Gizli bir el, Türk toplumunun ruhunu esir almak için elinden gelen tüm pu..lukları yapıyor. Bizler de toplum olarak zokayı yuttuk, farkında değiliz. Çünkü yapacakları pu..lukları acıtmadan, tatlı-tatlı yapıyorlar. Yani sizin anlayacağınız, derslerine iyi çalışmışlar.
Evlendirme programlarından bahsediyorum.
O kadar ustaca kurgulanmış ki, anlayışlarımız, dünyaya bakışımız, inançlarımız onların istediği gibi değişiyor. Onlar ne istiyorsa, nasıl olmamızı istiyorlarsa öyle hareket etmek, öyle düşünmek zorunda kalıyoruz. Birçok şey onların dikte ettiği gibi ruh dünyamızda normalleşiyor. Daha önce ayıpladığımız, benimsemediğimiz şeyler bir zaman sonra kabullendiğimiz şeyler haline gelmiş.
Televizyonlarda seyrettiğimiz evlendirme programlarının, cahiliye devrindeki kadın pazarından ne farkı var? Bir farkı var. Pazara çıkarılan kadınlar kendi istekleri ile gelmezlerdi. Bunlar kendi istek ve arzuları ile geliyorlar. Allanıp pullanıyorlar. Her gün değişik kıyafetlerle pazara çıkarılıyorlar. Orada evlenmek isteyen bir kişiyi bile görmek mümkün değil. Hemen hepsi oynuyor. Verilen rolün hakkını iyi veriyorlar.
Kadın veya erkek aylarca locada oturuyor. Ekmek elden, su gölden. Bu adamlar ne iş yapar, ne ile geçinir? Gelen görücüleri neden hiç beğenmezler? Gerçekten evlenmek istiyorlarsa onca görücü arasında hiç mi aklı başında bir partner bulamazlar? Adamın ya da kadının dikkat çeken reytingi artıracak bir hikayesi varsa bu hikaye günlerce dillendiriliyor.
Bir de o kadar çok tartışılıyor ki, üçü, dördü bir arada konuşarak diyalogdan çıkılıyor kakafoni haline geçiyorlar. Onları seyreden toplumun ruh dünyası allak bullak oluyor. Her şeye itiraz etmek, her konuda tartışarak bir sonuç alamamak normal bir şeymiş gibi ruh dünyamıza kazınmak isteniyor.
Ekran hastalığı, katılımcıları narsist haline getiriyor. Psikolojik olarak kendilerini dev aynasında görmeye başlıyorlar. Bir süre sonra “Ben neymişim be abi” moduna giriyorlar. Ben, artık bu katılımcıların gerçek anlamda evlenmek istediklerine de inanmamaya başladım. Kim reytinge katkı yapıyorsa, onların kanallar tarafından maddi anlamda memnun edildiğini düşünüyorum.
Önceki yıllarda televizyon kanallarında 24 saat boyunca BBG (Biri Bizi Gözetliyor) programlarında ne çirkinliklerin yaşandığı hâlâ hafızalarımızda duruyor. Evlilik dışı birliktelikleri özendiren o yayınların tesadüf olmadığını bilecek kadar aklımız başımızda çok şükür.
RTÜK anlamsız cezalarla kanalları karartacağına psikologlar ve toplum bilimcilerle bu tür programların toplum üzerindeki etkilerinin neler olabileceğini araştırırsa daha faydalı bir iş yapmış olur. Devletin görevi beden sağlığı yanında, toplumun ruh sağlığının da garanti altına alınması gibi bir görevinin olduğunu düşünüyorum.