Bu söz ünlü bir ekonomist olan Artuğ Çetin’e ait. Çetin yakın zamanda, yatırım piyasaları ile ilgili sorulan soruya uzun ve etraflıca bir açıklama yapar. Açıklama özet halinde şöyle:
"Önümüzde bizi bir şey bekliyor. Tüm herkesi ilgilendiriyor. Nakitsiz toplum deniyor ama nakitsiz toplum, bankaların iflas etmesinin önüne geçecek. Çünkü artık elektronize olacak. Siz, siz olun bizim kâğıt paralarımızı ellemeyin. Sanal hiçbir şey bizi korumaz. Reel elle tutulan her şey bizi korur. Değerli madenler, altın. Altın insanoğlunun var olduğundan beri parasıdır. Bu net mesaj, değerli metaller altın ve gümüş olabilir. Altın kriz zamanında, kriz zamanından önce ve kriz zamanından sonra hep kazandırmış. Bu metaller krizlerde ce enflasyon dönemlerinde bile kazandırıyor. Burada bizi dediğimiz gibi değerli madenler kurtaracak. Gayrimenkul uzun vade olmak kaydıyla korur. Burada tarım arazisi var ki onun yerini hiçbir şey tutmaz”, diyor.
Gerçek bu. Hemen her yerde uygulandığı gibi tarım çoğunlukla tarlada yapılır. Bu yüzden de toprağın kutsiyeti de buradan gelmektedir. O nedenle tarım hammadde ürettiği için gıdaya da eşdeğerdir.
Son yıllara bakılırsa savaşlar artık (mecbur olmadıkça) öyle, ateşli silahlarla göğüs göğüse yapılmıyor. İnsanlar daha çok aç bırakılarak, çeşitli sebeplerle (enerji ve tarımsal kaynaklara sahip olma arzusu ile), göçe zorlanarak yapılıyor. Dikkat edilirse savaşların yapıldığı yerler daha çok enerji ve tarımsal üretim potansiyelin olduğu yerlerdir. Orta Doğudan Orta ve Güney Afrika’ya uzanan hat, enerji ve tarımın en büyük kaynakları durumundadır. Dolayısıyla göçler, bir şekilde (savaş ve açlık) ölümler, daha çok da bu yerlerde meydana gelmekte, aslında getirilmektedir.
Dünyanın güya gelişmiş ve demokrasisi önde olduğunu iddia eden ülkelerine bakar mısınız? Kendini barışın elçileri veya hukukun geliştiği ülkeler olarak kabul etseler de, aslında, dünyayı en çok sömüren ülkeleridir. Avrupa ve Amerika yüzyıllardır yapmış olduğu sömürüsüne, sanayileşme sürecine giden dönemde zirve yaptığı gibi, bu günlerde de yeni sömürü alanları bulmak için çeşitli oyunlarla, potansiyel yeni enerji ve gıda kaynaklarına el atmaktadırlar. Elen Mask ve Bill Gates de her zaman toprağın ve tarımın önemini zaman zaman vurgulamakta, ellerinden gelse tüm dünyaya hâkim olma niyetlerinin saklamamaktadırlar. Bakalım görelim ne olacak.
Bu sömürgeci ülkeler bunu yapmak zorundadır. Bunun en büyük sebebi öteden beri yaptığı sömürü ile lüks ve rahat hayata alıştırdığı halkının çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. Kendi üretim kaynakları potansiyelde artık sona yaklaştığı için yeni üretim kaynaklarına açılmak ve halkının da lüks gıda-eşya tüketimi için canlı ve diri tutmak zorundadırlar. Aksi durumda bu ülkelerin ayakta kalması zorlaşacak, halkı yönetimlere çeşitli sebeplerle isyan etme noktasına geleceklerdir. Hani derler ya “alışmış, kudurmuştan beterdir”. Batılı yöneticilerin temel felsefesi sömürüdür.
Artuğ kardeşimizin bu açıklaması oldukça önemli. Zira öteden beri sömürgeci ülkeler çeşitli projelerle potansiyel ülkelerin tarım alalarına zaten el atmış durumundadırlar. Daha da ötesi dünya kaynakları dışında uzaya da el atmış bulunmaktalar. Kâinatın herhangi bir yerinde canlılık buldukları durumda, kendi yaptıkları uzay hukuku çerçevesinde, bu kaynakların da birincil sahipleri durumuna olacaklar. Bu bir uzay hukuku anlayışıdır. Uzay hukuku, insanoğlunun uzayla ilgili faaliyetlerini düzenleyen hukuk organlarının tümüdür, tıpkı genel uluslararası hukuk gibi, çeşitli uluslararası antlaşmalar, sözleşmeler, BM'nin GKO kararları ile uluslararası kuruluşların kural ve düzenlemelerinden ibarettir.
Ülkem de diğer gelişmiş ülkeler gibi uzay yarışında “ben de varım” dedi ve ilklere imza attı. Öncelik elbette topraklarımıza sahip çıkmak, devamında tüm alanlara teknolojik yarışlara katılmak olmalıdır. Zira toprak vatan, vatansa barınılan, yaşanılan, doyulan; gerekirse de uğruna ölünen yerdir.
Sağlıklı, adaletli bir ülke ve dünya için topraklarımıza sahip çıkanlara selam olsun.