Aşçı Ananın Hikayesi

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin büyükçe bir şehrinin dış mahallelerinden birinde yaşlı bir kadın yaşarmış. Kimi kimsesi yokmuş. O mahalleye kocasıyla uzun yıllar önce gelmişler, geldikleri gün bir ev almışlar, ancak geldikleri ayın içinde kocası ölmüş. Kadının gidecek yeri olmayınca kalmış gitmiş o mahalle de. Aradan kırk yıldan ziyade bir zaman geçince de herkes kabullenmiş kadını. Yardımseverliği, pratikliği, aşçılığı sayesinde, mahalleye yakın bir aşhanede iş bulmuş, aş pişirmeye başlamış. Aşçı kadın demişler. Aşçı ana demişler. Yaşı ilerledikten sonra aşçı ana demeye başlamış herkes.

O şehre gelenler, aşçı ananın yemeğini yemeden gitmezlermiş. Günün birinde kırklı yaşlarda biri gelmiş aşhaneye. Aşçı anayı sormuş. Bugün demişler sağlığı iyi değildi. Şifahane de. Adam niye aradın, niçin aradın, nerden tanıyorsun sorularını cevapsız bırakmış. Çıkmış aşhaneden, şifahaneye doğru neredeyse koşarak gitmiş. Şifahanenin girişindeki odalardan birinde yatan aşçı ananın odasına girmiş. Bakmış ki aşçı ana yatağın içinde oturuyor. Beni tanıdın mı ana demiş. Ben komşu diyardan gelirim. Hem öksüz hem yetim büyüdüm. Tam bir aile faciasının ortasında beşikte kalmış bir çocuk. Şimdi hatırladın mı beni?

Aşçı ana sen demiş ölen kocamın kız kardeşinin oğlusun. Aile içinde büyük bir miras kavgası oldu. Ailenin büyükleri bir kervan baskınında ölüverdiler. Altı kardeş, üç gelin, üç damat. Senin baban ve anan her şeyin sahibi olmak istediler. Erkekler kılıçlarını, kadınlar hançerlerini çekti. İşin içine yakın akrabalarda girdi. Yirmi kadar kadınlı erkekli insan kılıçlarla ve hançerlerle birbirimize girdik. Baban ve anan o arbede de öldü. Neredeyse ayakta kimse kalmadı. Benim kocam ağır yaralandı. Aylarca şifahanede yattı. Sen beşikte masum bir çocuktun. Birde üç-dört yaşlarında bir kız kardeşin vardı. Babanın tarafı seni aldı gitti. O gün on beş kişi o arbede de öldü. Benim yaram ağır değildi.

Kocam kendine gelince, neyimiz varsa sattık savdık, o kanlı mirastan tek bir akçe dahi almadan çıktık bu şehre geldik. Kocam bir türlü iyileşemedi. Bu şehirden bir ev aldık. Evin içinde bir ay bile oturamadan kocam öldü. Anlayacağın o şehirden kaçtık. Sen bizi çok aramış olmalısın. Adam ana demiş, olan olmuş, babamın yakınları her ikinizi öldürmemi istemişlerdi. Ancak sen bütün hikâyeyi anlattın. Olayı anlatanlar o olayda en masum senin olduğunu söyleseler de inanmayanlarda az değil. Kocasından birkaç sene sonra sende ölmüş diye anlatacağım. Yalnız babamın sülalesi bana inanmayacak. Başkaları da gelebilir. Sülaleden bir kadın var. Bela mı bela. İftiracı, yalancı. Ölen anamın kız kardeşi, teyzem. O yıllarda genç bir kızmış. Kim hayattaysa bulup ortadan kaldıracağım. Öldülerse mezarlarına tüküreceğim diye yemin etti.

Genç adam binmiş atına ayrılmış şehirden. Üç gün sonra, şehre bir kadın savaşçı gelmiş. Aşçı kadının aş pişirdiği aşhaneye girmiş, eli sürekli kılıcında imiş. Aşçı kadın demiş, işini bitirince dışarıya gel. Aşhanenin sahibi, sessizce gözden kaybolmuş. Doğruca muhafız başına gitmiş. Muhafız başı ve muhafızlar koşarak gelmişler. Muhafız başı kadına, dur hatun demiş, kılıcını bana ver. Bu şehre ne niyetle geldiğini bilirim. Şehrin Vali Paşası, çağırın şu kadınları huzuruma demiş.

Aşçı ana ve onu öldürmeye niyetli kadın Vali Paşanın huzuruna çıkmışlar. Aşçı ana üzerinden kırk sene geçmiş olayı anlatmış. Kadın ise ben o olay olduğunda üç dört yaşlarındaydım diye kendine anlatılanları anlatmış. Vali Paşa yazık olmuş demiş. O olayı duymuştum. Çok ocaklar sönmüş. Senin geçenlerde kardeşin buradaydı. Kardeşin mert insandır. Birlikte muhafızlık yaptık. Omuz omuza çok çarpıştık. O anladı gerçeği de sen niye anlayamadın. Seni tahrik edip de şu zavallı kadının üzerine gönderen kindar kim?

Kadın, mesele derin Vali Paşam demiş. Bu aşçı kadının ölen kocasının nişanlısı bizim teyzemiz. Beni ve kardeşimi o gönderdi buraya. Bu kadının o yıllarda bir çocuğu olmuş aslında. Teyzem dedi ki çocuğu öldü dedim. Kaçırdım, sınırda bir şehirde yoksul bir aileye verdim. Bulunmasınlar diye bir kervanla gönderdim. Kadın kendini yüksek bir yerden aşağıya attı. Gebermedi. Çekip gittiler. Eski nişanlım olan kocası o ölümlü arbede de ağır yaralanmıştı. Kendine gelemedi. O kadını bulacağınız diyarda öldü. Kimin yüzünden? O kadının. O kadının çocuğunu elinden aldım kinim yine de geçmedi. O ölmeden bana rahat huzur yok. Onu öldürmeden gelirseniz hakkımı helal etmem dedi, durum bu Vali Paşam.

Aşçı ana, Vali Paşam demiş, mesele anlattığı gibi değil. Vali Paşa seni sonra dinlerim demiş. Az bir müsaade et. Sonra dönmüş savaşçı kadına o kadını öldürdüm de demiş. Sana bir ölüm belgesi de düzenleyeyim. Mesele kapansın. Hiç yerine seni de katil olmaktan kurtarıyorum. Bu şehre bir daha gelirsen, seni sorgusuz sualsiz zindana atarım haberin olsun. Kadın almış ölüm belgesini çıkmış gitmiş şehirden.

Vali Paşa, aşçı ana demiş, senin yemeklerini çok methettiler. Beni yeni bir görev için Payitahta çağırdılar. Bunu sana niye mi anlatıyorum. Bana ve maiyetime yemek yapacaksın. Var mı seni bu şehre bağlayan bir şey. Beni bir oğul bil. Akşama doğru bu şehirden gidiyoruz. Yanına ne alacaksan al, muhafızlar gelip seni alacaklar. Akşama doğru Vali Paşa ve kafilesi aşçı anayı da almışlar çıkmışlar şehirden. Bütün gece yol gittikten sonra, sabaha doğru bir hana gelmişler. Aşçı ana hana indiklerinde kendine ayrılan odaya girmiş. Derin bir uykuya dalmış. Neredeyse akşama kadar uyumuş. Uyandığında bir de bakmış ki, Vali Paşa başında.

Hayırdır Vali Paşam demiş. Çok uyudum herhalde. Kusura kalmayasın. Vali Paşa yok ana demiş. Seni niye aldım getirdim bilir misin? Sen beni doğuran kadınsın. Öldü bildiğin oğlun benim. Seni öldürmek için gelen kadının kardeşi benim cenk arkadaşım, her şeyi araştırdı buldu. O kindar teyzesini de konuşturduk. Beni yetiştiren aile ile yüzleştirdik. Mani olmasam kız kardeşi seni öldürecekti. Yine de ne olur ne olmaz diye, Sultanımızdan yeni bir görev talep ettim. Şimdi oraya gidiyoruz.

Aşçı kadın dur Vali Paşam demiş, ben hiç doğum yapmadım. Kocamla benim hiç çocuğumuz olmadı. Kocamın nişanlısı da yoktu. Biz aynı mahallede büyüdük. Ancak bu çocukların anlattıkları olaylar da büyük yanlışlar var. Ben senin anan değilim. Beni bu handa bırak. Var git yoluna. Bana kalırsa, birileri sana tuzak kuruyor. O cenk arkadaşım dediğin adama dikkat et. Sultan dahi seni gözden çıkarmış olabilir. Adamların sana sadık mı? Vali Paşa aşçı ana demiş bayağı esaslı bir tuzağa düştük desene.

Aşçı kadın, o cenk arkadaşın demiş kalkar da bu hana ilk olarak o gelirse, bil ki sana tuzak kuran o. Onu bir şekilde saf dışı bırak. Lakin gerçekleri mutlaka öğren. Akşama doğru, cenk arkadaşı çıkmış gelmiş hana. Vali Paşa cenk arkadaşını kıskıvrak yakalatmış. Söyle bakalım demiş beni kime sattın? Kılıcını dayamış boynuna. Cenk arkadaşı, arkadaşlık bir yere kadar Vali Paşa demiş. Ben senin yerine geçmekle kalmayacağım Vezir olacağım. Sultan seni zaten gözden çıkardı. Yarın senin yerine Vali Paşa ben olacağım. Senin de kellen gidecek. Doğruları söylemeyi marifet sayan aşçı anayı da öldüreceğim. Bu konuşmaları dinleyen yüzü gözü sarılı birisi gece karanlığında aşmış hanın duvarlarını gözden kaybolmuş. Sabaha doğru muhafızlar sarmış hanın etrafını. Tam hana giriyorlarmış ki, Sultan yanında ordusuyla hanın önüne gelmiş. Muhafızlar diz çöküp geri çekilmişler. Hancı, hanın kapılarını ardına kadar açıp buyurun Sultanım diyerek buyur etmiş Sultanı.

Vali Paşa, çıkarmış kılıcını diz çökmüş Sultanın karşısında. Sultan kalk Vali Paşa demiş. O hain cenk arkadaşın nerede? Muhafızlar eli bağlı cenk arkadaşını getirmişler. Sultan, asın şunu Han kapısına demiş. Vali Paşa’ ya da al maiyetini ayrıldığın o şehre geri dön demiş. Bu aşçı anaya da mükafat olarak bir aşhane aç. Masrafı bana ait. Ancak bir ana yapardı böyle bir iyiliği sana. Seni bu karışık badireden o kurtardı.

Anlatırlar ki; Vali Paşa şehre döner dönmez, şehir meydanına bakan bir yerde aşçı anaya bir aşhane açmış. Aşçı ana Vali Paşa’nın gerçekten anasıymış. Ancak bunu söyleyemese de Vali Paşa onun gerçekten anası olduğundan hiç şüphe etmemiş. Yanından hiç ayrılmamış. Evlendiğinde kız çocuğuna onun adını koymuş. Aşçı ana, yoksullara fakirlere fukaralara aş pişirerek eli tuttuğu gözü gördüğü sürece çalışmış o aşhanede. O şehirde, Aşçı ananın çorbasını içmeyen, yemeğinden yemeyen, ona dua etmeyen bir Allah’ın kulu yokmuş.

Şehir şehire, Aşçı ana aşçı anaya, aşhane aşhaneye, Sultan Sultana, Vali Paşa Vali Paşaya, kız kardeş kız kardeşe, cenk arkadaşı cenk arkadaşına, Muhafız başı Muhafız başına, Hancı hancıya, han hana, diyar diyara, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.