Bürokraside idarecilik yıllarımda üst makamlardan talimatlar gelirdi “üretim izni olmayan listedeki ürünlerin satış yerlerinden toplatılması..” “..telefonlu tıp mensubu olmayan kişinin bel fıtığı tedavisi yapmasının önlenmesi..”
Yıllar geçti aradan hâlâ üretim izni olmayan standart dışı ürünlerin piyasadan toplanması istenir. Tıp mensubu olmayan kişilerin doktorculuk oynaması bugün için de geçerli maalesef. Okul kantinleri denetimlerinde uygun vasıfta olmayan kantinlerin ihale öncesi uygun vasfa getirilmesi yıllarımızı almıştı.
Tedbirin üzerinde ilahi takdir kaçınılmaz ancak proaktif (önleyici) yaklaşım olmaksızın faciaların önlenemeyeceği de acı bir gerçek maalesef. Cuma günü milletvekilliği ve bakanlık da yapmış bir hanım eski siyasetçi yasal zorunluluk olmamasına karşın iş sağlığı hizmeti almak için davet etmişti bizim ekibi. Davet nedeni Adana’daki facia. Kendisi de başkanı olduğu vakfın dairelerinde öğrenci misafirhanesi yöneten hanımefendinin davet nedeni binalarının yangın çıkış kapılarının PVC olması. Eminim ülkemizde yüzbinlerce yönetmeliklere uygun olmayan ve faciaya neden olabilecek yangın kapısı bulunmaktadır. İlgili ustaların kafalarına yangın yönetmeliğine uygun kapı tipleri çakılmadan ve uygunsuz kapıların neden olduğu facialarda sorumlu olacakları anlatılmadan bu işin çözümü yok. Oysa yangın yönetmeliğine uygun kapıların maliyeti 350-400 lira. İnşaattan düşme sonucu ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan iş kazaları yıllardır ülkemin can yakan sorunu. Düşmeleri önleyecek paraşüt tipi emniyet kemeri bedeli 30-40 lira. İstanbul’daki Ali Sami Yen şantiyesindeki asansörün düşmesini önleyecek mekanizma yaklaşık 25 lira, Florya Galatasaray tesisleri otomatik kapısında sıkışıp hayatını kaybeden rahmetli Erkan Koyuncu’nun ölümünü önleyebilecek sensörün bedeli 50 lira.
Örneklerini artırabileceğimiz kazaları önlemenin bedeli hiç de çok değil gördüğünüz gibi. Sorun güvenlik kültürümüz olmaması ve önleyici yaklaşıma yaşantımızda yer vermemek. Biz otomobillerde emniyet kemerini geliştiren değil aracın sensörü ses vermesin diye yuvaya mekanizma yerleştiren bir milletiz maalesef. İş kazalarını önlemek amacıyla 6331 sayılı yasa yürürlükte ve yetkili ortak sağlık güvenlik birimleri yoğun çalışma içinde. Gelişme yok denemez ama ciddi yol alındığını söylemek de mümkün değil. İşverenler maliyet gördükleri tedbirleri almaktan hatta kişisel koruyucu donanımları temin etmekten imtinada. Çalışanlar yılların alışkanlıkları tedbirsiz çalışmaktan vazgeçmeye yatkın değiller. Ortak sağlık güvenlik birimi (OSGB) sahipleri hizmet bedellerini aldıkları işverenler karşısında yeterli etkinliğe sahip değiller genelde iş kaybetme endişesiyle. Çoğu OSGB sahibi eksikleri Bakanlığa bildirecek; kişisel koruyucu donanımlar teslim edilmeden çalışanların sahaya çıkmasına izin vermeyecek hatta eğitimleri yasanın emrettiği şekilde çalışma saatleri içinde yaptırabilecek cesarette değil.
Güvenlik kültürünü okul sıralarından başlayarak verebilmeliyiz. Bunu trafik dersleri örneğindeki gibi yapmamalıyız ama. Okul çocuklarını taşıyan servis şoförlerinin çoğu maalesef kural tanımaz vasıflara sahipler. Güvenliği tüm yaşam alanlarında yaşamalı çocuklarımız ki özümleyebilsinler. Çalışma hayatında kazazede veya yakınlarına bedel veya SGK’ya ceza ödemeyi değil tedbir almayı tercih edecek işverenler; çalışandan yana tavır koyacak İSG profesyonelleri ve ekmek paralarını kazanırken yaşamlarını ciddiye alacak eğitim ve mentaliteye sahip çalışanlar ile önlenebilir felaketler. Trafikte canavarlaşan, hız limitine uymayı radar gördüğünde akıl eden, slalomdan vazgeçmeyen sürücüler MOBESE’ler aracılığıyla ceza yediğinde uslanırlar belki ama bizim MOBESE’ler maalesef kaza görüntüleri yayınlamaya yarıyor. Burada da önleyici veya caydırıcı yaklaşım söz konusu değil.
Kaza, belâ, felaketlerden uzak yaşam dilerim.