Sürekli “Demokrasi”ye vurgu yapıyorlar.
Ama demokrat değiller.
Demokrasiyi içlerine sindiremiyorlar.
Demokrat, sandığa saygılı olur.
Demokrat, halkın kararlarına itiraz etmez.
Demokrat, kendisi gibi düşünmeyenlere ağzını bozmaz.
Demokrat, sandıkta bulamadıklarını sokaklarda, darbelerde aramaz.
Hiç biri de “Biz nerede yanlış yaptık” demiyor.
Hiç biri de “Bu bir seçim değildi. Bir referandumdu” diyerek gerçekçi olmuyor, olamıyor.
Kerameti kendilerinde arıyorlar.
“Hayır” oylarının tamamını kendilerinin sanıyorlar. Hatta bir adım daha öne çıkıp “Yüzde 48, yüzde 51’den büyüktür” demeye getiriyorlar.
Benim de matematiğim zayıftır ama, bunların ki benden de kötü.
***
Ana Muhalefetin lideri gurup salonunda konuşuyor.
“Yüzde 48’le tarih yazdık, öne geçtik” diyor. Salondakiler “Türkiye seninle gurur duyuyor” diyerek tezahürat yapıyorlar.
Dünyada böyle bir “Ana Muhalefet” yoktur. Böyle “Efsunlanmış” bir taraftar kitlesi de bulunmaz. Futbol takımı taraftarları bile yenilgilerde “Yönetim istifa” diye bağırır, ama bizde “Gaf”lar alkışlanır.
Ne diyelim “Böyle başa böyle tarak…”
***
Herkes, ağzından çıkana dikkat edecek.
Sorumluluklarını bilecek.
Sokaklara çağrı yapmak, ateşle oynamaktır.
Çocukluğumuzda “Ateşle oynama, altını ıslatırsın” derlerdi. Haksız da sayılmazlar.
Ateşle oynayanların elleri de yanabilir, altını da ıslatabilir.
Benden hatırlatması…