Hayatımız dünyamız çoğu zaman bir arayışla geçiyor. Hep arıyoruz aradıklarımızı bulamıyoruz günün geldiği zaman aradıklarımız bize koşuyor belki de her şeyin bir sırası var bazen birini arıyoruz, bazen mutluluğu, bazen amaçlarımızı, sorularımızı, cevaplarımızı, çoğu zaman da kendimizi arıyoruz asıl gerçeğin ahireti aramanın olduğunu unutuyoruz.
Belki de tüm arayışlarımızda gizli olan, aslımızı arayışımız olabilir mi?
Problemlerimizi arıyoruz, cevaplar istiyor cevaplarını aramaya bulmaya devam ediyoruz.
Doğru - yanlış ayırt etme gayretimize, yanlıştan kaçınıp doğruyu aramamıza, her durumda yargıya varma fikrine kapılmamıza ne demeli?
Haklı haksız diye etiketlediğimiz aklımızda şemalara oturttuğumuz durumlara dönüp bir baksak gerçekten haklıyı veya haksızı arayıp bulabilmiş miyiz?
Ruh eşimizi arıyoruz, bize iyi gelecek hobiyi, arkadaşı, mekanı uygun işi vs. Peki ruhumuza dönüp bakmadan ruh eşimizi aramak ne kadar akıllıca?
Daha ruhumuzu tanımıyoruz belki kendimizi tanımıyoruz.
Ruhumuza dalmadan, derinlere inmeden, daha mutluluğu bilmeden aradığımız şeyler nedir biliyor muyuz?
Tüm bu arayışlar nereye gidiyor? Siz bu hikaye’de nesiniz anlam mı? yüklem mi?
Yoksa tüm bu arayışlar içinde su taşıyan karınca misali mi?
Gerçeği ararken, gerçeğin peşine düştüğünüzden emin misiniz belki de yanlışın peşindesiniz?
Aradığınız şeyin neyi ifade ettiğini bilmeden duymadan, görmeden, varlığını hissetmeden gerçekten de aramak mümkün mü?
Aramak arzu etmekle başlar. Sadece inandığınız şeyi arayabilirsiniz. Ve aslında aradığınız çoğu şey aranamaz bulunabilir.
Ne kadar ararsan bulma ihtimalin o kadar çabuk biter ve kaybolur. Çünkü aramak, aramanın kendisine engel hale gelir. Bu yüzden sizin için bilinmez olan şeyi aramayın.
Bunun yerine bildiğiniz şeylerde derinlere inin. Sizi bildiklerinizde derinlere indikçe, bilmediğiniz yollara çıkacaksınız..
“Çünkü bilinen aslında bilinmeyene rastlanan kapıdır.”
Derinlere inin.
Vesselam