Yedi Düvelden İleri
1959-1960 Ders Yılında Karaman’da, Cumhuriyet İlkokulunda, beşinci sınıf öğrencisiydim. Başöğretmen Cafer Bey, Matematik dersine gelirdi. Babamla iyi görüşürlerdi ama sınıfa karşı da bana karşı da çok ciddi ve disiplinli bir öğretmendi. Diğer öğretmenler, dersi iyi dinlemek kaydıyla dersin sonunda bazen bize şarkı söyletirdi. Benim de sesim güzeldi. O yıllarda ünlü olan bir şarkım vardı, sıklıkla ben onu söylüyordum. Teneffüs zili çalmak üzereyken nasılsa Cafer Öğretmen de benim o şarkıyı söylememi istedi.
Şarkı bitmeden zil çalmıştı. Teneffüste şarkının son kısmını dışardan duyan diğer öğretmenler beni öğretmenler odasına çağırıp, şarkıyı bir kez de orada söylettiler. Acıklı bir şarkı değildi ama şarkının sonuna doğru kadın-erkek hemen bütün öğretmenler, gizli- açık ağlıyordu.
Sonra öğrendim ki, bu şarkı merhum Menderesin şarkısıymış. 1960 İhtilali henüz yeniydi. Menderes de henüz hayattaydı ama halk onu çok seviyor, acaba asılır mı diye endişe duyuyordu. Sonunda korkulan oldu, Menderes asıldı. O asıldığında ben ortaokula gidiyordum.
Orta okuldayken bir sebepten ilkokuluma uğramam gerekiyordu. Gittiğimde eski öğretmenlerin çoğu oradaydı. Benden o şarkıyı bir daha söylememi isteyemediler. Zaten karşılaştığım öğretmenlerimin, daha saçımı, yanağımı okşarken bile gözü doluyordu.
Bir öğretmenim orada bana dedi ki, “İnsanın kendi kendine yaptığı kötülüğü, bütün dünya bir araya gelse yapamazmış, bu olanlar işte o! Dedelerimiz Çanakkale’de şehit oldu, babalarımız yetim büyüdü. Babalarımız istiklal harbinde şehit oldu, bizler yetim büyüdük. Daha nice savaşlarda gerçekten bütün dünya bir araya geldi de bize bu kötülüğü yapamamıştı. Ortaokula başladığına göre sen okuyacaksın, bu günleri unutma!”
Aradan yıllar, yıllar geçti. Öğretmenin dediği oldu ve ben okudum. Ama ben de ancak onun gibi bir öğretmen olabildim. Bu satırları kaç kişi okur, bu vesileyle halâ “ordu göreve” diyen insan sayısında bir azalma olur mu, onu bilemiyorum. Bence her fırsatta orduyu ihtilal için göreve davet edenlerle ihtilal yapanlar aynı kafadadır. Allah yöneticilerimizi kendi kafamıza kurşun sıkmaktan, ülkemize zarar vermekten korusun.
--------------------------------
Memleket için değil mi, borçlu bile kalırız:
9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel öldü, Allah rahmet eylesin. Ben onun özel hayatını, kişiliğini yakından tanımıyorum ama rahmetli babası, Paşa Dayı ile iyi tanışırdık. 1966-1970 Yıllarında Isparta Zirai Mücadele Müdürlüğünde Ziraat Teknisyeniydim. Demirellerin halı mağazası da bizim daireye bitişik sayılırdı. Başkaca iş yerleri de vardı ama Paşa Dayı çoğunlukla oraya gelirdi. Sık sık bizim daireye de uğrar, bir sıkıntımız olup olmadığını sorardı, sohbet ederdik. Abdestli, namazlı, iyiliksever, hoş bir insandı. Ona da Allah rahmet eylesin. Bazen köylerden onunla birlikte dönerken onu İslâmköy’e, evine bırakırdım. Her defasında evinde biraz soluklanmamı ister, rahmetli Hacı Teyzeyle birlikte bir ikramda bulunmadan bırakmazlardı.
O günlerde Isparta, yabancı ot ilâcını henüz bilmiyordu. Bana verilen bölgede, yol kenarı ve göz önü yerlerdeki ekin sahiplerini ikna edip, örnek olarak tarlalarını ilaçlatmam gerekiyordu.
Fakat ahali, saman otlu olmaz diye ekinini bedavaya bile ilaçlatmamakta direniyordu. Paşa Dayı aklıma geldi. Sağ olsun o yaşlı haliyle hiç üşenmeden, ilçe ilçe, köy köy benimle dolaştı ve birlikte çiftçileri ikna ettik. Yabancı ot ilacının faydasını gören çiftçiler, ertesi yıl tarlaları kendisi ilaçladı. Bir sonraki yıl piyasadaki ot ilacını bitirdiler. Bu başarılara Paşa Dayı da seviniyordu. “Başardık ama seni de çok yorduk Paşa Dayı” dediğimde rahmetli, “Memleket için değil mi evladım, biz ne hizmet yapsak az gelir, borçlu bile kalırız” demişti. Mekânı cennet olsun. Allah’a emanet olunuz.