Bugün belki kadın okurlarımızı üzeceğiz hatta eşimi kızımı anamı bile böyle yazdık diye kızdıracağız. Ama kızmaca yok. Konulara ve gelişmelere öyle tek taraflı bakmada yok. Hep empati yapacağız. Kendimizi karşımızdaki insanın yerine koyacağız.
Sonra şöyle geri çekilip hangisi doğru, hangisi yanlış diye? Sakince değerlendireceğiz.
Hani geçenlerde 8-10 iş adamının hatta bunların nerede ise hepsi torun sahibi olan insanlarımızın Evliya Çelebi Parkı’nda spor yaparken yine bu parkta spor yapan bir hanımefendi ile gerçek nedenini polisin ve hukukun ortaya çıkartacağı üzücü olayı yazmıştık yaaa.
Meğer olay konuyu sadece bize aktaran abimizi değil pek çok insan bu durumdan mustarip imiş. Yani erkekler bayanın tavrından tek kelime ile tırsımışlar.
O yazının ertesi günü çok sevdiğim saydığım bir abim ile görüşürken kendisinin bu tür durumları bildiğini ve bu yüzden de ikamet ettiği süper lüks güvenlik sitenin asansörünü dahi yakın zamana kadar eğer bir bayan ile asansöre binecekse asla binmediğini dahası bu durumdan kaçındığını belirtiyordu. Ve “Allah’tan yakın zamanda asansörlere kamera takıldı da eğer şimdi öyle bir durum ile karşılarsam binebiliyorum” diyordu.
Aynı abimiz yanılmıyorsam akşam saatlerine doğru “Bu kadını pek sevmem ama bak konuştuğumuz konu ile ilgili ne yazmış” diyerek aşağıda sizlerle paylaşacağım Sema Maraşlı’nın 18 Aralık 2018 günü “HİÇBİR ERKEĞİN ŞEREFİ GÜVENCE ALTINDA DEĞİL”… başlıklı yazısını gönderdi.
Okudum. Sonra bir daha okudum.
İsterseniz gelin bir daha okuyalım.
“İstanbul sözleşmesi ve bununla bağlantılı olarak çıkarılan 6284 sayılı kanun maddesi ile hiçbir erkeğin namusu şerefi hürriyeti garanti altında değil. Erkeklerin insani hakları, kadınların iki dudağı arasında. Bir kadın “şu erkek bana cinsel istismarda bulundu” dediği anda tecavüz ya da elle taciz bile olması gerekmiyor, erkeğin hayatı orada bitiyor.
Kadının delil, belge, şahit sunmasına da gerek yok. Adam o gün kadının dediği yerde olmasa bile ceza alıyor, örnekleri var. Az buz bir ceza da değil çoğu on yıl dan yirmi yıla kadar olabiliyor. Suçsuz erkek cinsel istismar suçu ile hapse girdiği için tecavüzcülerle aynı koğuşta kalıyor, dışarıda ailesi perişan anne-baba-kardeşleri, hanımı-çocukları sevdiklerinin suçsuz yere utanç verici bir suç isnadı ile içerde olmasından dolayı perişan oluyorlar.
Bu kanun maddesi sebebiyle memlekette iftira yeni kazanç kapısı oldu. Binlerce kadın iftira atıp ya da kız çocuklarına iftira attırıp sonra karşı taraftan yüksek miktar paralar istiyorlar. Karşı taraf bu parayı verse bile kurtulamıyor vicdanlı bir hakime denk gelmemişse dava devam ediyor.
Cezaevlerinde binlerce iftira mağduru erkek var. Bütün deliller erkeğin masum olduğunu gösterdiği halde ki normalde suç isnat eden ispat etmek zorunda olduğu halde, suç isnat edenin hiçbir delili olmadığı halde, binlerce erkek iftiradan cezaevinde yatıyor.
Aile Bakanımız ve Adalet Bakanımız bu kanun maddesini sık sık dile getiriyorlar ki duymayan kalmasın. Bütün feminist kadınlar ve feminist erkekler de kadın beyanının esas olmasını destekliyorlar. Güya şiddete karşı kadınları koruyormuş. Ne hikmetse kanun çıktığından beri kadına şiddet arttı fakat hâlâ ısrarla kanun savunuluyor.
Şimdi benim anlamadığım şey bu kanun maddesi uygulamada sadece halkı mı kapsıyor yoksa siyasileri ve tanınmış insanları da kapsıyor mu?
Mesela Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a bir kız “Bilal Erdoğan bana cinsel tacizde bulundu” dese delil ve ispat istenmeden Bilal Erdoğan’a da cinsel istismardan yirmi yıl ceza verilecek mi ve tecavüzcülerle aynı koğuşa konulacak mı? Cumhurbaşkanımız ve eşi Emine Erdoğan: “Kadın beyanı esastır, bunca masum erkek hapis yatıyorsa, bizim evladımız da yatsın, yeter ki feminist kadınların rızasını kazanalım.” diyecekler mi?
Kadın haklarının kuvvetle savunucularından KADEM Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan kendi eşi Selçuk Bayraktar için bir kadın “Selçuk Bayraktar bana cinsel istismarda bulundu” dese Sümeyye Erdoğan “Kadınları korumak zorundayız, kadın beyanı esastır, kadınlar bu konuda yalan söylemez, bu iftira olamaz, bir kadın böyle deniyorsa yapmışsındır sen, gidip paşa paşa tecavüzcülerle aynı koğuşta yıllarca yatacaksın, ben çocuğumu bu utançla büyütürüm yeter ki feminist kadınlar bizden razı olsun…” diyebilecek mi?
Ya da Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e bir kadın “Abdülhamit Gül, cinsel istismarda bulundu.” dese Abdulhamit Gül “Kadınlar kırmızı çizgimizdir, kadın beyanı esastır, bir kadın söylüyorsa doğrudur.” deyip masum olduğunu ispat etmeye çalışmadan gidip ömrünün kalanının cezaevinde gerçek tecavüzcülerin içinde geçirmeye razı olur mu?
Ya da Aile Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk kendi kocası, ağabeyi ya da herhangi bir yakını cinsel istismar suçlamasına maruz kalsa yine “kadın beyanı esastır” deyip kanun maddesini savunacak mı?
Ya da binlerce erkeğin evinden atılması ve iftiraya maruz kalmasına sebep olan 6284 kanun maddesine hiç itirazı olmayan ve Ak Parti’nin yanlışlarını ve günahlarını da destekleyen MHPlilerin başına böyle bir şey gelse bunu kendileri için de kabul edebilecekler mi?
Mesela bir kadın çıksa: “Devlet Bahçeli beni taciz etti, bana cinsel istismar da bulundu” dese yine “kadın beyanı esastır” denilip delil ve belgeye bakılmadan Sayın Bahçeli’ye yirmi yıl cinsel istismar cezası verilecek mi? Sayın Bahçeli bin bir emekle ve çabayla ördüğü ömrünü, haysiyetini ve şerefini sadece bir kadının beyanı ile tecavüzcülerle aynı koğuşta bitirmek ister mi?
Ya da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yarın onun başkanlıktan ayağını kaydırmak için bir kadının “Kemal Kılıçdaroğlu bana cinsel istismarda bulundu.” iftirasına maruz kalsa kendi için de “Kadın beyanı esastır, kadınlar yalan söylemez, kanunumuz böyle, yeter ki feminist kadınlarımız mutlu olsun” deyip ömrünün kalanını hapiste tecavüzcülerle geçirmek ister mi?
Ya da diğer bakan ve milletvekilleri, kendileri, eşleri ve evlatları için bu kanun maddesinin uygulanmasını kabul ederler mi?
Ya da 6284’ün kuvvetli savunucularından ve Ak Parti’nin akillerinden olan gazeteci-hukukçu Nihal Bengisu Karaca, kendi eşine ya da oğluna bir kadın cinsel istismar iftirası atsa “Kadınları korumak zorundayız, kadın beyanı esastır, bu arada iftiraya uğrayan, başı yanan, hayatı sönen, ömrü hapiste çürüyen erkekler problem değil, bir kadın cinsel istismar var diyorsa vardır, ben kadına inanırım, benim kocama da oğluma da böyle bir suç isnat edilirse kendilerini aklamaya uğraşmasınlar, hapiste tecavüzcülerle aynı koğuşta ömürlerini çürütebilirler.” diyebilir mi, içi sızlamadan titremeden. Nihal Bengisu Karaca’nın tacizci kocası ve tacizci oğlu etiketi ile yaşamak ister mi Nihal Hanım? Eğer kendi için istemez ise başka bir kadın, başka bir erkek ve başka bir oğul için de istememeli.
Bu yukarıda adı geçenlerin namusu, haysiyeti, hürriyeti kıymetliyse, suçu ispat edilmemiş her vatandaşın namusu, haysiyeti ve hürriyeti kıymetlidir.
Ne buyuruyor âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah’ın Resulü:
“Sizden biriniz kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.”
Kendisi için şeref, haysiyet, hürriyet, adalet isteyen bir Müslüman eğer diğer mümin kardeşleri için bunu istemiyorsa gerçekten iman etmiş sayılmaz.
Bu yazıda kendilerinin ya da sevdiklerinin isminin yanında taciz, cinsel istismar gibi kelimeleri bile görmekten rahatsız olanlar nasıl olur da başkaları için buna razı olurlar.
Öğrencisine onu istediği yüksek notu vermediği için hapis yatan öğretmenler, öğretmenlerin tuzak kurduğu müdürler, hastasının iftirası ile hapis yatan doktorlar, akademisyenler, eski karısının iftirası ile hapis yatan kocalar, sevgilisinin ayrılmayı kabullenmeyip istismar iftirası attığı gencecik delikanlılar, dinsizlerin tuzak kurduğu imamlar… Gömleği arkadan yırtılmış binlerce Yusuflar hapiste sadece kadın beyanı ile beş yıl, on yıl, yirmi yıl ağır ceza ile gerçek tecavüzcüler ile aynı koğuşta yatıyorlar. Aileleri dışarıda perişan.
Şu anda bu ülkede hiçbir erkeğin namusu, şerefi ve hürriyeti garanti altında değil sadece bir kadının birkaç cümlesine bakıyor.
Kadına şiddeti bitirmek bahanesi ile erkeklere yapılan bu zulümler aynı zamanda bu erkeklerin hanımına, annesine ve kızına da yapılıyor. Onları sevdiklerinde ayırıyor ve bu utançla yaşamak zorunda kalıyorlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir zulüm yok.
Adaleti sağlamanın yolu başkalarına zulmetmekten geçemez. Bizim 6284’e ihtiyacımız yok. Kanunlar insanı korumak zorunda. İnsanın içinden kadını çekip alır ona ayrı kanunlar yaparsanız bu demektir ki kanunlarımız insanı korumuyor, biz bari kadınları koruyalım. Ortaya çıkan durum bu. O halde atın o diğer kanunları, kadınları da erkekleri de çocukları da koruyan ortak bir kanun yapın şu zulümler bitsin artık. Yoksa hepiniz risk altındasınız.
Nihal Bengisu Karaca’nın 6284’ü savunduğu bir yazısının sonuna aldığı bir söz ile yazıyı bitirmek istiyorum. Bu söz aslında Nihal Hanım’ın kendi yazısını çarpıklığını, tek taraflılığını ve adaletsizliğini de göz önüne seren “İlmin Kapısı”ndan muhteşem bir söz. 6284’ü destekleyen ve bu zulme sessiz kalanlara ithaf ediyorum.
“Zulüm kılıcını çeken, aynı kılıçla öldürülür.” Hz. Ali
………………
Kadın yazarların dahası kalemleri konuşmaları ve açıklamaları ile sık sık Türkiye’nin gündeminde kendi görüşlerine uygun binlerce insanın olduğu ve takip edilen kadın yazarlarımız böyle bir durumda iken biz saf erkeklerin durumu ne olacak dersiniz?
Vallahi ben bu konuları bilmiyordum. Okudukça korktum.
………….
Madem böyle bir mevzuya girdik izninizle bir de şu konuyu dile getirmeden geçemeyeceğim. İşte bilmem ne sözleşmesiymiş, bilmem ne maddesiymiş anlamam. Hani kavga eden eşler sonunda mahkemeler erkeklere evden şu kadar süreç uzaklaştırma veriyor yaaa.
Bir gün Konya merkezde Beşyol bölgesinde böyle bir kavgaya tanıklık ettim. Sivil, resmi bir sürü polis geldi. Erkeğin eşine yaklaşmama konusunda mahkeme kararı varmış. O anda anladığımız kadarı ile adam eşine yaklaşmış bir şeyler söylemiş belki de tehdit etmiştir.
Neyse polisler geldi adamı yaka paça aldılar götürdüler. Bu arada kalan ekiple ayaküstü durumu öğrenmeye çalışırken orta yaşlı tecrübeli bir sivil polis, “Uğur abi bu durum çok yanlış. Erkek üç ay uzaklaştırma almış. Gideceği, yatacağı bir yer yok işi gücü yok. Kahveye gitse arkadaşları arasında rencide ediliyor. Allah korusun bu durum biraz daha derinleşti mi kadını dövmeler hatta kadın cinayetleri ortaya çıkıyor” diyordu özetle.
Tamam biz erkekler kabayız. Anamıza şefkat gösteririz, kızımıza, gelinimize acırız ama eşimize geldi mi o erkek biz olmayız; biz gideriz yerimize bambaşka biri geliverir.
Burada erkekler saf temiz masum, kadınlar kötü asla demiyorum.
Dahası bu işlerin en başta ilk sorumlusu biz erkeklerizdir. Ancak sözleşmeler ile Avrupalı olacağız derken o merhametli erkek halimiz erkeklikten, o saf tertemiz kadınlarımız saflıklarından temizliklerin oluyor ve yeri geldi mi kadın erkek demeden insanlığımızı unutup vicdansız canavarlar oluveriyoruz.
Bence bunların önüne geçmenin ilk adımları olarak önce insan sonra İslam daha sonra da şerefli Türk olarak küçük yaşlardan eğitim şart diye düşünüyorum.
Bir kusur işlemiş isek de af ola.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Cesaret, korkunun yokluğu değil, korkuya direnmek, korkuya hükmetmektir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Direksiyonda iken yanımızdaki ya da arkamızdakilere kafamızı çevirerek konuşma gibi kötü alışkanlıklardan kurtulduğumuz zaman daha iyi ADAM oluruz.