TARİHE YOLCULUK (331)
Gerek dünyada gerekse ülkemizde hem ekonomik hem de diğer konularda büyük bir güven erozyonu yaşanıyor. Ekonomideki güven erozyonunu halletmek için yeni hükümete ve Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a büyük görev düşüyor.
Bir araştırma şirketinin yaptığı “Güven Erozyonu” anketine göre; en az güvenilen kurumlar partiler, hükümet, TBMM, iş dünyası, medya ve yargı olarak sıralanıyor. En çok güvenilen müessese ise Cumhurbaşkanlığı geliyor.
FETÖ’nün Türkiye’ye ve insanımıza verdiği en büyük zararların ve ödettiği bedellerin başında “GÜVEN” geliyor.
Bugün bir anket yapılsa ve vatandaşa; “hangi kuruma ve kime güveniyorsunuz?” diye bir soru sorulsa, acaba nasıl bir cevapla karşılaşırdık?
Devletin vatandaşa, vatandaşın devlete ve insanların bir başka insana, Müslümanın müslümana güvenmediği bir ülkede; hele hele ekonomik alanda güven erozyonunun giderek arttığı bir zaman diliminde; peki biz, söyler misiniz kime ve hangi müesseseler ile ülkelere güven duymak için ne/neler yapmalıyız veya yapılmalı?..
Hemen hemen her kesimde müthiş bir güvensizlik var.
Dünya çapında olaya bakıldığında durumun hiç de farklı olmadığı görülecektir.
Hercümerç bir dünyada hiçbir ülkenin bir diğerine can-ı gönülden güven duyduğu söylenemez.
Birleşmiş Milletler (BM)’den tutun Avrupa Birliği (AB) NATO, Arap ya da İslam ülkeleri ile diğer benzeri ittifaklar da güven erozyonu yaşanıyor.
Ekonomi denilince benim aklıma hemen “güven” geliyor.
Güven yoksa ekonominin çarklarının zor döndüğünü, ne kural ne de piyasa oluşumunun kalmadığını herkes görür ve anlar. Nitekim ülkemizde ekonominin çarkları ahlâksız döviz yüzünden, faiz belasından, paranın dönmeyişinden dolayı ne çek, ne senet bile ticaret yaparken karşı tarafa “güven” veren bir nesne olmaktan çoktan çıktı bile.
Adam “para peşin, kırmızı meşin” diyor.
Eğer bir ülkede politika faizi yüzde 17,5 olmuşsa, o ülkede ekonominin tehlike çanları çalmaya başlamış ve krizin derinleştiğini göstermesi açısından düşündürücü hale gelmiş demektir.
Güven’in nasıl sarsıldığını devletin resmî rakamlarında da görülebilir. Eğer bir ülkede ihracat azalmış, ithalat çoğalmışsa; o ülke üretmiyor demektir.
Peki bu durumda yeni hükümetin, yerli veya yabancı yatırımcıların güvenini tesis edecek yönde adımlar atması gerekmiyor mu?
Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı ülke Almanya olduğuna göre, Alman yatırımcıyı ülkemize çekmek için onlara nasıl bşr güvence vermek gerekiyor?
Yeni Başkanlık Sisteminde bütün ipleri elinde tutan Türkiye’nin Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, burada büyük görev düşüyor.
Bazı yabancı yatırımcılar diyorlar ki, “Bay Erdoğan, her şeyi kazandıktan sonra artık icraat göstermeli” diyor. Bazıları ise; “Artık ekonomik reform programları hayata geçirilmeli ve bürokrasi azaltmalı” derken, bazıları da “Merkez Bankası’nı tamamen bağımsız hale getirilmeli” şeklinde görüş serdediyor.
Bu arada şu şekildeki uyarılara da kulak kabartmak gerekiyor: “Küresel finans seçkinleri 2008 mali krizinde ABD’ye oynadıkları oyunun benzerini Türk Devletine oynamak istiyor: Özel sektörün borcunu devlete yüklemek operasyonu. Böyle bir operasyon kamunun nakit akışını bozar; MB karşılıksız para basmak zorunda kalır enflasyon patlar...” (Ramazan Kurtoğlu)
ABD ve ÇİN arasında başlayan ve dozu gittikçe artan ekonomik savaşta kaybeden tarafın Türkiye olmaması için her türlü tedbir alınırken, vatandaşın güvenini sarsacak çok büyük hatalara düşmemek için aklımızı, kilomuza göre gücümüzü kullanmak en iyisi.
YARIN: Eğitim ve Robotların Ekonomisi…