Bu başlığı bana ait değil, ancak, doğru. Son günlerde üzerinde en çok konuşulan “küresel ısınma ve iklim değişiklikleri” dünyayı gıda krizine mi götürüyor?” oluyor. Konunun gündemde olması ile konu uzmanları ve sivil toplu örgütü yöneticileri bu konuda ki görüşlerini dile getiriyor. Haksız da değiller.
Yukarıdaki başlık ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer’ e ait. Dünya genelinde gıda fiyatlarının artış göstermesinde iklim krizinin önemli bir payının olduğunu savunuyor, İmer. Aldığı bilgileri Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO ya dayandırarak değerlendirme yapıyor. Buna göre:
Gıda Fiyat Endeksi’nin 2021 yılının tamamında, dünyada bir önceki yıla göre % 28,1 artışla, son 10 yılın en yüksek seviyesine erişmiş. Buna göre “FAO yetkililerine göre normalde yüksek fiyatların üretimi artırması beklenirken, girdi maliyetlerinin yüksekliği, devam etmekte olan küresel virüs salgını ve giderek belirsizleşen iklim koşulları 2022 yılı için iyimserliğe yer bırakmıyorlar”. İmer, FAO Tahıl Fiyat Endeksi’nin 2012’den beri en yüksek yere ulaşarak % 27,2’lik artış kaydettiğini, et fiyat endeksinin % 12,7, süt endeksinin ise % 16,9 artış kaydettiğini vurgulayarak, son gelişmeleri ortaya koyuyor.
BM verilerinin iklim krizinin gıda sisteminde neden olduğu bildirerek “kara, toprak, su ve enerjinin gıda için sürdürülemez şekilde kullanılması sıcaklıkların yükselmesine yol açan sera gazı salımlarını yükseltiyor. Yüksek sıcaklıklar gıda üretmek için gerekli hammadde kaynakları olumsuz etkiliyor. 2020 de 800 milyon üzerinde insan açlıkla karşılaştı. Bugünkü şartlarda, dünyada ve ülkemizde gıda fiyatlarının kısa sürede düşmesi pek imkân dâhilinde gözükmüyor” değerlendirmeleri yapılıyor.
Gıda fiyatlarının küresel ölçekte neden ve nasıl yükseldiği raporlarla ortaya konulurken, Türkiye’nin bunun dışında kalamayacağını anlamayanlara ne söylenir, sorulmalıdır. Dünyada enflasyon yaklaşık % 7.0 iken gıda enflasyonunun bunun 3 katı olması elbette herkesi ve her kesimi etkileyecektir. İşin diğer tarafında küresel ısınma ve su krizine de çareler aranmakta olduğu gündemini korumaktadır.
Bu arada Konya’da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından organize edilen 21-25 Şubat arasında İklim Şurası yapıldı. Şurada küresel ısınma ve iklim değişiklikleri üzerinde duruldu. Şura sonunda birçok karar alındı, henüz yayınlanmadı ancak Şura sonuçları ön bilgilerini paylaşıldı. Şurada, ziraatçı olarak bizi ilgilendiren “yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması, enerji verimliliğinin sağlanması ve fosil yakıtların azaltılması için bir yol haritasının belirlenmesi” oldu.
Şurada tartışılan konular içinde yine en önemlisi su ile ilgili olan “suyun verimli kullanılması, iklim dostu akıllı tarım teknolojilerinin geliştirilmesi“ idi. İşin bu tarafı oldukça önemli. Zira Türkiye gibi tarım için çoğunlukla yağışın yetersiz, aşırı kullanımdan dolayı yer altı ve yerüstü sularının çekildiği bir ülkede, su olmadan tarım, tarım olmadan da gıda olmaz.
Burası da anlaşıldı. Ancak suyun geçtiği Şura (Tarım Orman Bakanlığı Su Şurası-2021: 1,4,5,6,7,12 Maddeler) ve diğer birçok toplantıda, su kullanımı yönetiminin mutlaka disipline edilmesi gerektiği üzerinde defalarca durulmasına rağmen, maalesef konu üzerine gidilecek çalışmalar yapılmadı.
Su tarımda nasıl kullanılmalı sorusuna verilecek cevap belli. Konu suyun hangi kurumun, nasıl ve etkili yönetileceğine dairdir. Su yönetimi kapalı-açık, büyük-küçük; az-çok potansiyelli havzalar bazında olmalı. Aynı havzada, (bölgede) suyu parası olan üreticinin kullandığı, olmayanın seyrettiği durumdan çıkarılmalıdır. Öte yandan üreticinin inisiyatifine bırakmadan, enerji pompasının gücüne bağlı olarak çektiği kadar kullanılmasının önüne geçilmelidir. Esas olarak bitki desenine göre birim alanda ihtiyaç olan kadar sulama suyunun verilmesi sağlanmalı.
Yine suyu çok denklemli ve konulu yönetimlerden, tek eylemli ve söz hakkı olan kurumlara verilmeli ve böyle bir yönetim yoksa hemen oluşturulmasının önemi üzerinde durulmalıdır.
Bu konularla ilgili o kadar çok ele alınacak iş var ki; bir değil birkaç şura ile ancak sonuca gidilebilir gibi duruyor. Acil olan su kullanımının disipline edilmesi, su da israfın bir an önce önlenmesi. Her gün bir gölün kuruması, kanallarda çekilmeler, tarihi suyollarının yok olması haberleri moralimizi bozuyor.
Sonra, bu işin muhalefeti ve iktidarı da olamaz diyerek, tarımın vatan olduğunu tekrar hatırlayalım.