Dünkü yazımda da değindiğim, hepimiz için anlamlı, önemli, varlık sebebi bir konu anne baba hakkına bugün hadis ve ibretli vakalarla devam edeceğim…
“Bir gün Hz. Peygamber’e (asm) birisi gelir ve:
"Ya Resulullah! Bir genç ölmek üzere. Ona ölürken ‘La ilahe illallah...’ sözü telkin edildi. Ama bunu söylemedi." der. Resulullah (asm):
“Namaz kılıyor muydu?” diye sorar. Adam:
“Evet, diye cevap verince Resulullah (asm) ile birlikte kalkarak o gencin yanına giderler. Hz. Peygamber (asm) ölmek üzere olan delikanlıya”:
“La ilahe illallah de, diye telkinde bulunur.” O da:
“Söyleyemiyorum, gücüm yetmiyor." der. Hz. Peygamber (asm):
“Niçin?" diye sorunca, orada bulunanlardan birisi:
“Annesine isyan ediyordu” diye cevap verir. O zaman Hz. Peygamber (asm):
“Annesi yaşıyor mu?” diye sorar.
“Evet!" derler. Ve çağırırlar. Kadın gelince Hz. Peygamber (asm) ile kadın arasında şu konuşma geçer:
“Bu senin oğlun mu?”
“Evet.”
“Kızgın alevlerle yanan kocaman bir ateş gördüğünde sana:
“Eğer oğlunu sen bağışlarsan biz de bırakırız, yoksa onu gördüğün bu ateşe atacağız denilse bağışlamaz mısın?”
“Ya Resulullah! Öyleyse onu affediyorum.”
“Ondan razı olduğuna dair Allah'ı ve beni şahit tut.”
“Allah’ım! Sen ve Peygamberim şahidimsiniz, oğlumdan razıyım” dedi.
Hz. Peygamber (asm) bu konuşmadan sonra delikanlıya dönerek:
“Ey Delikanlı ‘La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh ve Eşhedü enne
Muhammeden Abdühü ve Rasülühü’ de, diye telkinde bulunur ve delikanlı bu kez söyleyebilir.” Bunun üzerine Resulullah (asm):
“Şefaatim sebebiyle onu ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun, der.” (Taberânî, Ahmed)
Konu hakkında bir başka hadis, annelerimizin haklarını ödeyip ödeyemeyeceğimiz hususundadır: “Hac sırasında bir sahabe hasta annesini omzuna alarak Kâbe’yi tavaf ettirmişti. Sonra Resulullah'ın (asm) yanına gelerek:
“Ya Resulallah, annemi sırtımda taşıyıp tavaf ettirerek hakkını ödedim mi?" diye sorunca, Resülullah (asm):
“Hayır, sana hamile iken alıp verdiği bir
nefesin hakkı bile değildir.” ((Kütüb-i Sitte)
Sıradaki kıssamız, annesine hakaret eden evlâdın başına gelenlere dair: “Havşeb oğlu Avvam (ra) der ki;
“Günün birinde, bir yerde konaklamıştım. Orada bir kabir vardı. İkindi sularına doğru birdenbire kabir açıldı. İçinden başı merkep, vücudu ise insan vücudu bir adam çıkarak üç kez anırdı. Sonra kabir, adamın üzerine örtüldü. Yaşlı bir kadın, tiftik veya yün eğiriyordu. O sırada bir kadın:
“Şu ihtiyar kadını görüyor musun?” diye seslendi. Ben de;
“Nesi var?” dedim.
“O adamın anası!”
“Bu nasıl oldu (meselenin aslı nedir)?”
“Adam içki içiyordu. Gittikçe de arttırdı. Anası ona,
‘Yavrum Allah’tan kork! Daha ne zamana kadar içeceksin bunu!’ deyince, adam anasına:
‘Sen ancak eşeğin anırması gibi anırıyorsun’ diye karşılık verirdi. Günün birinde, ikindiden sonra öldü. Öldüğü günden bu yana her gün ikindiden sonra, bu kabir açılır. Adam da bu şekilde çıkarak üç kez bu şekilde eşek gibi anırır. Sonra kabir üzerine kapanır.” dedi. (Esbehânî)
Konuyu bir başka kıssayla bitirelim: “Hz. Osman zamanında bir hurma ağacının fiyatı bin dirheme kadar yükselmişti. Buna rağmen Üsâme, hurma ağaçlarından birisinin özünü çıkararak annesine yedirdi. Ona:
“Bunu ne için yaptığını anlayamadık. Bir hurma ağacının bir dirheme çıktığı bir zamanda bunu nasıl yapabildin?” dediler. O da:
“Annem hurma ağacı özü istemişti. Gücüm yettiği sürece onun her istediği benim boynumun borcudur” diye cevap verdi. (Hayatü’s-Sahabe)