildi. Çok iyi İngilizcesi ve Arapçası onlarla anlaşma kolaylığı sağlardı. Bazen de istemediği zorluklar yaşar ancak bu zorluklar onu yıldıramazdı. Zorlukların üstüne gider, tek istemediği şey Müslüman’ın kederiydi.
Bir gün piyano çalma yarışmalarının yapıldığı bir ortamda bulur kendini. Piyano çalmak için izin ister. Herkesin hayretle baktığı ve ummadığı bu adam piyanoyu öyle bir konuşturur ki, herkesin hayretlik bakışları arasında “ben buyum işte” der.
Kırık dökük, eski Citroen bir arabayla defalarca Avrupa turuna çıkar. Zorluk kelimesinin onun literatüründe yeri yoktur. Rabbine sığınır, duasını okur, yolları ilmek ilmek dokurdu.
Beraber yolculuklarımız oldu. Uyumlu idi, insanı yormazdı.
Bir tek oğlu, meslektaşımız Alp Osman umarım ondan kalan boşlukları doldurur. En çok istediği hatıralarını yazmaktı. Alp Osman onu tamamlar, inşallah.
Mevla rahmet eylesin Alpaslan abimiz. Dostlarını üzdün, hatıralarınla avunacağız.
İşte Alpaslan abimiz böyle bir adam, “adam gibi adam” dı. Selam ve dua ile.