Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı

Prof. Dr. Recep Dikici

Kars’ta vaiz görevlisi iken, aralarında meşhûr tarihçi Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’nun da bulunduğu devlet adamlarını müftülük minübüsiyle Kars’ın Ani Köyündeki tarihî Ani Harabelerine götürdüm. Sınırı ortada akan bir çay belirliyordu. Karşıdaki komünist Rusya’nın köyünde, zulmet hâkimdi. Tam Rus hududunda yer alan Ani köyünde dikkatimi çeken, namaz kıldığım Alparslan’ın fethedip kilise’den çevirdiği cami idi. Burada ezân-ı Muhammedi de okutmuştuk. Bu yaşadıklarımın hâlâ ruhumda derin izleri vardır.

Türklere Anadolu’yu kazandıran Selçuklu-Bizans Savaşı, Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diojen kuvvetleri arasında 26 Ağustos 1071 târihinde Doğu Anadolu’da Malazgirt Ovasında meydana geldi. Bu muhârebe, dînî, millî, siyâsî, askerî neticeleri ve Türk-İslâm târihinin en büyük zaferlerinden biri olması bakımından önemlidir. Selçuklu Türkleri, Malazgirt Meydan Muhârebesinden daha yıllar önce Allahü teâlânın dînini yaymak için Anadolu içlerine gazâ akınları tertip ettiler. Bu akınlarda Anadolu’nun Türklerin yerleşmesine müsait coğrafî husûsiyet ve zenginliklere sâhip olduğu tespit edildi. Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (Romen Diojen) iyi bir cengâverdi. Ani ve Kars’ı zaptederek Ani’nin askerî mevkilerini tahrib eden Selçuklulara karşı, tahta çıkışından, 1071 yılına kadar her yıl sefere çıktı.

Türklerin Suriye topraklarındaki harekâtını haber alan Bizans İmparatoru Diojen, doğuya hareket etti. Hareketinden önce verdiği nutukta azmini şöyle belirtiyordu: “Doğu hudutlarımızda büyük bir İslâm tehlikesi belirmiştir. Bu tehlikeyi büyümeden ortadan kaldırmalıyız. Ordunun başında; bu tehlikeyi kesin olarak kaldırmaya gidiyorum.” Romen Diojen, 13 Mart 1071’de İstanbul’dan 200.000’den ziyâde Frank, Norman, Slav, Gürcü, Abaza, Ermeni ve Rumeli’de yaşayan İslâm dînini kabul etmemiş Peçenek ve Uz Türklerinden de ücretli asker alarak Anadolu’ya geçti.

Bizans ordusunun doğuya hareketini haber alan Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Mısır Seferinden vazgeçti. Suriye’den geri dönüşte önce doğuya yönelerek gerekli savaş hazırlıklarını yaptı. Bizans’ın beklemediği bir anda Malazgirt’in doğusunda ordugâhını kurup savaş hazırlığına başladı.

Sultan Alparslan, muhârebe öncesi Halife’den duâ talep etti. Abbâsî Halifesi, câmilerde cumâ hutbesinde Alparslan ve ordusunun muzaffer olması için okunacak hutbe metni gönderdi.

Bizans ordusunun taktiği Türkleri imhâ etmekti. Sultan Alparslan kumandasındaki kırk bin kişilik Selçuklu ordusu, yarım hilâl şeklinde tertip aldı. Selçuklu Sultanı Alparslan, âlim ve devlet adamlarının tavsiyesiyle, muhârebeyi Cumâ günü yapmayı tercih etti: 26 Ağustos Cumâ günü askerlerini toplayan Alparslan atından inip secdeye vardı; “Yâ Rabbî sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihâd ediyorum. Yâ Rabbî niyetim hâlistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” diye duâ etti. Sonra askerlerine dönerek; “Burada Allahü teâlâdan başka bir sultan yoktur, emir ve kader O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte cihâd etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz.” dedi. Askerler coşarak hep bir ağızdan; “Asla emrinden ayrılmayacağız.” mukabelesinde bulundular. Sonra hepsi ağlayarak helâlleştiler. Sultan, beyazlar giydi. Atının kuyruğunu bağlayıp, eline er silâhı olan gürzü alıp, şöyle hitap etti: “Askerlerim! Şehit olursam, bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman rûhum göklere çıkacaktır. Benden sonra oğlum Melikşâh’ı tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi kazanırsak istikbâl bizimdir.” Bu nutku, hitabet sanatının ve muhârebe öncesi psikolojik şartlarının bütün inceliklerine sâhipti. Askerler coşup, şevke geldi. Cumâ namazından sonra başlayan muhârebede Sultan Alparslan, fevkalâde bir muhârebe taktiği uyguladı. Bozkır çevirme hareketiyle, Türk ordusu hilâl şeklinde yayıldı. Muhârebenin başlamasından iki saat sonra, Peçenek ve Uz Türkleri Bizanslılardan ayrılıp, millî bir his ile Müslüman Selçuklu Sultanı’na tâbi oldular. Mezhep baskısı sebebiyle Bizanslılara kırgın ve kızgın bulunan Ermeni kuvvetleri de, muhârebe meydanını terketti. Bu hâdiseler, Bizanslılarda mânevî bozguna yol açtı. Bizans ordusunda Türklerin ok, gürz ve kılıcından kurtulanların, akşam teslim olmaya canattıkları görüldü. Cengâverliğine rağmen hiçbir şey yapamayan mağrur Bizans İmparatoru Diojen, yaralı halde bütün mâiyeti ile berâber esir edildi.

Malazgirt meydanındaki mücâdeleden yenik çıkan İmparator, Sultan’ın huzuruna getirildiğinde, utancından başını kaldıramıyordu. Alparslan, Bizans İmparatorunu affetti. Ağır şartlarla antlaşma imzâladı. Fakat Romen Diojen dönüşünde Bizanslılar tarafından Türklerden görmediği hakâretlere uğrayıp öldürüldü.

Türklerin yeni yurt edinmesini sağlayan Malazgirt Zaferinden sonra, on beş yıl içinde Anadolu ele geçirildi. Bu zaferle Anadolu’nun tapusu, Türklerin eline geçti. Bu bakımdan, Malazgirt Zaferi, Türk ve dünya tarihinde bir dönüm noktası oldu. Anadolu’ya, burayı vatan edinen Selçuklu Türkleri ile diğer Türk boyları yerleştirildi. Bozkır kültüründen, İslâm medeniyeti dâiresine bütünüyle giren Türklerin dünya görüşü daha da gelişti. Doğudan gelen göçebe Türkler, Anadolu’da yerleşik medeniyete geçirildi. Şehirler kurup geliştirerek kültür, sanat, sosyal müesseseler tesis edildi. Kıymetli mîmârî eserleriyle bu yerleşim merkezleri süslendi. Allahü Teâlâ, dinimizi, dirliğimizi ve devletimizi pâyidâr eylesin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.